Perşembe, Nisan 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Duyguların Nörobilimi

Duygularımızın, saklanması gereken, güvenilmeyecek olan, değişken olan ve kararlarımıza yön vermemesi gereken anlayışı bugün yerini çok daha sağlıklı, özgürleştirici ve bilimsel bir gerçeğe bırakıyor: Duygular hayati öneme sahiptir!

Duygular yakın zamana kadar psikoloji bilimi altında incelenmiş ve bireye özgü bir yapı olarak ele alınmıştır. Bugün ‘Affect Neuroscience’ adı altında Duyguların Nörobilimi diye ifade edebileceğimiz kendine has bir bilim olarak araştırılıyor ve kültüre ve dile duyarlı şekilde toplumsal ilişkileri düzenlemede oldukça önemli olduğu ifade ediliyor. Duygunun tanımına baktığımızda; bir bireyin içsel ve dışsal uyaranlara verdiği sübjektif, fizyolojik ve bilişsel tepkilerin birleşimi olarak tanımlanıyor. Buradan hareketle duygu birçok bileşenden etkileniyor ve kişiye özel bir karar mekanizması sonucunda ortaya çıkıyor.

Beyinde duygunun yerleşimine bakmadan önce beynin yapısı hakkında birkaç bilgiye sahip olmak gerekir diye düşünüyorum. Beyin kabaca üç bölümden oluşur: Beyin sapı, hayati fonksiyonları (nefes alma, kalp atışı, uyanıklık gibi) kontrol eden, beynin en eski ve temel bölümüdür. İkinci bölüm duygularla doğrudan ilgili olan limbik sistemdir. Limbik Sistem, duyguları, hafızayı ve motivasyonu düzenleyerek davranışlarımızın duygusal içeriğini belirleyen orta beyin bölgesidir. Beynin en gelişmiş kısmı olarak ifade edilen korteks ise, bilinçli düşünce, mantık, algılama ve dil gibi yüksek düzey bilişsel süreçlerin gerçekleştiği beynin dış tabakasıdır. Limbik sistemde koku hariç diğer dört duyumuz talamus denilen bir istasyon bölge olarak duyuların ilk ulaştığı ve korteksteki ilgili yerlere yönlendirildiği birimdir. Limbik sistemin bir diğer üyesi amigdala hayatta kalmak için savaş-kaç mekanizmasının çalıştığı bir birim olarak, öfke, korku ve şaşkınlık gibi duyguların aktive olduğu ve ilk kararın verildiği yer olarak görülebilir. Hipokampüs, limbik sistemin bir diğer birimidir ve yeni öğrendiğimiz bilgileri ve deneyimlerimizden çıkan bilginin kodlandığı yerdir. Limbik sistemin son parçası hipotalamustur ve vücuttan gelen sinyalleri (örneğin açlık, susuzluk, stres) algılar, sonra doğru tepkiyi vermesi için hormonları ve sinir sistemini harekete geçirir. Kişiye gelen tüm uyaranlar limbik sistemde yapılan kısa değerlendirme sonrası korteksteki ilgili bölümde değerlendirilmek üzere bir yolculuğa çıkar. Burada anlatırken bile saniyeler süren bu işlemler beyin içinde milisaniyeler içinde gerçekleşir.

Örneğin, bir köpek aniden havladığında korkarsın, değil mi? İşte o an beynin şunları yapar: Amigdala tehlikeyi fark eder ve hemen “alarmı” çalar. Hipotalamus devreye girer, kalp atışını hızlandırır, nefesini hızlandırır. Bu sırada prefrontal korteks durumu analiz eder: “Gerçekten tehlikeli mi?” diye düşünür. Yani, duygular beynin farklı bölgeleri arasında hızlı bir ekip çalışmasıyla işlenir tıpkı bir kriz anında harekete geçen bir acil durum ekibi gibi! Şimdi başka bir örnek üzerinden sistemi anlamaya çalışalım. Sevdiğin biri seni kıracak bir şey söylediğinde, amigdala hemen bu durumu duygusal bir tehdit olarak algılar ve seni üzgün, hatta öfkeli hissettirebilir. Hipotalamus, bu duygulara fiziksel tepki verir: kalbin hızlanabilir, ellerin titreyebilir. Ardından prefrontal korteks devreye girer ve düşünmeye başlarsın: “Bunu bilerek mi yaptı? Yoksa yanlış mı anladım?” Yani, beynin hem duygusal tepkiyi üretir hem de bu duyguyu anlamlandırmaya çalışır. Sistem basitçe böyle işler.

