Nesne ilişkileri kuramı, kendiliğin nesnelerle (buradaki nesne başkası demek) kurduğu ilişkilerle oluştuğunu söyler. Bu konuda birçok uzman farklı veya benzer araştırmalar yapmıştır. Teori özellikle ilk altı ay içinde çocuğun bakımveren arasındaki duygusal bağ ile olduğunu vurgular.
Kohut’un kendilik psikolojinde temel fikir kendilik (self) kişiliğin merkezi, süreklilik ve öz değerle ilişkilidir. Psikopatolojinin bazı etmenleri kendilik yapısındaki eksik kısımlardan kaynaklandığını söyler.
Erken çocuklukta çocuğun kendilik düzenlemesi yapacağı başlıca ilişki işlevleri vardır. Ayna, duyguların görülmesi ve onaylanması; idealize etme, güçlü bulunan ve güvenilen figürün içsel olarak temsil edilmesi; ikizlik, paylaşılan deneyimin benzer olması. Bu maddelerin eksik olduğu zaman bireyde kendilik kırılganlığına yol açılır.
İnsan kendisini, başka insanların gözünden tanır der Kohut. Anne-baba çocuğa ayna tutar. Çocuk bu aynadan kendine bakar ve tanır. Başarılarını fark ederler ve duygularını görürler. Bu ayna gelişim döneminde çocuğa tutulmazsa yetişkinlikte birey kendini önemsiz ve görünmez hissedebilir.
Bu süreçte destek de ayna kadar önemlidir. İdealize ettiğimiz nesne bizi desteklemezse birey ilerleyen dönemde değersizlik, başarısızlık hissedebilir ve onay aramaya gider.
Birinci nesne eksikliği aynalanma eksikliği demektir. Yani duyguların, başarıların görülüp onaylanmamasıdır. İkinci nesne eksikliği ise idealize ettiğimiz figürün olmamasından oluşur.
Birinci Nesne Eksikliği – Aynalama Eksikliği
Çocuğun duygusu, başarısı ve varoluşu yeterince aynalanmaz. Annenin “senin varlığın değerli” mesajını vermemesi çocukta grandiyöz kendiliğin (büyüklenmeci kendiliğin) sağlıklı gelişimini oluşturmaz. Görünmezlik, değersizlik, sürekli takdir edilme isteği gelişir. Çocuğu kimse görmezse içindeki “ben” sesi zayıflar.
Örneğin Ali okulda resim yapar. Heyecanla resmini ailesine gösterir. Ancak ailesi önemsemez, resme bakmaz ve Ali’yi takdir etmez. Yetişkin Ali ise bu davranış eksikliği nedeniyle başarı elde ettiğinde “iyi mi yaptım?” diye hep başkalarına sorar.
İkinci Nesne Eksikliği – İdealleştirme Eksikliği
Burada çocuğun güçlü bulduğu, güvenilir hissettiği bir figürü (örneğin baba veya anne) idealleştirerek içselleştirme ihtiyacı karşılanmaz. Güven ve süreklilik duygusunun gelişmesinde sınırlılıklar gelişir. Yetişkinlikte otorite figürüne bağlılık, ayrışamama, içgörü eksikliği yaşanır.
İdealize edilen figür eksikliğinde ise Ayşe örneğini açıklayalım. Ayşe çocukluk döneminde babasıyla yakın ilişki kuramadı. Babası işinden dolayı ilgisiz ve evde olamayan bir figürdü. 30 yaşındaki Ayşe şimdi hayatında koruyucu, güçlü erkek figürü arıyor. Birisi ona güven hissini yaşattığında hayatı tamamlanacak gibi hissediyor.
Nesne Eksikliğinin Yetişkinlikteki Belirtileri
Peki nesne eksikliği yetişkinlikte nasıl belirtilerle karşımıza çıkar?
-
Sürekli onay ihtiyacı
-
İlişkilerde aşırı yapışma veya tam tersi kopma
-
Başarılarının değersizleştirmesi (yetersizim düşüncesi)
-
İçgörü eksikliği (dışarıdan yönlendirme arayışı)
-
Terk edilme kaygısı
Mahler’in Ayrılma – Bireyleşme Kuramı ve Benlik Oluşumu
Terk edilme kaygısının nesne ilişkileriyle bağlantısına bakalım. Burada Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramı devreye giriyor. Bebekler 6. aydan sonra bedensel farklılaşmasıyla tanışıyorlar. Burada nesne yani ben dışındaki başkası ilk kez dünyasına giriyor.
Bebek “bakımverenim ve ben ayrıyız, bir değiliz” düşüncesini öğrenmeye çalışıyor. Bu dönemde bakımverenden sağlıklı ayrılamayan bebeklerde benlik oluşması sınırlı kalır. Ayrılmadan sonra bireyleşme evresi devreye girer.
Bebek burada annesiyle bir olmadığını öğrenir ve sonrasında “ben kimim” düşüncesini öğrenmeye başlar. Yürümeyi öğrenir, çevreyi keşfeder. Ancak sık sık geri dönüp anneyi kontrol eder. Yine bu keşif sürecinde hem özgür hem annesine bağlı olmak ister.
Örneğin parkta gitmek istemiyorum diye ağlar ancak annesinin bacağına sarılır. Ayrı bir ben ister ancak güven figürünün yanından gitmesini de istemez. 24. aydan itibaren bireyleşmenin oturmaya başladığı dönemde çocuk artık “ben bir bireyim” duygusunu öğrenmeye başlar.
Anne arka planda güvenli bir üs olarak görev yapar. Oyuncağını paylaşırken “benim oyuncağım” diyebildiği dönemdir.
Ayrılma zorluğu ve sağlıklı bireyleşmeyi iki farklı çocuk örneğinden açabiliriz.
Örneğin Mehmet kreşe geldiğinde sürekli ağlıyor, annesi gidince dünyası yıkılmış gibi hissediyor.
Ayşe ise farklı odada uyuyabiliyor, gündüz oyun oynarken isterse gelip annesine sarılabiliyor.
Bu örneklerde Mehmet annesiyle bağımlı yaşamış, ayrışmayı tam anlamıyla gerçekleştirmemişken Ayşe bağımsızlığı öğrenmiş, güven istediğinde bağ kurmayı başarmıştır.
Yani Mahler’in ayrılma-bireyleşmesi çocuğun anneden ayrılarak kendi ben’ini bulma sürecini anlatır. Kohut ise bu süreçte çocuğun görülmeye ve güvene ihtiyaç duyduğunu, bu olmadığındaysa iç dünyasında sınırlılıklar olabileceğini söyler.
Yani Mahler “çocuk nasıl birey olur”, Kohut “bu bireyin içi nasıl dolu olur” sorusunu sorar.
Sonuç
Sonuç olarak hem Kohut’un kendilik psikolojisi hem de Mahler’in ayrılma-bireyleşme kuramı, çocuğun gelişim döneminde bakım verenle kurduğu ilişkinin önemine vurgu yapar.
Mahler, çocuğun annesiyle bir bütün olmasından ayrılmasına ve kendiliğini bulma sürecinden bahsederken; Kohut bu sürecin bireyin içsel dünyasına nasıl yansıdığına, eksiklikler halinde ortaya çıkan değersizlik, görünmezlik, onay arayışı, terk edilme kaygısı gibi sınırlılıklar çıkabileceğinden bahseder.
Nesne eksikliğinin çocuğun kişilik gelişiminin zayıf gelişmesine ve yetişkinlik döneminde bağımlılık, kimlik gelişim sorunları ve kaygı gibi sorunlar oluşabileceğini anlatır.
Bu bireyler kendini değerli hissetme ihtiyacının başkalarının elinde olacağını öğrenirler. Bu nedenle gelişim dönemindeki çocuğun hem görünür olma hem de güven ihtiyacını karşılamak sağlıklı benlik gelişimi için dikkat edilmesi gereken bir husus olur.
Bu sayede ilerleyen dönemde olumlu bir ruh sağlığı ve dengeli ilişki kurmasına yardımcı olunabilir.