Cumartesi, Ekim 25, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Depresyon ve Beynimizle Olan İlişkisi

Depresyon Nedir?

Depresyon, bireylerin kendilerini psikolojik olarak iyi hissetmediği, uzun süre devam edebilen ciddi bir ruhsal rahatsızlıktır. İnsanlar mutsuz hissettiklerinde kendilerini depresyonda zannedebilir; ancak her mutsuzluk, depresyon yaşandığı anlamına gelmez.

Üzgün olmak; günlük yaşamda kısa süreli kötü hissetmekten çok farklıdır. DSM-5’e göre depresyon tanısı koyulabilmesi için aşağıdaki belirtilerden en az birkaçının, iki haftanın önemli bir bölümünde görülmesi gerekir:

  1. İstek ve ilgi azalması (Anhedoni)

  2. Depresif duygudurum

  3. Uyku ve iştahta azalma veya artma

  4. Psikomotor yavaşlama veya ajitasyon (hareket, koordinasyon, el becerisi, güç ve hızda azalma)

  5. Suçluluk ve değersizlik hisleri

  6. Konsantrasyon güçlüğü

  7. Enerji azalması

  8. İntihar eğilimleri

Depresyonun ortaya çıkmasında ve gelişmesinde genetik faktörler, travmatik yaşantılar, stres ve kronik hastalıklar etkili olabilir.
Özellikle genetik faktörlere baktığımızda, depresyon hastalarının birinci derece akrabalarında riskin en yüksek düzeyde olduğu görülür.

İkiz ve evlatlık çalışmaları da kalıtsallığı desteklemektedir. Ayrıca depresyon, kadınlarda erkeklere göre iki kat daha fazla görülür; bunun nedenleri arasında hem hormonal farklılıklar hem de toplumsal roller bulunmaktadır.

Depresyon her yaşta görülebilse de en sık 20’li ve 30’lu yaşlarda ortaya çıkar.
Yeni doğan bir bebekte depresyon ağlama, yaşlılıkta ise unutkanlık ve içe kapanma şeklinde kendini gösterebilir.
Depresyon bir “şımarıklık” değildir; ciddi ve sık görülen bir psikolojik rahatsızlıktır. Her birey uygun koşullar altında depresyona girebilir. Önemli olan, bunun önüne geçmek ve uygun tedaviyle iyileşmeyi sağlamaktır.

Depresyon ve Psikodinamik Görüşler

Psikodinamik kuramlar, depresyonu bireyin yaşadığı gerçek veya zihinsel kayıplara tepki olarak açıklar.

  • Freud ve Abraham, depresyonu kişinin sevdiği nesnenin kaybına karşı öfkesini içe yöneltmesiyle ilişkilendirir.

  • Melanie Klein, bu süreci yoğun suçluluk duygusu üzerinden açıklar.

  • E. Bibring, depresyonun temelinde benlik saygısının bozulması olduğunu vurgular.

  • Kohut ise erken dönemdeki empatik bakım eksikliğinin depresyona zemin hazırladığını savunur.

Bu yaklaşımlar depresyonu, bireyin iç dünyasında yaşadığı çatışmalar ve erken dönem ilişkileri üzerinden değerlendirir.

Bilişsel Görüşler

Aaron T. Beck, depresif bireylerin gerçeği çarpıtılmış biçimde algıladıklarını ileri sürmüştür.
Beck’e göre, depresif bireylerin düşünce biçimleri üç temel alanda olumsuzdur:

  1. Kendilik algısı: “Ben değersizim.”

  2. Dış dünya algısı: “Kimse bana yardım edemez.”

  3. Gelecek algısı: “Hiçbir şey düzelmeyecek.”

Bu üçlü, Beck’in tanımıyla **“bilişsel üçlü”**dür.

Olumsuz Otomatik Düşünceler

Bireyin farkında olmadan zihninde beliren, genellikle negatif ve kendini yargılayıcı düşüncelerdir.

Aşırı Genelleme

Tek bir olaydan yola çıkarak genelleme yapmaktır.
Örneğin, “Bir kez başarısız oldum, demek ki her zaman başarısız olacağım.”

Ya Hep Ya Hiç Düşüncesi

Kendini veya başkalarını uçlarda değerlendirme eğilimidir.
“Ya mükemmelim ya da tamamen başarısızım.” gibi.

Depresyondaki birey, geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalmıştır.
Geçmişin yükleri altında ezilirken, geleceğin belirsizliğiyle baş edemez. Bu da onu şimdiki andan koparır, zihinsel yorgunluğa ve uyku bozukluklarına yol açar.

Kimi birey fazla uyuyarak kaçış yolları ararken, kimisi de uyuyamaz hale gelir.

Depresyon ve Beyin

Nörotransmitterler, vücutta kimyasal iletişimi sağlayan haberci maddelerdir.
Bilinen 50’den fazla nörotransmitter türü vardır. En çok bilinenleri:

  • Serotonin

  • Dopamin

  • Nöroepinefrin

  • GABA

  • Asetilkolin

  • Oksitosin

  • Melatonin

Depresyonda bu kimyasalların salınımı dengesizleşir.
Özellikle serotonin, dopamin ve nöroepinefrin düzeylerinde azalma görülür.

  • Serotonin: Ruh hali, uyku, iştah ve cinsel isteği düzenler.

  • Dopamin: Beynin ödül sistemini yönetir; motivasyon, keyif, dikkat ve hareketle ilişkilidir.

  • Nöroepinefrin: Stres anında “savaş ya da kaç” tepkisini devreye sokar.

Beyin görüntüleme çalışmalarında, depresyonda amigdala etkinliğinin arttığı,
prefrontal korteks ve hipokampüs etkinliğinin ise azaldığı görülmüştür.
Bu da bireyin duygusal regülasyon, dikkat ve karar verme işlevlerinin bozulmasına yol açar.

Ayrıca depresyonda biyolojik (sirkadiyen) ritim bozulur; bu da uyku, enerji ve hormon dengelerini etkiler.

Tedavi Yaklaşımları

Depresyon tedavisi, bireyin yaşadığı semptomların şiddetine, süresine ve yaşam koşullarına göre değişir.
Tedavi süresi kişiden kişiye farklılık gösterse de genellikle 10–15 seans psikoterapi sonrasında önemli ilerlemeler gözlemlenir.

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ve Depresyon

Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT), depresyonda en etkili bilimsel yöntemlerden biridir.
Bu terapi türü, bireyin olumsuz düşünce kalıplarını fark etmesine ve bunları daha gerçekçi düşüncelerle değiştirmesine yardımcı olur.

Terapi sürecinde;

  • Davranışsal etkinleştirme yapılır.

  • Birey, gündelik aktivitelerine yavaş yavaş geri döndürülür.

  • Düşünce çarpıtmaları fark edilir ve yeniden yapılandırılır.

Terapist, danışanla iş birliği içinde, kişinin yaşamına yeniden uyum sağlamasını hedefler.
Ancak intihar riski her zaman dikkatle değerlendirilmelidir.

Sonuç: Beyin, Duygu ve Umut

Depresyon, hayattaki tüm renklerin griye dönmesi gibidir.
Danışan dünyaya bu gri gözlüklerle bakar.
Terapistin görevi ise, o gözlüğü anlayışla çıkarıp yerine yeni bir bakış açısı kazandırmaktır.

Doğru terapi ve uygun yöntemlerle beyin kimyası yeniden dengelenebilir,
işlevsellik geri kazanılabilir ve kişi yaşamla yeniden bağ kurabilir.

Sude Aydemir
Sude Aydemir
Sude Aydemir.Nişantaşı Üniversitesi’nde 4.sınıf Psikoloji bölümü öğrencisidir.Lisans eğitimi boyunca birçok alanda edindiği deneyimler ile kendini geliştirmiş, ve geliştirmeye de devam etmektedir.Eğitim hayatı boyunca staj deneyimleri olmuş, bu süreçte Çözüm Odaklı Terapi, Sanat Terapisi, MMPI(Minnesota çok yönlü kişilik envanteri)adlı eğitimlerini tamamlamıştır.Akademik ilgisi Klinik Psikoloji alanında olup,ergen ve yetişkinler ile çalışmayı hedeflemektedir.Aynı zamanda nöropsikolojiye de merakı olup psikolojik süreçlerin beynimizle bağlantısını araştırarak bunun üzerine de keşfetmeye ve okumaya ilgi duymaktadır.İnsan ruhunu anlamaya, çözümlemeye, geliştirmeye yönelik hedefi doğrultusunda amacı, kişileri bilinçlendirmek hem kendisine hem de okuyuculara katkı sağlamak, hayatlarının belli noktasında bu bilgileri işlevli kılmaktır.Üzerinde durduğu ve araştırdığı konular, yaşantılarımızın bugüne etkisi, çocukluk yaşantılarımız ve ailemiz, ilişki döngüleri, beynimizin işlevi, duygusal zeka ve esneklik, adlı konularda okumalar ve araştırmalar yapmakta olup Şema ve Bilişsel Davranışçı Terapi Ekolüyle ilgilenmektedir.İnsanın kendini keşfi yolculuğunda bireylere eşlik etmek ve farkındalık kazandırmak amacıyla yazılarını ele alan Sude Aydemir şu anda Prof.Dr.Ebru Şalcıoğlu tarafından verilen Bilişsel Davranışçı Terapi eğitimine devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar