Pazartesi, Kasım 10, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Erteleme Tuzağı: Zihnin Sessiz Direnci

“Yapmam gerekiyor… ama yapamıyorum.”
Çok tanıdık geliyor, değil mi?

Çoğu insan için erteleme bir zayıflık veya tembellik olarak görülür. Oysa ertelemek bunlardan ibaret değildir; tamamen bireyin kendi duygusal dünyasıyla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır. Kimi zaman korkudan, suçluluk duygusundan ya da mükemmel olma arzusundan kaynaklanan karmaşık bir süreçtir.

Erteleme Bir Zaman Yönetimi Sorunu Değildir

“Zamanım yoktu, yapamadım.”
“Hiç vaktim yok.”
Bir şeyleri erteledikçe bu cümleleri sıkça kurarız. Oysa erteleme, yüzeyde zaman yönetimi problemi gibi görünse de, derinlerde çok daha karmaşık bir dinamik taşır. Birey çoğu zaman vaktinin olmamasından değil, duygusal olarak hazır hissetmemesinden dolayı harekete geçemez. Bu nedenle erteleme, rasyonel bir planlama eksikliğinden çok, duygusal düzenleme güçlüğünün bir sonucudur.

Yapılması gereken bir iş karşısında hissedilen başarısızlık korkusu, suçluluk, beğenilmeme endişesi, kaygı veya özgüven eksikliği bireyin eyleme geçmesini geciktirir. Kişi kısa vadede bu duygulardan kaçınarak rahatlama yaşar; ancak uzun vadede bu kaçınma davranışı problemi sürdüren temel faktörlerden biridir. Problem devam ettikçe hem içsel huzur hem de özsaygı zedelenir.

Kendini Suçlayan Zihin, Başlamaktan Korkar

Erteleme döngüsünün en belirgin özelliği, bireyin kendisini acımasız bir biçimde eleştirmesidir. “Yapamıyorum, tembelim, başarısızım.” gibi düşünceler, kişinin kendilik algısını olumsuz etkiler. Bu sert içsel eleştiriler motivasyonu kırar ve kaçınmayı daha da tetikler. Çünkü kişi kendini ne kadar suçlarsa, harekete geçmek o kadar tehditkâr hâle gelir.

Başarısız olma ihtimali, bireyin kendilik değerini tehdit eder. Bu nedenle kişi, bu ihtimali düşünerek göreve başlamak istemez ve böylece benliğini koruduğunu hisseder. Ancak bu koruma çabası, zamanla öğrenilmiş bir kaçınma biçimine dönüşür. “Başlamadım ki başarısız sayılmam.” düşüncesi, kısa süreli bir güvenlik alanı yaratsa da, uzun vadede gelişimi engeller.

Mükemmeliyetçilik ve Erteleme Arasındaki Görünmez Bağ

Mükemmeliyetçilik, ertelemenin temelinde sıkça yer alır. Birey, yapacağı işin kusursuz olmasını ister; hata yapmaktan kaçınır. Bu beklenti, kaygıyı artırır ve harekete geçmeyi zorlaştırır. Her şeyin “doğru zamanı”nı beklemek, aslında kontrol ihtiyacının bir yansımasıdır.

Motivasyon eksikliği gibi görünen durumun ardında çoğu zaman performans kaygısı ve eleştirilme korkusu yatar. Mükemmeliyetçi zihin, “ya yeterince iyi olmazsa” düşüncesiyle eylemsizliğe saplanır. Oysa psikolojik olarak hareketsizlik, başarısızlıktan bile daha yıpratıcıdır. Çünkü kişi hiçbir şey yapmadığında bile zihninde defalarca başarısızlık senaryolarını canlandırır.

Zaman Yönetimi Değil, Öz-Şefkat Yönetimi

Erteleme davranışını değiştirmek, yalnızca “daha disiplinli” olmakla ilgili değildir. Gerçek değişim, bireyin kendine farklı bir pencereden bakabilmesiyle mümkündür. Şu soruyu sormak, çoğu zaman iyileştirici bir başlangıçtır:

“Ertelediğim şey gerçekten iş mi, yoksa o işle birlikte gelen duygular mı?”

