Cuma, Kasım 7, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Biraz Kayıp, Biraz Umutlu: Çeyrek Asır Krizi

Her Şey Yolunda Gibi… Ama Değil

Herkes, 20’li yaşların harika, eğlenceli ve mükemmel olduğunu söyler.
Peki gerçekten öyle mi? Her 20’li yaşındaki birey, bu dönemi anlatıldığı kadar kolay ve parlak mı yaşar?

Hayatın yönünü bulmak, kariyer kurmak, ilişkilerde dengeyi sağlamak…
Hepsi dışarıdan “olması gereken” sıradan şeyler gibi görünür.
Ama içimizde bir yerlerde, sanki hiçbir şey tam olarak yolunda değilmiş gibi hissederiz.

Her şeyin yolunda olması gerektiği söylenirken, biz neden bu kadar karışık, eksik ve belirsiz hissederiz?

Yirmili Yaşların Görünmeyen Krizi

Bu kadar karışık, bunalmış ve çaresiz hissetmemizin nedenini, literatürde ve günlük yaşamda sıkça 20’li yaş krizi ya da çeyrek asır krizi olarak adlandırılan bir dönemle açıklayabiliriz.

Sürekli değişim, fazlasıyla fazla seçenek, ezici bir istikrarsızlık, başarısız olma korkusu, kendinden şüphe, yetersizlik hissi ve panik halinde bir çaresizlik duygusu” ile tanımlanan bu kriz, genellikle 20’li yaşların başında ortaya çıkar.

Bu dönem, genç yetişkinlik evresine denk gelir; birey bir yandan kimlik karmaşasını yoğun biçimde yaşarken, diğer yandan hayatın hızlı akışı ve belirsizlik kaygısıyla başa çıkmaya çalışır.
Zihinde sık sık yankılanan bir soru belirir:
Peki ya şimdi ne olacak?

Durulmayan Kafa

Hayatın gidişatına dair sürekli ve yoğun bir kaygı ile bunalmışlık hissetmek, çeyrek asır krizinin en sık görülen belirtilerindendir.

  • “Yüksek lisans mı yapsam, evlenip çocuk sahibi mi olsam, iş mi aramalıyım, yoksa yurt dışı benim için daha iyi bir fikir mi?”

  • “Yaşıtlarım harika ilerliyor, ben neden hiçbir şey yapamıyorum?”

  • “Ailemle yaşamaya devam etmek benim için doğru karar mı?”

  • “Ben ne zaman âşık olacağım, kime âşık olacağım? Benim için doğru insan kim, onu bulabilecek miyim?”

Bu tür sorular, zihnin trafiğini doldurur.
Birey, hem kendi için hem de çevresi için daha iyisini yapmak isterken büyük bir baskı hisseder.

Çoğu zaman kendine gereğinden fazla yüklenir.
Kendi fikirlerinden, yönelimlerinden ya da yaşam tarzından emin olamama hâli yaygındır.

Bazen kişi, yapmak istediklerinin çoğunu gerçekleştirmiş olsa bile tatmin duygusundan uzaktır.
Her şeyin ne tamamen doğru ne de tamamen yanlış gittiği hissi, içsel bir boşluk yaratabilir.

Kriz mi, Dönüşüm mü?

Tüm bu kaygı ve korkular, 20’li yaşlarımızda sürerken; aslında bu soruların her biri, kimliğimizi oluşturma ve kendimizi tanıma yolunda attığımız adımlar olarak da görülebilir.

Genç yetişkinlik dönemi, gençlikten yetişkinliğe uzanan bir yolculuktur.
Hayatın sorumluluğunun “bizde” olmaya başladığı bu dönemde, belirsizliklerle ve kimlik çatışmalarıyla yüzleşiriz.

Tam da bu noktada, krizlerle başa çıkma ve çözüm üretme becerimizi geliştiririz.
Bir yandan hayattan ne beklediğimizi keşfeder, bir yandan da neyi gerçekten istediğimizi, hangi değerlerin bize ait olduğunu ve hangilerinin dışarıdan dayatıldığını fark ederiz.

Bu süreç her ne kadar acı verici ve karışık görünse de, aslında kendi yönümüzü bulma ve içsel büyüme dönemidir.

Kendini Bulma Yolculuğu

Çoğu zaman baş etmesi zor olabilen bu kriz, öncelikle kendimize karşı şefkatimizi kaybetmemekle birlikte daha yönetilebilir hale gelir.

Bu dönemde ortaya çıkan düşünceleri, cevaplanamayan soruları ve zorlayıcı duyguları olağanlaştırmak, süreci kolaylaştırır.

Krizle baş etmenin zorlaştığı anlarda, duygularımızın, hislerimizin ve bedenimizin farkında olmak büyük bir ayrıcalıktır.
“Ne düşünüyorum? Neler hissediyorum? Vücudumda şu an neler oluyor?” gibi sorular, bu farkındalığı derinleştirir.

Ayrıca, bu dönemde akranlarımızla kendimizi kıyaslamayı bıraktığımızda, herkesin kendine özgü bir yaşam döngüsü, fırsatları ve yönü olduğunu fark ederiz.
Kendimizi takdir etmek, küçük ilerlemelerimizi kutlamak, bu süreci daha sağlıklı hale getirir.

Sonunda fark ederiz ki, bu dönemin amacı her şeyi hemen çözmek değil, kendimizi anlamaya başlamaktır.
Hayatın belirsizlikleri arasında yönümüzü zaman zaman kaybetsek de, aslında her adımda biraz daha kendimize yaklaşırız.

Belki de 20’li yaşlar, her şeyi bilmemiz gereken değil, “henüz bilmememize” izin verebilmemiz gereken bir dönemdir.

Kendimize alan açtıkça, hayat da bize alan açar.
Tüm bu duygular, kaygılar ve sorgulamalar, gelişimsel yolculuğumuzun doğal parçalarıdır.

Önemli olan, bu süreçte kendimize nazik davranmayı, duygularımızı bastırmadan ama onlara kapılmadan gözlemlemeyi öğrenmektir.

Çünkü bazen kriz sandığımız şey, aslında büyümenin, olgunlaşmanın ve kendimizle dost olabilmenin en insani hâlidir.

Ecem Bakıner
Ecem Bakıner
Ecem Bakıner, psikoloji lisans eğitimini 2025 yılında tamamlamış olan bir psikolog ve aynı zamanda içerik üreticisidir. Klinik psikoloji alanında uzmanlaşmayı hedeflemekte; özellikle gelişim psikolojisi, çocukluk dönemi deneyimleri, bağlanma stilleri, duygusal ihmal, ebeveynleşme ve romantik ilişkiler üzerine çalışmalarını ve araştırmalarını sürdürmektedir. Çocukluktaki ebeveynleşmenin yetişkin romantik ilişkiler üzerindeki etkisini inceleyen TÜBİTAK (A-2209) destekli bir projede yer almaktadır. Ruh sağlığı hastanesi ve rehabilitasyon merkezleri gibi çeşitli kurumlarda staj yapmış; EFPSA kapsamında lise öğrencilerine yönelik sosyal sorumluluk seminerleri vermiştir. Ecem Bakıner, içeriklerini Instagram gibi dijital platformlarda paylaşarak psikolojik kavramları herkes için anlaşılır kılmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar