Çarşamba, Mayıs 14, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Beyin ve Aşk: Kimya mı Gerçek mi?

Aşk… Şiirlerin, romanların ve efsanelerin temel taşı olan bu duygu, aynı zamanda beynimizin karmaşık bir oyunu. Kalbimizi hızlandıran, gözlerimizi parlatan ve kimi zaman dünyayı bambaşka bir yer gibi algılamamıza neden olan aşk, yalnızca duygusal bir deneyim değil; kimyasal, biyolojik ve psikolojik boyutları olan bilimsel bir olgudur. Ancak bu duygu her zaman masum mudur? Ne zaman bir bağlanma halidir, ne zaman takıntıya dönüşür? Bilim, aşkın ömrü ve doğası hakkında neler söylüyor?

Aşkın İlk Kıvılcımı ve Beyin Kimyası

Aşkın ilk kıvılcımı genellikle bir bakış, bir ses tonu ya da ortak bir paydada buluşma ile başlar. Ancak bu anın beyindeki yansıması, çok daha karmaşık bir süreci tetikler. Aşık olduğumuzda beynimizin ödül merkezi olan ventral tegmental alan (VTA) harekete geçer. Burada dopamin üretimi artar; bu da bizi coşkulu, enerjik ve mutlu hissettirir. Dopamin salgısı aynı zamanda motivasyonumuzu yükseltir; aşık olduğumuz kişiye daha fazla yakın olmak, onu düşünmek ve onunla zaman geçirmek isteriz. Bu süreçte sadece dopamin değil, oksitosin ve vazopressin gibi diğer hormonlar da devreye girer. Oksitosin, özellikle fiziksel temas sırasında salgılanan ve bağlanmayı destekleyen bir “bağlılık hormonu”dur. Bu nedenle birinin kokusunu özlemek, sarılınca rahatlamak ya da onunla birlikteyken güvende hissetmek, biyolojik bir temel taşır. Vazopressin ise özellikle uzun vadeli bağlanma ve sadakatle ilişkilendirilmiştir.

Aşkın Biyolojik Temeli

Bu hormonlar birlikte çalışarak romantik aşkın bir süre sonra daha durağan ve güvenli bir bağa evrilmesini sağlar. Ancak aşk her zaman bu kadar dengeli değildir. Özellikle aşkın ilk dönemlerinde salgılanan yüksek dopamin, bir çeşit “doğal bağımlılık” etkisi yaratır. Aşık bir insan, sevdiği kişiyi düşündüğünde beyninde tıpkı uyuşturucu madde kullanan birinin yaşadığına benzer bir aktivite gözlemlenir. Bu durum, aşkın zaman zaman neden saplantıya ya da takıntıya dönüştüğünü açıklar.

Aşkın Psikolojik Boyutları

Psikolojik açıdan baktığımızda ise aşk sadece bir kişiye değil, aynı zamanda onun bize nasıl hissettirdiğine de yöneliktir. Kendimizi değerli, yeterli ve önemli hissettiğimiz bir ilişkide aşk daha da derinleşir. Ancak kişinin benlik algısı zayıfsa ya da geçmişte duygusal yoksunluk yaşamışsa, aşk bir “tamamlanma arayışı” haline gelebilir. Bu da ilişkide sağlıksız bağımlılık örüntülerine neden olabilir. Kıskançlık, kontrol etme isteği, yoğun ayrılık korkusu gibi durumlar aşkın gölge taraflarıdır.

Aşkın Ömrü ve Evrimi

Bilimsel araştırmalara göre romantik aşkın biyolojik ömrü yaklaşık 12 ila 18 ay arasındadır. Bu süreden sonra dopamin üretimi azalır, yerine oksitosin ve vazopressin gibi daha sakinleştirici hormonlar baskın hale gelir. Eğer bu geçiş sırasında çiftler arasında duygusal bağ güçlüyse, ilişki daha derin ve kalıcı bir forma dönüşebilir. Ancak bağ zayıfsa, “heyecan bitti” gerekçesiyle ilişki sona erebilir.

Sternberg’in Üçgen Aşk Teorisi

Teorik olarak aşkın yapısını açıklayan pek çok model vardır. Bunlardan en bilinenlerinden biri Robert Sternberg’in Üçgen Aşk Teorisi’dir. Sternberg’e göre aşk; tutku, bağlılık ve yakınlık olmak üzere üç temel bileşenden oluşur. Tutku fiziksel çekimi, yakınlık duygusal paylaşımı, bağlanma ise uzun vadeli birlikteliği temsil eder. Bu üç unsurun dengeli bir şekilde bulunduğu ilişkiler, sağlıklı ve doyurucu aşk ilişkileridir. Eğer sadece tutku varsa, aşk kısa ömürlü olur. Yalnızca bağlanma varsa, ilişki dostluğa dönüşür. Yalnızca yakınlık varsa, romantizm eksik kalır. Üçü birlikte ise “ideal aşk” oluşur.

Aşk mı Bağımlılık mı?

Bunun yanında bazı psikolojik yaklaşımlar, aşkı bir tür davranışsal bağımlılık olarak tanımlar. Sevilen kişiden ayrılınca yaşanan yoğun huzursuzluk, özlem, odaklanma güçlüğü ve gündelik işlevsellikte bozulma, aşkın bağımlılığa dönüşmüş hali olarak değerlendirilebilir. Aşkın sağlıklı olup olmadığını anlamanın yollarından biri, kişinin ilişkide kendini ne kadar özgür ve yeterli hissettiğidir. Eğer aşk, bireyin kendi hayatını ve benliğini gölgede bırakıyorsa; bu, sevgi değil bağımlılıktır.

Sonuç: Aşkın Gerçekliği

Aşk, biyolojik bir dürtüden duygusal bir bağa, psikolojik bir ihtiyaçtan davranışsal bir bağımlılığa kadar uzanan geniş bir yelpazedir. Beynimizin karmaşık yapısında bir dizi beyin kimyası tepkimeyle başlayan bu duygu, doğru koşullarda büyür ve olgunlaşır. Ancak kontrolsüz ve dengesiz olduğunda, kişiyi kendi benliğinden uzaklaştırabilir. Aşkın gerçekliği, onun ne kadar uzun sürdüğünde değil; iki bireyin birbirine ne kadar özgürlük ve değer sunduğunda gizlidir. Aşkı yaşarken, onu tanımak ve sınırlarını bilmek hem ruhsal sağlığımızı hem de ilişkilerimizi korumamıza yardımcı olur.

Tuba Çağır
Tuba Çağır
Klinik Psikolog Tuba Çağır, Atılım Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nden İngilizce eğitimle onur öğrencisi olarak mezun olmuştur. Akademik yolculuğuna Yakın Doğu Üniversitesi Klinik Psikoloji Yüksek Lisans programında devam etmiştir. Tez çalışmasında ergenlerde madde bağımlılığı konusuna odaklanarak Problem Odaklı Tarama Aracı’nın (POSIT) Türkçe uyarlaması, psikometrik analizi, geçerlik ve güvenilirlik çalışmalarını yürütmektedir. Lisans ve Yüksek Lisans stajlarını Hacettepe Üniversitesi Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nde ve Çiğli Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nde tamamlayarak madde bağımlılığında naltrekson implant uygulaması gözlemi, psikolojik testler, psikolojik değerlendirme ve görüşme teknikleri üzerine deneyim kazanmıştır. Meslek hayatında geniş bir yelpazede deneyim kazanan Tuba Çağır, psikoterapi çalışmalarını hem ergen hem de yetişkin gruplarıyla sürdürmekte olup, daha önce özel gereksinimli bireyler ve aileleri ile psikolojik destek çalışmalarında hizmet vermiş, ardından kurucusu olduğu danışmanlık merkezinde ergen ve yetişkin danışanlarla bireysel psikoterapi süreçlerini yürütmüştür. Çeşitli psikolojik testler ve psikoterapi eğitimleri alarak psikoloji alanında kendini yenilemeye ve eğitimlerine devam etmeye önem veren Tuba Çağır, gönüllü psikolog olarak mesleki dernek bünyesinde deprem bölgelerinde sahada aktif olarak yer almıştır. Psikoloji alanındaki güncel gelişmeleri takip eden bir uzman olarak, ergen ve yetişkin danışan görmekte, bireylerin psikolojik iyi oluşlarını desteklemek amacıyla mesleki ve akademik çalışmalarını sürdürmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar