Sabah uyanıp belirli rutinleri sürdürmeye alıştığımız, sokaklarını ezbere bildiğimiz, insanlarını – her ne kadar tüm detaylarıyla tanımasak da – aşinalık geliştirdiğimiz, kimi zaman aynı manzaraları görmekten sıkıldığımız fakat yine de bize “ev” hissini veren yer, yaşadığımız şehirdir.
Bu şehir; alışkanlıklarımızı, anılarımızı, günlük yaşantımızın güvenli sınırlarını barındırır. Kimi zaman yalnızca birkaç ay, kimi zaman yıllarca orada yaşamış olabiliriz. Sürenin uzunluğu değişse de önemli olan nokta, bulunduğumuz çevreye bir şekilde alışmış ve onu benimsemiş olmamızdır.
Bugün ele alacağımız konu, işte bu alıştığımız yerden ayrılırken yaşadıklarımız ve hissettiklerimizdir. Taşınmanın yalnızca fiziksel bir süreç olmadığını, aynı zamanda psikolojik etkilerinin de oldukça belirgin olduğunu söylemek gerekir.
Taşınmanın Psikolojik Etkileri
Rutinlerimizin değişmesi, tanıdığımız çevreyi geride bırakma zorunluluğu ve belirsizliğin getirdiği duygular, çoğu insanda kaygı ve stres doğurabilir.
Aslında tanıdık olanı bırakmak, bilinmeyene doğru ilerlemek anlamına geldiği için bir tür kayıp yaşantısı gibidir. Bu durum literatürde çoğu zaman “yer değiştirme depresyonu” (relocation depression) olarak da tanımlanmaktadır.
Bu süreçte yoğun ve karmaşık duygular deneyimlememiz son derece doğaldır. Öncelikle yapılabilecek en sağlıklı adım, duygularımızı fark etmek, onları bastırmak yerine kabul etmektir.
Taşınmanın başından itibaren planlama süreci bile stres yaratabilir. Yeni gidilecek yerin nasıl olacağına dair belirsizlik, bu stresi zaman zaman daha da artırabilir.
Taşınmanın Nedenleri ve Ortak Duygular
Taşınma kimi zaman olumlu bir gelişmenin sonucu olabilir; örneğin yeni bir iş fırsatı, akademik başarı ya da daha iyi yaşam koşulları. Ancak bazı durumlarda ekonomik, sosyal ya da ailevi zorunluluklarla da gerçekleşebilir.
Her iki senaryoda da hissedilen duyguların ortak olabileceğini belirtmek önemlidir. Çünkü sonuç olarak anılarımızın bulunduğu bir yaşam alanını geride bırakmak, hem zihinsel hem duygusal açıdan zorlayıcı olabilir.
Yaş Faktörü ve Uyum Süreci
Yaş faktörü de bu süreçte belirli bir rol oynar. Genellikle çocukların değişikliklerden daha fazla etkilenebileceği düşünülür. Ancak burada kesin bir genelleme yapmak doğru olmaz; çocuğun mizacı, aile yapısı ve sosyal destek sistemi bu süreci doğrudan etkiler.
2012 yılında Çin’de gerçekleştirilen bir araştırma, genç yetişkinlerin yaşlı yetişkinlere kıyasla taşınma sürecine daha hızlı uyum sağlayabildiğini; ancak taşınmanın zorunluluk içermesi durumunda genç yetişkinlerin çok daha fazla duygusal etkilenebildiğini göstermektedir (Xi, Hwans & Drentea, 2012).
Kontrol Kaybı, Kaygı ve Uyum
Taşınma her koşulda bireyde kontrol kaybı hissi yaratabilir. Kaygı, hayal kırıklığı ve belirsizlik duyguları artabilir.
Eğer farklı bir kültüre taşınılıyorsa, yabancılaşma ve uyum süreci daha da belirgin hâle gelebilir.
İlk kez başka bir şehre veya ülkeye taşınıyorsak, uyum kapasitemizi henüz deneyimlememiş olabiliriz. Ancak daha önce birden fazla taşınma deneyimi yaşadıysak, kendimizi ne zaman “biraz olsun iyi” hissedeceğimizi öngörme ihtimalimiz artar.
Kendimize Nasıl Destek Olabiliriz?
Öncelikle sosyal bağlantıları güçlendirmek oldukça faydalıdır. Sevdiğimiz insanlarla duygularımızı paylaşmak, kaygılarımızı ifade etmek rahatlatıcı bir etki sağlayabilir.
Taşınacağımız yerin olumlu yönlerine odaklanmak, yeni ortamın sunacağı olanakları keşfetmek, zihinsel uyum sürecini kolaylaştırır.
Ayrıca rutinler psikolojik denge açısından büyük önem taşır. Bu nedenle yeni yaşam alanında eski rutinleri (sevilen market, günlük yürüyüş, sosyal aktiviteler vb.) mümkün olduğunca erken hayata geçirmek, güven duygusunu yeniden oluşturabilir.
Ailecek taşınılıyorsa, duyguları konuşmak ve ortak paylaşımlar yaratmak uyumu destekler. Ancak yaşanan kaygı ve çökkünlük hali 6 aydan uzun sürüyor, günlük yaşam işlevselliğini belirgin şekilde etkiliyorsa profesyonel destek almak gerekir.
Bilimsel Bulgular ve Terapi Yaklaşımları
2019’da yapılan bir araştırma, sık taşınmanın uzun vadede ruh sağlığını olumsuz etkileyebileceğini göstermiştir (Li vd., 2019).
Yapılan diğer çalışmada bu konunun aynı zamanda yaşlılar için de önem arz ettiği vurgulanmıştır.
Yaşlı bireyler için yaşlı bakım tesislerine taşınmak da oldukça zorlu bir deneyimdir (Polacsek & Woolford, 2022).
Bu durumu yönetmenin bir yolu psikoterapi almaktır. Deneyimlerinizi, düşüncelerinizi ve duygularınızı paylaşabilmek bu noktada önemlidir.
Psikoterapi sayesinde başa çıkmanıza yardımcı olacak beceriler öğrenebilirsiniz.
Bilişsel Davranışçı Terapi dahil olmak üzere birçok terapi türü bu süreçte etkili bir biçimde kullanılabilmektedir.
Sonuç: Zaman Tanımak ve Dengeyi Yeniden Kurmak
Sonuç olarak taşınma, hayatın doğal fakat zorlayıcı bir geçiş sürecidir.
Duygularımız normaldir ve bu süreci sağlıklı biçimde yönetmek mümkündür.
Kendimize zaman tanımak en büyük adımdır.
Kendi kendimize bakım vermek, bu sürecin en önemli parçasıdır.
Unutmayalım ki her değişim bir bitiş değil, yeniden başlama fırsatıdır.


