Cuma, Ekim 17, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Boşlukta Yaşamak: Bir Depresyon Deneyimi

Depresyon çoğu zaman başlangıcı ve bitişi olan bir hastalık gibi anlatılıyor.
Ancak yaşarken öyle hissettirmiyor.

Dört yıl boyunca antidepresan kullanan biri olarak, benim için mesele “neden depresyona girdim”den çok, “depresyon bana nasıl hissettirdi” oldu.
Bu yazıda o süreçteki hislerimi, günlük yaşamdaki değişiklikleri, insanların bakış açılarını ve sonunda depresyonun gerçekten bitip bitmediğini anlatmak istiyorum.

Depresyonda Hissettiklerim

Depresyonu yalnızca üzüntüyle açıklamak mümkün değil.
Benim deneyimimde en belirgin duygu, sürekli bir boşluk hissiydi.
İçimde hiçbir şeye karşı istek kalmamıştı. Günler geçiyor, mevsimler değişiyor ama ben sanki hiçbir şey yaşamıyormuşum gibi hissediyordum.

Her şey bulanık, yavaş ve anlamsızdı.
Zaman kavramı bile anlamını yitiriyordu; günler birbirine karışıyor, sabahla akşam arasında fark kalmıyordu.

Çoğu zaman duygusuzdum; ne çok sevinç ne de çok üzüntü hissedebiliyordum.
Sanki hissetme yetim yavaş yavaş körelmişti. Artık hiçbir şey beni gerçekten etkileyemiyordu.
Bir süre sonra bu hissizlik bile kendi içinde bir acıya dönüştü. Çünkü duygusuzluk da bir tür ağırlık yaratıyor.

İnsan, hiçbir şey hissetmemekten bile yoruluyor.
O dönemlerde aynaya baktığımda tanıyamadığım bir yüz görüyordum; bakışlarımda yaşamdan çok bir yorgunluk vardı.

Duyguların yerini boş bir sessizlik almıştı ve o sessizlikte kayboluyordum.
İnsanların “biraz dışarı çık, kafanı dağıt, düşünmemeye çalış” gibi iyi niyetli tavsiyeleri bana hiçbir şey ifade etmiyordu.
Çünkü depresyon, bir düşünce bozukluğundan çok bir varoluş hâliydi.

Sadece üzgün değil, sanki var olmanın yükünü taşıyamaz hâle gelmiştim.
O dönemde biri “neyin var?” diye sorduğunda cevabım genellikle “bilmiyorum” olurdu.
Gerçekten de bilmiyordum; bir şeyim vardı ama adı konamıyordu.

Kimi zaman gözlerim doluyor, kimi zaman hiçbir şey olmamış gibi devam ediyordum.
Tutarsız bir duygusallık hâkimdi. En çok da bu belirsizlik, içimdeki yorgunluğu büyütüyordu.

Depresyonun en zor taraflarından biri, hislerin bile flu hâle gelmesi.
Artık neyin seni üzdüğünü, neyin sevindirdiğini bile ayırt edemiyorsun.

Her şey aynı renge bürünüyor: gri.
İçinde yaşadığın dünya da senin iç dünyan da yavaş yavaş renklerini kaybediyor.

Benim için depresyon tam olarak buydu — ne tam bir karanlık ne de bir aydınlık; arada kalmış, donuk bir boşluk.
Ve en çok o aradalık, insanı sessizce tüketiyor.

İnsanların Etiketleri ve Önyargılar

Depresyonun en zorlayıcı ve çoğu zaman gözden kaçan bir yönü, onun görünmez olmasıdır.
Bunu yaşayan biri, dışarıdan bakıldığında çoğu zaman “normal” görünebilir; gülümseyebilir, konuşabilir, hayatına devam ediyormuş gibi durabilir.
Ben de öyleydim.

İnsanlar sadece yüzeydeki davranışlara bakıyor ve içimde yaşanan fırtınayı göremiyordu.
Ama ilaç kullandığımı söylediğimde, bazıları hemen etiketledi:

“Bağımlı olacaksın.”
“Gerek var mıydı?”
“Kendi kendine toparlasaydın olmaz mıydı?”

Her biri, benim zaten kırılgan olan duygusal durumumu daha da zorlaştırıyordu.
En çok inciten şey, depresyonun kişisel bir zayıflık gibi görülmesiydi.

Sanki benim yaşadığım ruhsal çöküş, karakterimde bir eksiklik olarak yorumlanıyordu.
Oysa antidepresan kullanmak, bence tam tersine bir güç ve cesaret göstergesiydi.

Kendi sınırlarını kabul etmek, yardım istemek ve iyileşme yoluna adım atmak demekti.
Bunun kolay olmadığını, yalnızca yaşayanlar bilir.

Toplumun bu önyargıları bazen yaşadığım depresyonun kendisinden bile daha ağır geliyordu.
İnsanlar konuşurken farkında olmadan bir yargı katıyor, depresyonu küçümseyen sözlerle süsleyebiliyordu.

Bu durum, kişinin kendine yüklediği suçluluk ve çaresizlik duygusunu derinleştiriyor;
depresyonu yalnızca bir ruhsal hastalık değil, aynı zamanda sosyal bir sınav hâline getiriyordu.

O dönemde, önyargılarla mücadele etmek ve kendi iç dünyamda var olmaya çalışmak arasında gidip geliyordum.
Bu süreç, bana depresyonun yalnızca bireysel bir deneyim değil, toplumsal bir olgu da olduğunu gösterdi.

Sonuç: Depresyon Biter mi?

Bugün ilaçları bırakmış olmama rağmen kendime şu soruyu soruyorum:
“Depresyon gerçekten bitti mi?”

Bana kalırsa bu sorunun cevabı çok kesin değil.
Çünkü depresyon, bir kere yaşandıktan sonra tamamen silinip giden bir şey olmuyor.

İz bırakıyor.
Bakış açını değiştiriyor, hayatınla ilgili farkındalıklarını artırıyor.

Evet, o ağır dönem geride kaldı ama hafızamda ve bedenimde bıraktığı etkiler hâlâ benimle.
Belki de depresyon tam anlamıyla “bitmez”, ama onunla yaşamayı, ondan öğrenmeyi öğrenebiliriz.

Benim için de süreç tam olarak bu:
Depresyonu geride bırakmak değil, onunla barışarak yoluma devam etmek.

Zehra Tekinkuş
Zehra Tekinkuş
Zehra Tekinkuş, Anadolu Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümünde lisans eğitimine devam etmektedir. Psikolojiye olan ilgisi, insan davranışlarının ardındaki nedenleri anlama merakıyla başlayarak zamanla toplumsal yapıların birey üzerindeki etkilerine, gelişimsel süreçlere ve klinik psikoloji alanına yönelmiştir. Yazarlık yolculuğunda temel amacı, karmaşık görünen psikolojik kavramları herkesin anlayabileceği bir dille anlatmak, zihinsel farkındalık yaratmak ve okuyucunun kendini keşfetmesine alan açmaktır. Zehra, psikolojinin yalnızca akademik değil, aynı zamanda insani bir deneyim olduğuna inanır. Bu doğrultuda kaleme aldığı her yazıyı, bir içsel keşif daveti olarak görmektedir. “Her insan, önce kendini anlamakla başlar değişmeye.” mottosuyla yola çıkan Zehra Tekinkuş, Psychology Times Türkiye’de bireyin iç dünyasını anlamaya yönelik sade, düşündürücü ve etkileyici içerikler üretmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar