Günümüzün en yaygın psikolojik sorunlarından biri olan anksiyete, kişinin korku benzeri, yoğun sıkıntı ve kötü bir şey olacakmış hissine kapıldığı uyarıcı bir sinyaldir. Anksiyete bozukluğuna sahip bireyler günlük yaşantılarında karşılaştıkları durum veya nesneler karşısında anormal bir seviyede endişe ve tedirginlik duymaktadır. Anksiyete, içten gelen çatışma tehditlerine karşı ortaya çıkan bir yanıt olmakla birlikte kişiler, bu tehditlerden yoğun bir şekilde kaçınmaya çalışır. Kaçınma davranışıyla birlikte bireyde dengesizlik, ağız kuruluğu, bulantı ve çarpıntı gibi sempatik aktivasyon semptomları görülmektedir (Tamam ve Demirkol, 2019). Sıklıkla depresyon ile birlikte görülen anksiyete bozukluğu; sosyal anksiyete, özgül fobiler, yaygın anksiyete bozukluğu, panik bozukluk ve agorafobi olmak üzere 5 ana bozukluktan oluşur.
Anksiyete bozukluğu hayatın herhangi bir döneminde ortaya çıkabilmekle birlikte en sık görüldüğü yaş grubu genç yetişkinlerdir. Toplumda oldukça sık karşılaşılan bir bozukluk olan anksiyetenin prevalans ortalaması yani belirli bir süre aralığında halk arasında görülme sıklığı %6-7 civarındadır (Kafes, 2021). Yapılan birçok çalışmada kadınların erkeklere göre anksiyete geliştirme riski 3’te 2 oranındadır. Bununla birlikte 25-44 yaş arasında bu risk kadınlar arasında en üst seviyeye ulaşmaktadır.
Kişinin normalin ötesinde bir kaygı yaşamasıyla karakterize edilen anksiyete, beyinde gerçekleşen nörolojik işlemlerin işlevselliğinde bozulmalara neden olmaktadır. Düşünme ve karar verme süreçlerini etkilediği gibi beyindeki sinir ağları ve kimyasal aktivasyonları da etkilemektedir. Anksiyete bozukluğunun tedavisinde kullanılan farmakolojik tedavinin yanı sıra psikolojik terapilerin uygulanması da son derece önemlidir.
Anksiyetenin Nöropsikolojik Temelleri:
Anksiyete bozukluğuna sahip bireylerde çeşitli nörobiyolojik anormallikler görülmektedir. Bu anormallikler beynin belirli bölgelerini ve bazı nörotransmiterleri kapsamaktadır. Anksiyete bozukluğuna sahip bireylerin beyninde; prefrontal ve limbik devrelerin önemli olduğu incelenmiştir. Prefrontal ve limbik devrelerde lezyonların yani doku bozukluklarının ortaya çıktığı çeşitli beyin görüntüleme çalışmalarıyla gözlenmiştir. Bu devrelerde ortaya çıkan bozuklukların temelinde bazı nörotransmiterler yatmaktadır (Sevinçok, 2007). GABA nörotransmiteri ile benzodiazepin reseptörlerinin kompleksi anksiyete bozukluğunda önemli rol oynar. Anksiyete bozukluğu olan bireylerde benzodiazepin reseptör bağlamasının sol temporal lobda azalma gösterdiği saptanmıştır. Bunların yanı sıra serotonerjik ve noradrenerjik sistemlerde işlevsel bozulmalar meydana gelmektedir. Bu nörotransmiterlerin presinaptik salınımında meydana gelen azalma ya da bozulmalar serotonin ve noradrenalin sistemlerindeki anormal sinyal iletiminin altında yatan fizyolojik nedenlerden biridir (Liu ve ark., 2018). Dopaminerjik nöronların uyarılmışlık ve dikkati artırarak anksiyete gelişimi üzerinde minimal düzeyde etki ettiği bilinmesinin yanı sıra antidopaminerjik ilaçların kanıtlanmış bir anksiyolitik etkisinin olmaması dopaminerjik sistemin anksiyete ile olan ilişkisini desteklememektedir.
Anksiyete ile Başa Çıkma:
Anksiyete bozukluğunun tedavisinde kullanılan birçok tedavi ve terapi yöntemi olmakla birlikte danışman ile danışanın sağlıklı bir iletişim kurması tedavi süreci için önem arz etmektedir. Anksiyete bozukluğuna sahip bireylerin yakın ilişkiler kurmaya eğilim göstermesi ve sosyal çevreden destek alması stres seviyesinin azalmasına yardımcı olmaktadır. Anksiyetenin tetiklendiği dönemlerde bireyin yaşadığı kaygıyı azaltması için yalnız kalmaması sağlanmalıdır. Kaygı durumunun oluşumunu ve şiddetlenmesini engellemek adına bireyin güvendiği insanlarla iletişimde ve temasta olması son derece sağlıklı olacaktır.
Anksiyete bozukluğuna sahip bireylerin uzman desteği alması iyileşme sürecini daha sağlıklı bir şekilde ilerletmeye olanak sağlamaktadır. Bu süreçte farmakolojik tedaviye ek olarak psikolojik terapilerin uygulanması bazı hastalar için son derece önemlidir. Anksiyete bozukluğunun tedavisinde sık kullanılan ilaç grupları: SSRI (Selektif Serotonin Geri Alım İnhibitörleri), SNRI (Selektif Noradrenalin Geri Alım İnhibitörleri) ve anksiyolitik olan benzodiazepinlerdir. Benzodiazepin grubu ilaçlar GABA postsinaptik reseptör üzerindeki etkinliğini güçlendirerek etki sağlar (Saatçioğlu, 2001).
Anksiyete bozukluğunun terapisinde klinik olarak etkinliği kanıtlanmış başlıca yöntem; bilişsel davranışçı terapidir (BDT). Anksiyete bozukluğu olan bireyler, yaşadıkları olayları yorumlamada, problem çözmede ve karar vermede anormal bir şekilde davranışsal ve bilişsel stratejiler kullanmaktadırlar. Bilişsel davranışçı terapide bireyin sahip olduğu anormal seviyedeki endişe durumu (bilişsel belirti), çarpıntı, huzursuzluk, gevşeyememe (fizyolojik belirtiler), karar vermede zorluklar, kaçınma ve erteleme (davranışsal belirtiler) gibi belirtileri ele alınmaktadır.
Anksiyete bozukluğunun tedavisinde kullanılan farklı terapi yöntemleri de bulunmaktadır. Bunlardan bazıları: Psikodinamik terapi, farkındalık temelli terapi, kabul ve kararlılık terapisi, duygusal düzenleme terapisi. Hem farmakolojik tedavinin hem de psikolojik terapinin birlikte ilerletildiği kombine tedavinin etkinliği yapılan birçok klinik çalışmada ispatlanmıştır (Çıtak, 2018).
Kaynaklar
Çıtak, S. (2018). Anksiyete bozukluklarında tedavi yaklaşımları: Psikoterapi ve farmakoterapi. Turkiye Klinikleri Family Medicine-Special Topics, 9(3), 141-149.
Kafes, A. Y. (2021). Depresyon ve anksiyete bozuklukları üzerine bir bakış. Humanistic Perspective, 3(1), 186-194.
Liu, Y., Zhao, J., & Guo, W. (2018). Emotional roles of mono-aminergic neurotransmitters in major depressive disorder and anxiety disorders. Frontiers in psychology, 9, 2201.
Sevinçok, L. (2007). Yaygın anksiyete bozukluğunun nörobiyolojisi. Klinik Psikiyatri, 10(5), 3-12.
Saatçioğlu, Ö. (2001). Yaygın anksiyete bozukluğunun tedavisi ve yeni yaklaşımlar. Klinik Psikofarmakoloji Bülteni, 11(1), 60-77.
Tamam, L. ve Demirkol, M. E. (2019). Anksiyete bozuklukları. Bütüncül Tıp: Birinci Basamakta ve Aile Hekimliğinde Güncel Tanı-Tedavi, 1641, 1644.
Güzel bir yazıydı, teşekkürler
Teşekkürler