Hayatımız olağan akış içinde yolculuğuna devam ederken sebebini anlamaya ve açıklamaya çalıştığımız bir takım olumsuz duygularla boğuşuyor oluruz. Bu duyguları açıklama, ifade etme, anlamlandırma ihtiyacı bizi baskı altına alan ve yöneten yürek sıkışıklığının doğal sonucu sayılabilir. Bu yürek sıkışıklığı, sürekli diken üstünde olma hali ve hissettiğimiz huzursuzluk adeta tüm gündelik yaşantımızı, sosyal ilişkilerimizi sarmış zehirli sarmaşık misali bizi hareketsiz kılabilir. Bu hesaplanamayan duygu durumu halinin verdiği yorgunluğun etkisiyle kişi kendini bomboş bir kuyunun içinde hayattan ve yaşamaktan uzak hissedebilir. Bu kopukluk kişinin hayatının tamamını ele geçirerek kişiyi koskoca bir boşlukla yüzleştirerek çaresizliğin ellerine teslim edebilir. Jonice JEBB’in “Çocuklukta İhmalin İzi: Boşluk Hissi” kitabında da ifade ettiği gibi “Boşluk ya da duygusuzluk çoğu yönden acıdan daha kötüdür. Pek çok insan bana, hiçbir şey hissetmemek yerine bir şeyler hissetmeyi tercih ettiğini söyler. Olmayan bir şeyi kabul etmek, anlamlandırmak ya da kelimelere dökmek çok zordur. Bosluk duygusunu kelimelere döküp bunu bir başkasına açıklamayı başarabilseniz bile, diğerlerinin bunu anlamlandırması çok zor olur. Boşluk, çoğu insana göre hiçbir şeye benzer. Hiçbir şey, hiçbir şeydir; ne iyi ne de kötü. Ancak bir insanın içindeki işleyişte, hiçbir şey kesinlikle bir şey demektir. Boşluk aslında kendi başına bir duygudur ve zamanla bunun çok yoğun ve güçlü bir duygu olabileceğini keşfettim. Aslında bu durumdan kaçmak için insanları her türlü aşırılığı yapmaya sürükleyen bir duygudur.” Burda da anlatıldığı üzere hissedilen boşluk duygusu kişiyi köşeye sıkıştıran yoğun ve güçlü bir duygu haline gelebilir.
Şemalar ve Kökenleri
Peki nedir bu boşluğun anlamı, boşluk hayatımızdaki neyin eksikliğiyle ne zaman ortaya çıkmış diye soracak olursak söze şemaları anlatmakla başlıyor olmak en doğrusu olacaktır. Şemalar aslında özetle kişinin hayatı anlamlandırma biçimi olarak ifade edeceğimiz kalıp yargılardır. Kökenini erken çocukluk deneyimlerinden alan şemalar, yetişkinlik dönemindeki yansımalarıyla hayatımızda etkisini sürdürmeye devam etmektedir. Bebeklik ve çocukluk yaşantımızda ebeveynlerimizin bize fazlasıyla sunduğu ya da esirgediği bir takım ihtiyaçlar sonrasında takmaya başladığımız gözlükler olarak ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bahsettiğimiz bu temel ihtiyaçlara güveni, sevgiyi, ilgiyi, şefkati, bakımı örnek olarak verebiliriz. Bu ihtiyaçların fazla karşılanması ya da hiç karşılanmaması durumu literatürde var olan 18 Şema alanının kökenini oluşturur.
Bu 18 şema alanı;
• Terkedilme Şeması
• Güvensizlik-Kuşkuculuk Şeması
• Kusurluluk-Utanç Şeması
• Sosyal İzolasyon Şeması
• Duygusal Yoksunluk Şeması
• Bağımlılık-Yetersizlik Şeması
• İç İçelik-Gelişmemiş Benlik Şeması
• Hastalıklara Ve Tehlikelere Karşı Dayanıksızlık Şeması
• Başarısızlık Şeması
• Hak Görme Şeması
• Yetersiz Özdenetim-Özdisiplin Şeması
• Boyun Eğicilik Şeması
• Kendini Feda Etme Şeması
• Onay Arayıcılık Şeması
• Karamsarlık Şeması
• Yüksek Standartlar Şeması
• Duyguları Bastırma Şeması
• Cezalandırıcılık Şeması
Yazının devamında yukarıda ifade ettiğim şema alanlarından yalnızca birini, anlamsız huzursuzluğun ve boşluğun başlangıcı olarak gördüğüm duygusal yoksunluk şemasını irdelemek istiyorum.
Duygusal Yoksunluk Şeması ve Boşluk Hissi
Duygusal yoksunluk şemasının kökeni bebeklik ve çocukluk dönemi ebeveynlerimizin ya da bakım verenlerimizin bizden esirgediği sevgi, ilgi, şefkat ihtiyaçlarının yaşamın ilerleyen zamanlarında içimizi dolduran koca bir boşluk duygusunda varolduğunu söyleyebiliriz. Bu şemanın ortaya çıkmasında yetiştiğimiz aile ortamının duyguların ifadesinin eksik kaldığı, empati ve anlayışın minimum düzeyde gösterildiği bir ortam olduğu düşünülebilir.
Bu şemaya sahip birey yaşamının ilerleyen yıllarında kendini yalnız ve kopuk hissederken sevilemeyeceğine dair çok güçlü bir inancında etkisi altındadır. Kimsenin onu sevmeyeceği ve değer vermeyeceği düşüncesiyle yakın ilişki kurmaktan kaçınabilir ya da hayatına sevilmeyeceği inancını destekleyecek kişiler alma konusunda yoğun bir çekim hisseder.
Tam da bu durumlar kişinin kendi içinde yoğun bir boşluk hissi ile mücadelesine zemin hazırlar. Kişi bu boşluk duygusunu anlamaya çalışırken aynı zamanda sevilmeye layık olmadığı inancını kanıtlayan ve duygusal yoksunluk şemasını tetikleyen bir takım yaşam olayları içinde hapsolabilir.
Peki neden kişi bu inancı kanıtlamaya çalışır? Tabii ki bu kişinin bilinçli olarak yaptığı ya da yönettiği bir durum olmaktan oldukça uzaktır. Kişi farkında olmadan sosyal ilişkilerinde ve gündelik yaşantısında bu şemanın kalıplarıyla hareket ederek kendisini bu inancı pekiştirecek ilişkiler ve olayların içine itebilir.
Yaşanılan bu durumun kelime karşılığı literatürde karşımıza “Şema Kimyası” olarak gelir. Şema kimyası; kişinin çocuklukta geliştirdiği uyum bozucu şema örüntülerinin yetişkinlik döneminde tanıdık ve benzer şekilde tekrar etmesini ifade eder.
“Aslında insan bildiği acıyı bilmediği maceraya tercih eder.” Sözüyle de bağdaştırılabilir. Jeffrey YOUNG’ın “Şema Terapi” kitabında da açıkça belirttiği gibi:
“…Şemaların değişmesi zordur. Benlik ve dünya ile ilgili kanaatlere sağlam bir şekilde yerleşirler ve çok genç yaşta öğrenilirler. Genelde hastanın tüm bildiği bunlardır. Yıkıcı olabilmelerine rağmen şemalar hastaya öngörülebilirlik ve güvenlik duygusu sağlar. Hastalar şemaların kimlik duygusunun merkezinde olmasından dolayı, şemaları bırakmaya direnirler. Bir şemayı bırakmak altüst edicidir. Tüm dünya devrilir… Bir şemadan vazgeçmek, insanların kim olduğu ve dünyanın neye benzediği bilgisinden vazgeçmektir.”
Şemaların hayata bakışımızdaki bu yoğun etkisi, fark edilmesi ve değiştirilmesi zor yapısı sebebiyle üzerine etkili ve yoğun bir çalışma gerektirebilir. Duygusal yoksunluk şemasına dönecek olursak kişinin sürekli bir yalnızlık halinin, destek ve sevgi görme ihtiyacının duygu durumu üzerinde belirgin bir baskı yarattığıyla ilgili farkındalık ve kabul çerçevesinde ilerlemesi ve beraberinde şefkat ihtiyacının kaynağını kendinde araması derin bir ilerlemenin başlangıcı sayılabilir.


