Doğan Cüceloğlu’nun Yetişkin Çocuklar adlı eseri, bireyin çocukluk döneminden yetişkinlik sürecine kadar bünyesinde bulundurduğu duygusal izlerin kişiliğini oluşturmasındaki yapı taşlarını ortaya koymuştur.
Kitapta bahsedildiği üzere, şu anda olduğumuz kişi, çocukluktaki aile ilişkilerinin bir yansıması ile bağdaştırılabilir. Cüceloğlu, yetişkin çocuk kavramını şu şekilde açıklar:
“Bedenen büyüdüğü halde, duygu ve heyecanları bakımından gelişip olgunlaşamayan insanlara yetişkin çocuk adı verilir.” (1998)
Bu çocukların ebeveynleri de yetişkin çocuklar olup, mutluluk ve mutsuzluk kavramlarını dış nesneler ile bağdaştırırlar.
Yetişkin çocuk kavramını aynı zamanda “kalıplanmış insan” kavramı ile aynı anlamda kullanan yazar, bu kavramı iki tür ilişki adı altında ele almıştır.
Kalıplanmış İnsan ve Gelişmiş İnsan Kavramları
Cüceloğlu’nun bahsettiği “kalıplanmış insan” ve “gelişmiş insan” kavramları, bireyin içsel olgunlaşma sürecini anlamak açısından çok önemli iki öğe olarak karşımıza çıkar.
Cüceloğlu’nun (İyi Düşün, Doğru Karar Ver, 1994) adlı eserinde de vurguladığı gibi, kalıplayıcı ortamda yetişen kişi “kalıplanmış”, geliştirici ortamda yetişen kişi “gelişmiş” yetişme ortamının ürünüdür.
Bu ortamlar sadece çekirdek aileyi kapsamaz. Ailenin yanı sıra komşu, akraba, okul, toplum ve kültürü de barındırmaktadır.
Gelişmiş insan kendi özdeğerinin farkındadır. Kendi düşünce ve davranışlarını gerçekleştirmek için çaba sarf eder.
“Gelişmiş insanın kendi özüyle olan ilişkisi, dış dünya, toplum ve başkalarının beklentileriyle olan ilişkisinden daha baskındır.” (Cüceloğlu, 1998)
Kalıplanmış insan ise dış dünyadaki beklentilere önem vermektedir. Kendi özüyle güçlü bir ilişkisi yoktur.
“Kalıplanmış insanın dış dünya, toplum ve başkalarının beklentileri ile olan ilişkisi kendi özüyle olan ilişkisinden daha baskındır.” (Cüceloğlu, 1998)
Kalıplanmış insanda oluşan anlayışa bakacak olursak; insanın farklılığı, özbenliği değil, başkalarının beklentileri ön plandadır.
Bu yüzdendir ki Cüceloğlu, kalıplanmış insanın içsel güvensizliğinden kaynaklı iç yalnızlığının oluştuğunu ve bunun ömür boyu devam edeceğini dile getirmiştir.
Çünkü toplum beklentisi baskın olandır ve iç dünyasında olup bitenleri ikinci plana atmaktadır.
Dışa olan güvensizliklerinden kaynaklı sürekli kuşku hali mevcut olup bu durum kişinin psikolojik enerjisini almaktadır. Bu bir savunma mekanizmasıdır.
Cüceloğlu, kalıplanmış kişilerin yaratıcı olmamalarının nedenleri arasında psikolojik enerjilerini savunma için harcadıklarından bahseder.
Aile Sistemi ve İçsel Dinamikler
Kitapta dış dünya ve toplumun anne ile babanın temsil ettiğinden bahsedilmiştir.
Çocuk doğru ve yanlış kavramı ile ilk defa anne ve babası sayesinde tanışır. Zamanla anne ve baba, çocuk için sosyal beklentilerin simgesi halini alır.
Çocuk, iç dünyasında kendi anne ve babasını tanımlamaya ve tanımaya başlar. “İç anne baba” çocuğu korur ve ahlaki olarak bekçiliğini yapar.
Cüceloğlu, çocuğun doğuştan geliştirdiği kendine özel psikolojik bir yaşamı olduğunu ve psikolojik yaşamının farklılığı ile çocuğun kendi emsalsizliğini bulduğundan bahseder. Bu öze “iç çocuk” adı verilir.
İç çocuk insanın özünü, iç anne baba ise toplumun beklentilerini simgelemektedir.
Burada bulunan kavramların hepsi kitapta kişinin ego sınırları içinde gösterilmiştir. Ego sınırı, bireyin iç dünyasındaki farklı parçaları kapsayan iç çocuk, iç anne baba ve bilinç arasındaki psikolojik dengedir.
Sağlıklı ego sınırı olarak adlandırabileceğimiz gelişmiş insanın bilinci hem iç çocuğu hem de iç anne babası ile ilişki halindedir.
Çocuk hem içsel özgünlüğünü korur hem de toplumsal uyumu sağlayabilmektedir.
Öte yandan Cüceloğlu, kalıplanmış insanın bilincinin pek gelişmediğinden bahseder:
“Çoğu kere iç çocuğu ya da iç anne babayı baskın olarak bilinç düzeyinde birinci plana çıkartır ya da gerilere iter.” (Cüceloğlu, 1998)
Gelişmemiş bilinç düzeyinde iç anne baba ve iç çocuk sağlıksız bir ilişki içindedir ve ego sınırı katılaşmıştır. Bu da sağlıksız ilişkinin göstergesidir.
Bu ilişkiler sonucunda aile sistemi de etkilenmektedir. Ailenin sistem olarak gereksinimleri vardır ve bu gereksinimler karşılanmadığı takdirde aile düzeni bozulur ve çarpıklaşmaya başlar. Bu durum kişilerin yaşamlarını etkiler.
Cüceloğlu bu bölümde aile üyelerinin birbirlerine güven ve dayanışma ihtiyaçlarını karşılamaları gerektiğinden bahsetmiştir.
Bu gereksinimler karşılanmadığı takdirde “disfonksiyonel aile” denilen bozuk düzenli aile ortaya çıkar.
“Aile içindeki etkileşim çocukları ya ‘değerliyim’, ya da ‘değersizim’ duygusuna götürür.” (Cüceloğlu, 1998)
Bu gereksinme, aile içindeki dinamiklere göre farklılık gösterir. Bunun yanı sıra güven, dayanışma ve yakınlık duyguları da bu gereksinmeler içindedir.
Çocuğa güven ortamı sağlanmamışsa aile üyeleri güven duydukları başka bir ortama yönelirler. Bu da aile içinde çarpık düzeni ortaya çıkarabilir.
“Güvensizlik ortamının baskın olduğu aile ortamından gelen kişiler, kendiler dahil, hiç kimsenin sözüne inanmaz ve kimseyle dayanışma içine girmezler.”
Ailede güven duygusu baskınsa, çocuk aile ortamını dış dünyanın yarattığı olumsuzluklardan güvenle sığınabileceği bir sığınak olarak görür.
İki sağlıklı gelişmiş insanın oluşturduğu sağlıklı aile düzeni içinde çocuk, kendi potansiyelini ve yeteneklerini fark eder.
Çocuk karar verme, hata yapma özgürlüğüne sahiptir.
Cüceloğlu, bu ailede çocukların anne ve babalarının amaçları ve bilinçaltı hesapları uğruna kullanılmadığından, yargılanmadığından ve çocukların kendilerine özgü gelişim yolu izlemelerine teşvik edildiğinden bahseder.
Sağlıklı aile düzeninde aile üyeleri birbirlerini koşulsuz sever.
Koşulsuz Sevgi ve Gelişmiş İnsan
Koşulsuz sevgi, gelişmiş insana özgüdür çünkü iç çocuğu bunu deneyimlemiştir. Benlik değeri gelişmiştir.
Bu ailede aile-toplum ilişkisi dengededir.
“Sağlıklı aile, insanların psikososyal yönden olgunlaşmasını temin eden temel sosyal bağlamı oluşturur.” (Cüceloğlu, 1998)
Cüceloğlu’na göre, sağlıklı ve sağlıksız insanı ayıran önemli özelliklerden biri sevme şeklidir.
Sağlıklı insan koşulsuz sever; sağlıksız koşullu.
Koşulsuz sevgi burada üzerinde durulması gereken bir kavramdır. Gelişmiş insanın öğretisi, kişinin özünü sevmeye yönelmesidir.
Kişi özünü keşfederek sağlıklı gelişmesi için çaba sarf eder.
“Koşulsuz sevgi, kişinin özüne kendini adamaktan kaynaklanan bir sevgidir.” (Cüceloğlu, 1998)
Koşulsuz sevgi insanı geliştirmeyi, güçlendirmeyi ve en önemlisi özünü desteklemeyi hedeflemektedir.
Koşullu sevgi ise kalıplanmış insanda gördüğümüz üzere dış etkenlere bağlıdır.
Cüceloğlu, koşullanmış sevgiyi kişinin başkalarının beklentilerine göre diğerini kalıplama ve kalıpları öğretme biçimi olarak tanımlar.
Son olarak Cüceloğlu, yapılan davranışın kendisinin değil, altında yatana atfedilen önemin koşullu ve koşulsuz sevgiyi ayırt etmemizi sağladığını da belirtmiştir.
Sonuç
Sonuç olarak bireyin iç çocuk ve iç anne babası ile ilişkisi, kişinin öz benliğini ve toplumsal normlara uyum derecesini şekillendirerek kişiliğini oluşturur.
İç çocuk birey için karakterinin mihenk taşıdır; ancak gelişmiş ve kalıplanmış bireylerde bu iç çocuk farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır.
Gelişmiş bireyde iç çocuk, sağlıklı aile sistemi ve koşulsuz sevgi ile dengeli bir yapı oluştururken; kalıplanmış bireyde iç çocuk, çarpık aile sistemi ve koşullu sevgi nedeniyle sağlıksız bir biçimde kendini göstermektedir.
Kaynakça
Cüceloğlu, D. (1998). Yetişkin Çocuklar. Sistem Yayıncılık.
Cüceloğlu, D. (1994). İyi Düşün, Doğru Karar Ver (4. baskı). Sistem Yayıncılık.