Depresyon Nedir?
Depresyon, bireylerin kendilerini psikolojik olarak iyi hissetmediği, uzun süre devam edebilen ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. İnsanlar mutsuz hissettiklerinde kendilerini depresyonda zannedebilir; ancak her mutsuzluk, depresyon yaşandığı anlamına gelmez.
Üzgün olmak; günlük yaşamda kısa süreli kötü hissetmekten çok farklıdır. DSM-5’e göre depresyon tanısı koyulabilmesi için aşağıdaki belirtilerden en az birkaçının, iki haftanın önemli bir bölümünde görülmesi gerekir:
-
İstek ve ilgi azalması (Anhedoni)
-
Depresif duygudurum
-
Uyku ve iştahta azalma veya artma
-
Psikomotor yavaşlama veya ajitasyon (hareket, koordinasyon, el becerisi, güç ve hızda azalma)
-
Suçluluk ve değersizlik hisleri
-
Konsantrasyon güçlüğü
-
Enerji azalması
-
İntihar eğilimleri
Depresyonun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde genetik faktörler, travmatik yaşantılar, stres ve kronik hastalıklar etkili olabilir.
Özellikle genetik faktörlere baktığımızda, depresyon hastalarının birinci derece akrabalarında riskin en yüksek düzeyde olduğu görülür.
İkiz ve evlatlık çalışmaları da kalıtsallığı desteklemektedir. Ayrıca depresyon, kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazla görülür; bunun nedenleri arasında hem hormonal farklılıklar hem de toplumsal roller bulunmaktadır.
Depresyon her yaşta görülebilse de en sık 20’li ve 30’lu yaşlarda ortaya çıkar.
Yeni doğan bir bebekte depresyon ağlama, yaşlılıkta ise unutkanlık ve içe kapanma şeklinde kendini gösterebilir.
Depresyon bir “şımarıklık” değildir; ciddi ve sık görülen bir psikolojik rahatsızlıktır. Her birey uygun koşullar altında depresyona girebilir. Önemli olan, bunun önüne geçmek ve uygun tedaviyle iyileşmeyi sağlamaktır.
Depresyon ve Psikodinamik Görüşler
Psikodinamik kuramlar, depresyonu bireyin yaşadığı gerçek veya zihinsel kayıplara tepki olarak açıklar.
-
Freud ve Abraham, depresyonu kişinin sevdiği nesnenin kaybına karşı öfkesini içe yöneltmesiyle ilişkilendirir.
-
Melanie Klein, bu süreci yoğun suçluluk duygusu üzerinden açıklar.
-
E. Bibring, depresyonun temelinde benlik saygısının bozulması olduğunu vurgular.
-
Kohut ise erken dönemdeki empatik bakım eksikliğinin depresyona zemin hazırladığını savunur.
Bu yaklaşımlar depresyonu, bireyin iç dünyasında yaşadığı çatışmalar ve erken dönem ilişkileri üzerinden değerlendirir.
Bilişsel Görüşler
Aaron T. Beck, depresif bireylerin gerçeği çarpıtılmış biçimde algıladıklarını ileri sürmüştür.
Beck’e göre, depresif bireylerin düşünce biçimleri üç temel alanda olumsuzdur:
-
Kendilik algısı: “Ben değersizim.”
-
Dış dünya algısı: “Kimse bana yardım edemez.”
-
Gelecek algısı: “Hiçbir şey düzelmeyecek.”
Bu üçlü, Beck’in tanımıyla **“bilişsel üçlü”**dür.
Olumsuz Otomatik Düşünceler
Bireyin farkında olmadan zihninde beliren, genellikle negatif ve kendini yargılayıcı düşüncelerdir.
Aşırı Genelleme
Tek bir olaydan yola çıkarak genelleme yapmaktır.
Örneğin, “Bir kez başarısız oldum, demek ki her zaman başarısız olacağım.”
Ya Hep Ya Hiç Düşüncesi
Kendini veya başkalarını uçlarda değerlendirme eğilimidir.
“Ya mükemmelim ya da tamamen başarısızım.” gibi.
Depresyondaki birey, geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmıştır.
Geçmişin yükleri altında ezilirken, geleceğin belirsizliğiyle baş edemez. Bu da onu şimdiki andan koparır, zihinsel yorgunluğa ve uyku bozukluklarına yol açar.
Kimi birey fazla uyuyarak kaçış yolları ararken, kimisi de uyuyamaz hale gelir.
Depresyon ve Beyin
Nörotransmitterler, vücutta kimyasal iletişimi sağlayan haberci maddelerdir.
Bilinen 50’den fazla nörotransmitter türü vardır. En çok bilinenleri:
-
Serotonin
-
Dopamin
-
Nöroepinefrin
-
GABA
-
Asetilkolin
-
Oksitosin
-
Melatonin
Depresyonda bu kimyasalların salınımı dengesizleşir.
Özellikle serotonin, dopamin ve nöroepinefrin düzeylerinde azalma görülür.
-
Serotonin: Ruh hali, uyku, iştah ve cinsel isteği düzenler.
-
Dopamin: Beynin ödül sistemini yönetir; motivasyon, keyif, dikkat ve hareketle ilişkilidir.
-
Nöroepinefrin: Stres anında “savaş ya da kaç” tepkisini devreye sokar.
Beyin görüntüleme çalışmalarında, depresyonda amigdala etkinliğinin arttığı,
prefrontal korteks ve hipokampüs etkinliğinin ise azaldığı görülmüştür.
Bu da bireyin duygusal regülasyon, dikkat ve karar verme işlevlerinin bozulmasına yol açar.
Ayrıca depresyonda biyolojik (sirkadiyen) ritim bozulur; bu da uyku, enerji ve hormon dengelerini etkiler.
Tedavi Yaklaşımları
Depresyon tedavisi, bireyin yaşadığı semptomların şiddetine, süresine ve yaşam koşullarına göre değişir.
Tedavi süresi kişiden kişiye farklılık gösterse de genellikle 10–15 seans psikoterapi sonrasında önemli ilerlemeler gözlemlenir.
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Depresyon
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), depresyonda en etkili bilimsel yöntemlerden biridir.
Bu terapi türü, bireyin olumsuz düşünce kalıplarını fark etmesine ve bunları daha gerçekçi düşüncelerle değiştirmesine yardımcı olur.
Terapi sürecinde;
-
Davranışsal etkinleştirme yapılır.
-
Birey, gündelik aktivitelerine yavaş yavaş geri döndürülür.
-
Düşünce çarpıtmaları fark edilir ve yeniden yapılandırılır.
Terapist, danışanla iş birliği içinde, kişinin yaşamına yeniden uyum sağlamasını hedefler.
Ancak intihar riski her zaman dikkatle değerlendirilmelidir.
Sonuç: Beyin, Duygu ve Umut
Depresyon, hayattaki tüm renklerin griye dönmesi gibidir.
Danışan dünyaya bu gri gözlüklerle bakar.
Terapistin görevi ise, o gözlüğü anlayışla çıkarıp yerine yeni bir bakış açısı kazandırmaktır.
Doğru terapi ve uygun yöntemlerle beyin kimyası yeniden dengelenebilir,
işlevsellik geri kazanılabilir ve kişi yaşamla yeniden bağ kurabilir.


