Perşembe, Ekim 16, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bunca Engele Rağmen Kendini Sevmek Mümkün mü?

Toplumun güzellik standartları, insanların eleştirel dili ve büyürken maruz kaldığımız iletişim biçimi…
“Seni severim ama iyi bir evlat olursan.”
“Bu elbise ile çok güzelsin, çok doğru seçmişim.”
“Bu ayakkabı hiç güzel değil, neden bunu aldın?”

Bu cümleler size tanıdık geliyor mu? Belki annenizdi bunları söyleyen, belki babanız, belki de komşunuz. “Komşumuz mu?” dediğinizi duyar gibiyim. Evet, komşu… Sessiz kaldığınız için sizi “uslu” diye takdir eden ya da sadece çocuk olduğunuz için oyun oynamak istediğinizde eleştiren, yargılayan komşu.

Belki de şanslıydınız; sevgi dilinin hâkim olduğu bir evde ve sosyal çevrede büyüdünüz. Bu sefer engel başka yerden geldi: televizyon ve sosyal medya. Sürekli olarak bizden çok farklı hayatlar yaşayan bireylere maruz kalıyoruz. Birinin sürekli seyahat etmesi, diğerinin her daim sağlıklı yaşaması, bir başkasının lüks tüketim içinde olması… Bütün bunlar birleştiğinde “yetersizlik” ve “başarısızlık” hisleri ağır basıyor:
“Bende mi sorun var? Neden daha çok kazanamıyorum? Neden birikim yapıp seyahat edemiyorum?”

Sonra aynalara küsmeye başlıyoruz. Yediğimiz yemek bile suçluluk duygusu yaratıyor.

Evlat, Eş, Arkadaş, Çalışan… ve Sosyal Medya

Evlat olarak yeterli hissetmemiz mümkün mü? Ne yazık ki çoğu zaman hayır. Eğer beklentileri karşıladığınızda sevildiğinizi hissettiren bir aile yapısında büyüdüyseniz, birey olmaya çalıştığınız anlarda bile suçluluk hissetmeniz kaçınılmaz.

Eş olarak yeterli hissetmek mümkün mü? Çocukluk yaşantılarımız, ebeveynlerimizin birbirleriyle ilişkisi, onların bize olan yaklaşımı, çözümlenmemiş travmalarımız, partnerimizin köken ailesi ve her iki tarafın psikolojik sağlığı buna izin verirse: evet, mümkün.

Gördüğünüz gibi her bir rolümüz — evlat, eş, arkadaş, çalışan — bizden farklı sorumluluklar talep ediyor. Bunlara ek olarak bir de sosyal medyanın sürekli dayattığı algı yönetimi var.

Peki, Kendimizi Nasıl Seveceğiz?

Benim kendimi sevmem zaman aldı. Üniversite yıllarında tanıştığım “özşefkat” ve “özsaygı” kavramlarını hayatıma entegre edebilmem çok uzun sürdü. 27 yaşında gerçekten kendimle tanıştım. 27 yaşında sevmeye başladım kendimi.

Önce sırtımdaki yükleri indirdim. Sorumlulukları hafiflettiğimde derin bir nefes alabildim.
Sonra aynaya baktım — tüm sıfatlardan ve unvanlardan bağımsız bir şekilde. Fazla kilom varsa da, zayıfsam da; saçım uzun ya da kısa, gür ya da seyrekse; yüzümde leke varsa da yoksa da… Ne görüyorsam, işte tam da onu sevmeye başladım.

Özsaygı, Özşefkat ve Kendini Sevmek

Kendini sevmek, özsaygı ve özşefkat hayatımızda köklü değişimler yaratır. Psikoloji biliminin bize sunduğu dayanaklarla bu kavramları ele aldığımızda şunu görüyoruz:

  • Özsaygı, kendi değerimizi fark etmemizi sağlar.

  • Özşefkat, zor zamanlarda kendimize destek olabilmemize imkân tanır.

  • Kendini sevmek, tüm toplumsal rollere ve dış etkene rağmen, aynaya bakıp kendi varlığımızı onaylamaktır.

Ve bu yolculuk herkes için farklı bir yaşta, farklı bir adımla başlar.

Ben Şimdi Ne Yapabilirim?

Kendini sevmek soyut bir ideal değil, küçük adımlarla geliştirilebilecek bir beceridir. İşte birkaç öneri:

  1. Ayna Egzersizi: Günde bir dakika aynaya bakarak kendine şefkatli bir cümle söyle.

  2. Dost Mektubu: Kendine bir dostuna yazıyormuş gibi kısa bir mektup yaz: “Sevgili ben…” diye başla ve kendine anlayışlı sözler ekle.

  3. Sosyal Medya Molası: Kendini kıyaslama döngüsünde bulduğunda 24 saat sosyal medyadan uzaklaşmayı dene.

Profesyonel Destek Neden Önemli?

Unutmamak gerekir ki özsaygı ve özşefkat yolculuğu bazen yalnız yürünebilir, bazen de profesyonel desteğe ihtiyaç duyulur. Psikoterapi, bireyin geçmişten getirdiği eleştirel sesleri fark etmesine, kendini değerli görmeyi öğrenmesine ve özşefkat geliştirmesine büyük katkı sağlar.

Finlay-Jones, Kane ve Rees (2017), özşefkat temelli psikolojik müdahalelerin depresyon, kaygı ve stres belirtilerini azalttığını, psikolojik dayanıklılığı ise artırdığını göstermiştir.

Kendini sevmek, başkalarının seni nasıl gördüğünden çok, senin kendine nasıl baktığınla ilgilidir. Bazen bu yolculuk yalnızca küçük egzersizlerle, bazen de profesyonel bir destekle mümkün olur. Unutma; tüm rollerinden, tüm sıfatlarından bağımsız olarak sen zaten değerli, sevilmeye layık ve yeterlisin.

Burada kast edilen, temeli olmayan bir “biriciklik” ya da başkalarını önemsizleştirmek değil; insan olarak özünün kıymetini bilmek. Kendini sevmek, gelişimimizi sürdürürken başkalarının hak ve değerlerini gözetmeyi, fakat bize dayatılan eleştirilerden ve sosyal algılardan ibaret olmadığımızı fark etmeyi içerir.

Ve belki de en önemlisi: Kendini sevmek, dünyaya yük değil, katkı olduğunun sessiz bir hatırlatmasıdır.

Ranya Kimyongür
Ranya Kimyongür
Psikolog, aile danışmanı ve oyun terapisti olan Ranya Kimyongür, çocukluk dönemi, travma, psikolojik iyi oluş, çift ve aile ilişkileri üzerine çalışmaktadır. Mültecilerle edindiği saha deneyimi ve Arapça ana dil yeterliliği, farklı kültürlerle derinlemesine iletişim kurmasına ve kültürel duyarlılık geliştirmesine olanak sağlamıştır. Afet sonrasında gençlerle psikososyal destek grupları yürütmüş; görev aldığı kurumların sosyal medya hesaplarında gerçekleştirdiği canlı yayınlarla toplumsal farkındalık yaratmıştır. Psychology Times Türkiye’deki yazılarında, bilimsel bilgiyi herkesin anlayabileceği sade ve erişilebilir bir dille aktarmayı hedeflemektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar