Son yıllarda hemen herkes, gün içinde sosyal medyada ve ekran başında oldukça fazla zaman geçiriyor. Eskiden gündemi gazetelerden ya da akşam saatlerinde televizyondan takip ederdik. Şimdiyse olaylar olduğu anda cebimize düşüyor. Sosyal medya sayesinde dünyanın dört bir yanındaki gelişmelere anında erişebiliyoruz.
Peki, bu hız bizim dostumuz mu yoksa zihinsel sağlığımızın gizli düşmanı mı? Sürekli bilgi bombardımanına maruz kalmak bizi gerçekten daha bilgili mi yapıyor, yoksa iç huzurumuzu mu zedeliyor? Her haber, her görüntü bize bir şey katıyor mu? Yoksa bilinçaltımıza, dünyanın tehlikeli ve kontrolsüz bir yer olduğu düşüncesini mi yerleştiriyor?
Televizyon ve Negatif İçeriklerin Etkisi
Televizyonu açtığımızda da ekranlar genellikle negatif haberlerle dolu. İzlediğimiz içeriklerin büyük çoğunluğu kriz, şiddet, felaket ve kayıplar üzerine kurulu. Dünya gerçekten bu kadar karanlık bir yer mi, yoksa insanların dikkatini çekmek için mi bu tarz içerikler öne çıkarılıyor? 90’larda çocuk olanlar hatırlayacaktır: O zamanlar haber bültenlerinde gülümseten, umut veren içeriklere de yer verilirdi. Şimdilerde ise bu tür haberlere rastlamak neredeyse imkânsız.
Sosyal Medya ve Kaygı İlişkisi
Yapılan araştırmalara göre sosyal medya bağımlılığı ile depresyon, kaygı (anksiyete) ve stres arasında anlamlı ve pozitif yönde ilişkiler tespit edilmiştir (Bilge, Baydili & Göktaş, 2020, s. 228).
Kaygı, bireyin kendisini tehlike altında hissettiği durumlarda ortaya çıkan doğal ve işlevsel bir duygudur. Bu nedenle kişinin gün içinde olumsuz içeriklere sürekli maruz kalması, gerçek bir tehdit olmasa bile bireyin kendini tehdit altında hissetmesine yol açabilir. Özellikle sosyal medya ve televizyon gibi medya araçları üzerinden sıkça olumsuz haberler takip eden bireylerde bu tehdide yönelik algı artmakta ve beraberinde kaygı düzeyi de yükselmektedir.
Kaygının İşlevsel ve Sağlıksız Yüzü
Ancak kaygı, tamamen olumsuz bir duygu olarak değerlendirilmemelidir. Uygun düzeyde hissedilen kaygı, bireyin kendisini korumasına ve harekete geçmesine yardımcı olur. Örneğin, hiç kaygı duymayan bir birey riskli ya da tehlikeli durumlara karşı yeterli önlem alamayabilir. Bu bağlamda amaç, bireyin kaygı duygusunu tamamen ortadan kaldırmak değil, işlevselliğini sürdürecek sağlıklı bir düzeyde tutmaktır.
Dolayısıyla sosyal medya veya haber takibinden tamamen kaçınmak da uygun bir çözüm değildir. Aksine bu tür kaçınma davranışları, bireyde mevcut kaygının daha da artmasına neden olabilir. Bu nedenle önerilen, bilginin yeterli ve dengeli bir şekilde alınması ve bireyin kendisini yoğun biçimde olumsuz içeriklerden korumasıdır.
Sosyal Medyanın Gençler Üzerindeki Etkisi
Sosyal medya kullanım süresi arttıkça bireylerin sosyal kaygı düzeyleri de artmaktadır. Özellikle genç yetişkinlerde, günlük sosyal medya kullanım süresi ile anksiyete arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur (Arslan, Abra, Erbaş, Yüceoğlu & Erdugan, 2023, s. 317).
Günümüzde dijitalleşmenin hızla artmasıyla birlikte, daha önce farklı araçlarla yapılan birçok işlev artık tek bir cihaz olan akıllı telefonlarla gerçekleştirilmektedir. Bu durum, bireylerin günlük ekran kullanım süresinin doğal olarak uzamasına neden olmaktadır. Artık yalnızca iletişim değil; iş takibi, sosyalleşme ve hatta romantik ilişkilerin kurulması bile sosyal medya üzerinden gerçekleşebilmektedir.
Sosyal Medyanın İlişkilere Etkisi
Ancak bu yoğun kullanıma bağlı olarak sosyal medya ile kurulan ilişkinin sınırları belirsizleşmekte, bireyler farkında olmadan sosyal etkileşimlerde dahi telefon ekranlarına yönelme eğilimi göstermektedir. Örneğin, yüz yüze görüşmelerde bir bildirimle başlayan dikkat dağılması, kısa sürede her iki bireyin de ekrana yönelmesine ve iletişimin bölünmesine yol açmaktadır. Bu tür gözlemler, sosyal medya kullanımının kişilerarası ilişkiler üzerindeki etkisini de açıkça göstermektedir.
Sosyal medya aşırı kullanıldığında, günlük rutinleri bozmakta; sosyal çevreden uzaklaşmaya, yalnızlık ve anksiyete gibi duygulara neden olmaktadır. Pandemi döneminde bu kullanımın daha da arttığı gözlenmiştir (Arslan, Abra, Erbaş, Yüceoğlu & Erdugan, 2023, s. 316–317).
Sosyal Medya Kullanımını Dengeleme
Bu bağlamda temel soru şudur: Sosyal medya kullanım süresi nasıl dengelenebilir? Burada çözüm, tamamen kaçınmak ya da sosyal medyayı suçlamak değil; bilinçli ve sınırlı kullanım alışkanlıkları geliştirmek olabilir.
Çözüm Önerileri
- Sosyal medya kullanımını bilinçli bir şekilde yapmak ve günlük kullanım süresini sınırlamak, zihinsel sağlığımızı korumak açısından önemlidir.
- İçeriklerin doğruluğunu sorgulamak ve özellikle sabah saatlerinde negatif haberlere maruz kalmaktan kaçınmak, gün içindeki ruh halimizi daha olumlu yönde etkileyebilir.
- Bildirimleri kontrol altına almak, dikkatin dağılmasını engelleyebilir. Yalnızca gerçekten ihtiyacımız olduğunda sosyal medya uygulamalarını kullanmak daha işlevsel olacaktır.
- Ara ara sosyal medya ve gündem detoksları yapmak, yani birkaç gün sosyal medya kullanımına ara vermek, iç huzurumuzu artırabilir ve kaygıyı dengeleyebilir.
- Kendimizi kötü hissettiren içerikleri fark edip bu tür içerikleri görmek istemediğimizi işaretlemek, bu tarz içeriklere daha az maruz kalmamıza ve dolayısıyla daha iyi hissetmemize yardımcı olabilir.
- Çevrimdışı sosyal etkinliklere daha fazla zaman ayırmak, dijital dünyanın negatif etkilerini azaltabilir ve zihinsel sağlığımıza katkı sağlayabilir.
- Haber takibini sınırlamak ve pozitif içeriklere yönelmek, psikolojik iyilik halimizi artırabilir.
Kaynakça
Arslan, R., Abra, S., Erbaş, F., Yüceoğlu, D., & Erdugan, S. (2023). Sosyal medya kullanım süresi ile anksiyete arasındaki ilişki. İstanbul Üniversitesi Yayınları.
Bilge, Y., Baydili, E., & Göktaş, M. (2020). Sosyal medya bağımlılığı ile depresyon, anksiyete ve stres arasındaki ilişki. Kırıkkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 10(2), 220–235.