Peki uzun süreli strese maruz kaldığımızda yani limbik sistem sürekli aktive olduğunda ne olur? Amigdala aşırı hassaslaşır. Sürekli tehdit algılamaya başlar. Küçük sorunlara bile “tehlike var!” tepkisi verir. Sonuç olarak, kaygı bozukluğu, panik atak gibi durumlar gelişebilir. Hipokampüs zayıflar, hafıza ve öğrenme etkilenir. Kronik stres, kortizol hormonunu artırır. Fazla kortizol, hipokampusu küçültebilir; unutkanlık, odaklanma güçlüğü başlar. Öğrenme zorlaşır, yeni bilgiler kalıcı hâle gelemez. Prefrontal korteks baskılanır. Düşünme, karar verme, mantıklı değerlendirme yetileri zayıflar. Ani duygusal tepkiler artar, öfke patlamaları veya duygusal çökkünlük yaşanabilir. Hipotalamus yani hormon sistemi bozulur. Uyku bozuklukları, iştah problemleri, bağışıklık sistemi zayıflaması ortaya çıkar. Stresle bağlantılı hastalıklar (hipertansiyon, migren, mide sorunları) gelişebilir. Özetle, limbik sistem “yangın alarmı” gibidir: Kısa süreli çalışması iyidir, ama sürekli çalarsa sistemi yakar. Uzun süreli stres, beynin duygusal ve bilişsel dengesini bozar hem psikolojik hem fiziksel sağlığı tehdit eder.

Bu bağlamda duygu düzenleme becerisi kritik öneme sahiptir. Duygu düzenleme nasıl yapılır ona bakacak olursak:  

  • Öncelikle duyguları tanımamız gerekir. 7 temel duygu olduğu kabul edilir. Bunlar; korku, öfke, mutluluk, iğrenme, utanç, üzüntü ve şaşkınlıktır. Endişe, hayal kırıklığı, değersizlik gibi durumlar hislerdir ve farklı duyguların birleşiminden meydana gelir. Bir olay yaşadığımızda hangi duyguyu hissettiğimizi fark etmemiz gerekir.  
  • Bazen gerçek duygularımız kendini saklar, başka bir duygunun altına gizlenir. Gerçek duygumuz adaptiftir yani yaşamla uyumludur. Ancak yüzeyde görünen duygu maladaptif olarak ifade edilir yani kişinin gerçek ruhsal durumunu ifade etmez. Burada gerçek duyguya ulaşmak duyguyu düzenleyebilmek için önemlidir. Örneğin:
    Bir iş görüşmesinden sonra “Olumsuz dönüş aldığınızda” üzülmek, hafif hayal kırıklığı yaşamak son derece normaldir. Bu duygu seni düşündürür: “Acaba nerede eksik kaldım? Kendimi nasıl daha iyi ifade edebilirim?” Bu tür bir duygusal tepki seni gelişime, öğrenmeye ve yeniden denemeye motive eder. Belki CV’ni güncellersin, mülakat pratiği yaparsın. Bu, adaptif bir duygudur: seni ileri taşır. Aynı durumda şöyle düşünüyorsan: “Ben zaten yetersizim. Kimse beni işe almaz. Hiçbir şeyi beceremem…” Bu duygular yoğun öz-eleştiri, çaresizlik, içe kapanma ve hatta depresif ruh haline neden olabilir. Yeniden başvuru yapma cesaretini bile kaybedebilirsin. Bu durumda duygu seni geriye çeker ve işlevselliğini azaltır; işte bu, maladaptif bir tepkidir.
  • Adaptif duygular seni toparlar, harekete geçirir. Maladaptif duygular seni bastırır, geri çeker. Aynı olay, duyguya nasıl tepki verdiğine göre seni ya büyütür ya da yıpratır. İşte duygu düzenleme burada gerçekleşir. Maladaptif duyguyu adaptif duyguyla yer değiştirmek duyguyu düzenlemeyi sağlar ve daha önce bahsettiğimiz uzun süreli stresin sonuçlarından bizi korur!
Zeynep Örnek
Zeynep Örnek
Zeynep Örnek, psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanında edindiği teorik bilgi ve pratik deneyimiyle öne çıkan bir uzmandır. İstanbul Üniversitesi’nde aldığı lisans eğitiminin ardından, Üsküdar Üniversitesi’nde Nörobilim alanında yüksek lisans yapmış; şu anda ise İstanbul Üniversitesi’nde Gelişimsel Davranış Bozuklukları Bütünleşik Yaklaşım üzerine doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Mesleki hayatına özel eğitim ve rehabilitasyon kurumları ile ilkokullarda okul psikolojik danışmanı olarak adım atan Örnek, aile ve çocuk psikolojisi, evlilik danışmanlığı, çift terapisi gibi alanlarda çeşitli seminer ve eğitimlere katılarak bilgi ve deneyimini sürekli güncellemektedir. Amacını, aile kavramının toplumdaki önemini yeniden vurgulayarak, bireysel, aile ve grup danışmanlıkları aracılığıyla aile bağlarını güçlendirmek ve yaşam kalitesini artırmak olarak belirlemiştir. Evli ve üç çocuk annesidir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar