Günümüzde bireyler; ekonomik dalgalanmalar, politik belirsizlik, iklim değişikliği, teknolojik dönüşüm gibi hızla değişen birçok unsurla karşı karşıya kalıyor. Bu değişim rüzgarlarının oluşturduğu belirsizlik, psikolojik sağlığı doğrudan etkiliyor. İnsanların gelecek hakkında güven eksikliği yaşaması; kaygı, stres, depresyon gibi birçok psikolojik sorunun tetikleyicisi olabiliyor.
Bu bağlamda, belirsizlik tolere edememe (intolerance of uncertainty) modern toplumun öne çıkan psikolojik sorunlarından biri haline gelmiştir.
BELİRSİZLİK TOLERE EDEMEME NEDİR?
Belirsizlik tolere edememe, geleceğe dair beklenmeyen ya da kontrol edilemeyen durumlara karşı kişi tarafından gösterilen rahatsızlık, sıkıntı ve bu durumları zihnen yönetememe hâlidir. Belirsizlik yalnızca “ne olacağı bilinmeyen” durum anlamına gelmez; kontrolün kaybolması, öngörülen sonuçların belirsizliği gibi faktörler de bu durumu besler.
Psikolojide bu kavram; karar verme güçlüğü, aşırı değerlendirme ve kaygı bozuklukları ile yakından ilişkilidir. Belirsizlik tolere edemeyen bireyler, olası kötü senaryoları düşünmekten kaçamaz; sürekli olarak “ya şöyle olursa?” sorusunu zihninde döndürürler. Bu durum; zihinsel enerji tüketir, algıyı daraltır ve stres seviyelerini yükseltir.
BELİRSİZLİK VE TÜRKİYE GERÇEĞİ
Türkiye özelinde, son yıllarda ekonomik krizler, döviz kuru dalgalanmaları, enflasyon, işsizlik gibi ekonomik belirsizliklerin yanı sıra; doğal afetler (özellikle büyük depremler), göç hareketleri ve pandemi gibi olaylar insanların yaşamları üzerinde derin etkiler yaratmıştır. Bu faktörler, toplumsal düzeyde bir “belirsizlik iklimi” yaratmıştır.
2025 yılında yapılan “Uncertainty and Well-Being in Turkish Adults” adlı çalışmada, belirsizliğe tahammülsüzlük ile yaşam doyumu arasında güçlü negatif bir ilişki saptanmıştır. Ayrıca, dinsel inançların bu ilişkinin zararlı etkilerini hafifletmede rol oynadığı; psikolojik semptomların (anksiyete, depresyon, stres gibi) ise arada aracılık ettiği gözlemlenmiştir.
Buna ek olarak, ekonomik kriz ortamında insanların geleceğe dair beklentileri belirsizleşmekte, iş ve gelir güvencesi zayıflamakta; bu da bireysel psikolojik strese dönüşmektedir. Zira ekonomiyle ilgili belirsizlik, sadece maddi kaygı yaratmaz; kişinin kendi değer algısını, sosyal statüsünü ve gelecek planlarını da tehdit eder.
PSİKOLOJİK ETKİLERİ
Belirsizliğe tahammülsüzlük yalnızca “uyumsuz hissedilmesine” neden olmaz; çeşitli psikopatolojilerin riskini artırır:
1. Anksiyete ve Kaygı Bozuklukları:
Belirsiz durumlar sürekli tehlike bekleme hissi yaratır; bu da kronik kaygıya yol açar. Kişi sürekli en kötü senaryoları düşünür, riskleri abartır.
2. Depresif Semptomlar:
Geleceğe dair umutsuzluk ve kontrol hissinin kaybı; motivasyon, enerji ve yaşam doyumunun azalmasına sebep olur. Kişi “ne olacağı belli değil” diye umutsuzluk yaşayabilir.
3. Stres ve Psikosomatik Problemler:
Sürekli belirsizlik hâlinde stres tepkileri sürekli aktif olur. Bu durum, uykuda bozulmalar, sindirim sisteminde sıkıntılar, kronik baş ağrıları gibi bedensel sonuçlara da yol açabilir.
4. Karar Verme Güçlüğü ve Erteleme:
Belirsizlik, karar verme süreçlerini zorlaştırır. Kişi olası risklerden kaçınmak adına karar vermekten çekinebilir ya da kararlarını sürekli erteler.
5. Duygusal Dengesizlik:
Kişinin ruh hâli dalgalanabilir; belirsizliğe dair korkular, öfke, hayal kırıklığı gibi duygusal patlamalara sebep olabilir.
KORUYUCU FAKTÖRLER VE BAŞ ETME STRATEJİLERİ
Belirsizlikle başa çıkmak mümkündür. Aşağıdaki yaklaşımlar, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde etkili olmaktadır:
-
Duygusal farkındalık geliştirme:
Kişi kendi kaygı, korku ve belirsizlikle ilgili duygularının farkına varmalı; bu duyguları bastırmak yerine tanımayı öğrenmelidir. -
Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT):
BDT yöntemleri, belirsizlik düşüncelerini tanımlama, çarpıtmaları düzeltme ve alternatif düşünceler geliştirme konusunda yardımcı olur. -
Belirsizliğe küçük adımlarla maruz kalma:
Tamamen kontrol edilemeyen durumlarla kademeli olarak yüzleşmek, tolerans geliştirme sürecini destekler. -
Geleceği planlama ile esneklik kazanma:
Hedefler koymak iyidir; fakat planların “tek yol” olmadığını kabul etmek, alternatif senaryolar üretmek ruha iyi gelir. -
Dini, manevi ya da anlam kaynakları:
İnanç, aidiyet, toplumsal dayanışma gibi kaynaklar stres ve anksiyeteyi hafifletebilir. Türkiye’de yapılan araştırmada dinin, belirsizliğin yaşam doyumu üzerindeki olumsuz etkisini azaltmada rol oynadığı görülmüştür. -
Toplumsal destekler:
Aile, arkadaş çevresi, topluluklar, sosyal medya üzerinden yapılan olumlu bağlantı ve dayanışma, belirsizlik hissini azaltabilir.
POLİTİK VE TOPLUMSAL MÜDAHALELER
Bu bireysel stratejilerin ötesinde, devletin ve toplumun da yapması gerekenler vardır:
-
Ekonomik istikrarı artıracak politikalar:
İş güvencesi, enflasyon kontrolü, adil ücret politikaları, sosyal yardım mekanizmaları belirsizliği azaltacaktır. -
Doğal afetlere hazırlık ve hızlı müdahale:
Deprem gibi afetlerden sonra psikolojik destek programlarının devreye alınması, halkın travma ve belirsizlik algısını azaltabilir. -
Eğitim sisteminde duygusal dayanıklılık eğitimi:
Belirsiz durumlarla baş edebilme becerileri okullarda öğretilmelidir. -
Kamu farkındalığı ve psikolojik hizmetlerin yaygınlaştırılması:
Ruh sağlığı ile ilgili damgalamanın (stigmanın) azaltılması, terapiye erişimin kolaylaştırılması önemlidir.
SONUÇ
Belirsizlik tolere edememe, modern dünyanın en yaygın ve sinsi psikolojik sorunlarından biridir. Özellikle Türkiye gibi ekonomik, sosyal ve coğrafi açıdan birden fazla krizle baş başa kalan ülkelerde bu sorun daha görünür hale gelmektedir.
Ancak hem bireysel hem toplumsal stratejilerle, belirsizliğin yükü hafifletilebilir; bireyler daha esnek, daha dayanıklı hâle getirilebilir. Geleceğin belirsizliğine rağmen yaşam doyumunu koruyabilmek, ruh sağlığı açısından kritik bir hedeftir.