Çoğu zaman ertelediğimiz şey, görev değil; o görevin uyandırdığı duygulardır.
Birey kendine daha yumuşak davrandığında, eyleme geçme isteği artar. Çünkü insan, hataya yer açtığı ölçüde öğrenir; öğrenmeye izin verdiği ölçüde de ilerlemeye açık hâle gelir.

Kendisiyle kurduğu içsel diyalogda cezalandırıcı bir dil kullanan kişi, bu dili dönüştürdüğünde döngü kırılmaya başlar. “Yapamıyorum çünkü tembelim.” demek yerine “Şu anda zorlanıyorum çünkü kaygılıyım.” diyebilmek, davranışın ardındaki duyguyu fark etmeyi sağlar. Duygu farkındalığı, eyleme geçişte dönüştürücü bir güçtür.

Küçük Adımların Psikolojisi

Erteleme döngüsünden çıkmak, büyük kararlar değil; küçük adımlar gerektirir. Çünkü zihin, büyük hedefleri tehdit olarak algılar. Görevleri küçük ve yapılabilir parçalara ayırmak, harekete geçmeyi kolaylaştırır.

Küçük adımlar yalnızca üretkenliği değil, özgüveni de artırır. Her küçük ilerleme “yapabiliyorum” inancını güçlendirir ve bu inanç davranış değişikliğini kalıcı hâle getirir.

Sonuç: Ertelemek, Kendini Ertelemektir

Erteleme döngüsü, yalnızca görevleri değil, bireyin potansiyelini de erteler.
Kişi zamanla başladığı işlerden çok, başlayamadığı kimliği üzerinden kendini tanımlamaya başlar.

Erteleme, insani bir savunma biçimidir; ancak bu savunma uzun vadede yaşam doyumunu, öz-yeterliliği ve psikolojik esnekliği azaltır.
Kendine anlayış göstermek, duygularla yüzleşebilmek ve küçük adımlarla ilerlemeyi öğrenmek yalnızca üretkenliği değil, yaşamla kurulan bağı da güçlendirir.

Hayat, ertelenen görevlerin değil; cesaretle başlanılan anların bütünüdür.
Ve bazen tek ihtiyacımız olan şey, küçük bir başlangıçtır.
Uzun süredir askıda kalan bir hayat, tek bir karar, bir adım ya da bir nefesle yeniden yeşerebilir.
Hayat, “yarın” denilen uzak bir gün değil; tam da şu andır.

Cansu Nafiye Bayındır
Cansu Nafiye Bayındır
Psikoloji lisans eğitimini İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde tamamlamıştır. Eğitim süreci boyunca insan zihninin derinliklerine duyduğu merak, onu yalnızca teorik bilgiyle yetinmeyip sahaya inmeye teşvik etmiştir. Bu doğrultuda, İzmir Medical Point Hastanesi’nde gerçekleştirdiği staj, mesleki gelişiminin ilk yapı taşlarını oluşturmuştur. Milli Eğitim Bakanlığı onaylı Aile Danışmanlığı sertifikasına sahip olup, danışanlarıyla yürüttüğü süreçlerde Bilişsel Davranışçı Terapi ekolünü merkeze almaktadır. Klinik psikoloji yüksek lisans eğitimine devam etmekte ve süpervizyon eşliğinde danışan kabul etmektedir. Akademik ve mesleki gelişimini sürekli kılmak adına çeşitli eğitimlerle kendini beslemeye devam etmektedir. Psikolojik sağlamlık, bireysel farkındalık ve insan ilişkilerinin içsel dünyadaki yansımaları, ilgi alanlarının başında gelmektedir. Psikolojiye yalnızca bir meslek olarak değil, insan ruhunu anlama ve iyileştirme sanatı olarak yaklaşmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar