Cumartesi, Kasım 15, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Benlik Yanılsaması: Var Olmanın ve Yanılmanın İnce Çizgisi

Benliğimiz, bize en tanıdık gelen ama en az sorguladığımız tarafımız. Günlük hayat içinde “ben” diyerek kararlar alıyor, duygular yaşıyor, seçimler yapıyoruz. Oysa bu “ben” dediğimiz şeyin ne kadarının gerçekten bize ait olduğunu hiç düşündük mü? Benlik Yanılsaması kitabının yazarı, aslında benliğimizin bir bütünlük hissi yaratmak üzere beynimizin kurguladığı işlevsel bir hikâye olduğunu söylüyor. Yani kim olduğumuzu düşündüğümüz şey, belki de beynimizin en ustaca yazdığı senaryolardan biri.

“Biz dediğimiz şey aslında beynimizdir.” cümlesi ilk okunduğunda rahatsız edici bir soğukluk taşıyor. Çünkü biz, duygularımızı, kararlarımızı, kişiliğimizi kontrol ettiğimize inanmak istiyoruz. Oysa nörobilim gösteriyor ki kararlarımızın çoğu, bilinç düzeyine çıkmadan çok önce veriliyor. Biz yalnızca o kararlara sahip çıkıyoruz. Özgür irademizle seçtiğimizi düşündüğümüz şeyler, aslında beynimizin önceden hazırladığı sahnede oynadığımız roller olabilir. Bu durumda özgür irade dediğimiz şey, bir özgürlük yanılsaması olmaktan öteye geçmiyor. Yine de bu yanılsamaya inanmak, yaşamı anlamlı kılıyor. Yazarın dediği gibi: “Özgür iradeye inanmalıyız, başka çaremiz yok.”

Benliğin sabit bir yapı değil, sürekli değişen bir süreç olduğunu fark etmek benim için kitabın en dönüştürücü yönüydü. Çocuklukta bakım verenlerimizle kurduğumuz ilişki, çevremizin bize dönük tepkileri ve toplumsal beklentiler benliğimizin temel taşlarını oluşturuyor. Bu noktada Ayna Benlik kavramı devreye giriyor: Başkalarının gözünde nasıl göründüğümüzü hayal ediyor, onların bizi nasıl değerlendirdiğini varsayarak kendi benliğimizi şekillendiriyoruz. Aslında “ben düşündüğünüzü düşündüğüm kişiyim.” Başkalarının zihninde nasıl bir yansımamız olduğunu bilmesek bile, o hayali yansıma kimliğimizi etkiliyor.

Bu farkındalık biraz sarsıcı olabilir. Çünkü “ben” dediğimiz şeyin bir kısmı aslında dışarıda, diğer insanların zihninde. Ama aynı zamanda bu farkındalık, bizi daha esnek, daha empatik kılıyor. Benlik yanılsaması, zannedildiği gibi aldatıcı değil; bizi koruyan, duygusal bütünlüğümüzü sağlayan bir mekanizma. Tıpkı beynimizin görsel boşlukları tamamlayarak dünyayı tutarlı bir biçimde algılaması gibi, benliğimiz de duygusal anlamda tutarlılığı sağlamak için bazı “hikâyeler” üretir. Bu hikâyeler olmasa kim olduğumuzu bile bilemeyebilirdik.

Benliğin Sosyal Kaynakları: Başkaları Aracılığıyla Kendini Görmek

Benlik gelişiminin sosyal bir süreç olması, insanı diğer canlılardan ayıran en belirgin özelliklerden biri. Doğuştan gelen sosyal etkileşim ihtiyacımız, benlik inşasının motoru. Bebekler birkaç haftalıkken bile bakım verenlerinin yüzlerine diğer yüzlerden daha uzun bakar. Gülümsemeyi taklit eder, karşısındakinin duygusunu yansıtır. Bu erken sosyal etkileşimler, benliğin ilk yapı taşlarıdır. İnsan yavrusu, kendisini başkalarının gözünde görerek “ben”i öğrenir.

Yetişkinlikte ise bu süreç farklı biçimlerde devam eder. Artık aynalarımız yalnızca diğer insanların yüzleri değildir; dijital ekranlar da yeni aynalarımıza dönüşmüştür. Sosyal medyada paylaştığımız fotoğraflar, aldığımız beğeniler, takipçi sayılarımız benliğimizi besleyen yeni geri bildirim kaynakları hâline geldi. “Gerçek ben” ile “ideal ben” arasındaki mesafe çoğu zaman burada belirginleşiyor. Çevrimiçi ortamda kendimizi olduğumuzdan daha bütün, daha başarılı ya da daha sevilir göstermeye çalışmamız, belki de bu yanılsamayı sürdürme çabasıdır. Yine de dijital benlik deneyimi, bir sahtecilikten çok, çağın doğal uzantısı hâline gelmiş durumda. Çünkü beynimiz hâlâ aynı şeyi istiyor: Onay, aidiyet ve anlam.

Benliğin işlevselliği burada ortaya çıkıyor. Kendimizi sürekli tanımlamaya, başkalarıyla karşılaştırmaya ve onaylanmaya ihtiyaç duyuyoruz çünkü kim olduğumuzu anlamanın yolu bu ilişkisellikten geçiyor. Cooley’nin dediği gibi, “ben düşündüğünüzü düşündüğüm kişiyim.” Bu cümle hem psikolojik hem de varoluşsal bir gerçeği özetliyor: İnsan, kendini diğerleriyle birlikte var eder.

Bellek, Anlam ve Kimlik: Kendini Yeniden Yaratan Zihin

Benlik yanılsaması yalnızca sosyal ilişkilerle değil, bellekle de iç içe. Hatırladığımız anılar, kim olduğumuzu belirleyen en güçlü unsurlardan biri. Anılar olmasaydı, benliğimiz de olmazdı. Beynimiz geçmişimizi sürekli düzenler, kimi zaman da değiştirir. O yüzden bazen aynı olayı farklı dönemlerde farklı biçimlerde hatırlarız — çünkü o anki benliğimiz değişmiştir. Hatırlayan biz, artık o olayı yaşayan biz değildir.

Tüm bu bilgiler, insan olmayı daha karmaşık hâle getirse de aynı zamanda daha anlamlı kılıyor. Çünkü benliğimizin bir yanılsama olduğunu bilmek, onun ne kadar değerli olduğunu azaltmıyor. Tam tersine, bizi daha bilinçli kılıyor. Artık kim olduğumuzu değil, nasıl inşa edildiğimizi sorgulamaya başlıyoruz.

Benim için “Benlik Yanılsaması” kitabı yalnızca nörobilimsel bir keşif değil, aynı zamanda bir içe dönüş davetiyesiydi. Benlik bir yanılsama olsa bile, o yanılsama sayesinde anlam buluyoruz. Belki de insan olmanın bedeli, kendi hikâyemize inanmak. Ve belki de bu hikâye, beynimizin bize oynadığı en tatlı oyun.

Yonca Beyazgül
Yonca Beyazgül
Yonca Beyazgül lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi Psikoloji, yüksek lisans eğitimini Ankara Üniversitesi Disiplinlerarası Aile Danışmanlığı programlarında tamamlamıştır. Lisansüstü Bitirme Projesinde “Çocukluk Döneminde Sezgisel Yeme” konusunu ele almıştır. Üniversite hayatında çeşitli vakıf ve dönemsel projelerle sivil toplum alanında dezavantajlı bireylerle çalışmış, farklı üniversitelerin araştırma laboratuvarlarında gönüllü araştırmacı olarak yer almıştır. Mezuniyetinin ardından bazı derneklerde Gönüllü Psikolog olarak yer almış, farklı kurumlardan aldığı eğitimlerle çocuk/ergen ve ebeveyn danışmanlığı alanında uzmanlaşmıştır. Mezuniyetinden beri Ankara’da Özel Eğitim Merkezinde özel gereksinimli bireyler ve aileleriyle çalışmaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar