Cuma, Kasım 7, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Beklentiler Yaralar: İnsan Ruhunun Görünmez Sınırları

İnsan, varoluşunun en derin yerinde anlam arayışına çıkar. Bu arayış, çoğu zaman ilişkilerde, başarıda, sevgide ve gelecekte şekillenir. Fakat bu anlam arayışıyla birlikte gelen bir başka olgu vardır: beklenti. Beklentiler, insanın umutla yoğrulmuş hayalleridir; fakat aynı zamanda ruhu en çok yaralayan görünmez dikenlerdir.

Felsefe ve psikoloji bu konuda ortak bir noktada buluşur: İnsan, beklentileriyle hem kendini tanımlar hem de kendini sınırlar.

Psikolojik Perspektiften Beklentiler

Psikolojiye göre beklentiler, insanın çevresine, kendine ve yaşama dair zihinsel öngörüleridir. Bilişsel psikolojide bu durum, “bilişsel şemalar” olarak tanımlanır. Her birey geçmiş deneyimlerinden yola çıkarak geleceğe dair bir çerçeve oluşturur. Ancak bu çerçeve, gerçeklikle uyuşmadığında duygusal çatışma ortaya çıkar. İşte bu noktada beklentiler, birer psikolojik yük haline gelir.

Beklentiler karşılanmadığında, kişi genellikle hayal kırıklığı, öfke, değersizlik hissi ya da umutsuzluk yaşar. Özellikle kişilerarası ilişkilerde, “karşımdaki beni anlamalı”, “benim gibi davranmalı” düşüncesi, empati eksikliğinden değil, beklentinin gerçek dışılığından kaynaklanır. Çünkü kimse bizim zihnimizdeki kalıplara tam olarak sığmaz.

Psikoterapilerde sıkça rastlanan durum, bireyin “verdiğim kadar alamıyorum” şikâyetidir. Oysa insan ilişkileri bir denge değil, bir akış halidir. Beklentinin yüksek olduğu yerde, kabullenme azalır; kabullenmenin olmadığı yerde ise bağ zayıflar. Bu nedenle psikoloji, insanın ruhsal sağlığı için gerçekçi beklentiler geliştirmeyi ve hatta zaman zaman beklentisiz bir farkındalık hali kazanmayı önerir.

Felsefi Açıdan Beklentinin Kökü: Varoluşun Anlamı

Felsefe açısından bakıldığında, beklenti insanın varoluşuna dair en temel sorgulamalardan biridir. Çünkü beklenti, geleceğe dönük bir tasarımdır; henüz olmamış olanın özlemini taşır. Jean-Paul Sartre, insanın “henüz olmadığı şeye yönelen bir varlık” olduğunu söyler. Yani beklenti, insanın varoluşsal doğasında vardır. Fakat bu yönelim, beraberinde sürekli bir eksiklik hissi getirir.

Stoacı filozoflar ise tam tersini savunur: Onlara göre, beklenti insanın mutsuzluğunun kaynağıdır. Epiktetos şöyle der: “Olaylar istediğin gibi gelişsin diye bekleme; nasıl gelişirse öyle olmasını dile.” Bu bakış, insanın kendi iç huzurunu, dış dünyanın belirsizliklerinden korumayı amaçlar.

Modern felsefede ise beklenti, özgür irade tartışmalarıyla ilişkilendirilir. Çünkü insan bir şeyi beklediğinde, o şeyin gerçekleşmemesi durumunda kendi özgürlüğünü tehdit altında hisseder. Nietzsche’nin “Beklemek, insanı çürütür” sözü de bu anlamda bir uyarıdır: Gerçek güç, beklentiyi bırakıp eyleme geçebilme cesaretindedir.

Beklentinin Yaraladığı Nokta: Gerçeklik ile İdealin Çatışması

Beklentiler çoğu zaman gerçeklikten değil, idealden beslenir. İnsan zihni, nasıl olması gerektiğine dair bir senaryo kurar. Bu senaryo, gerçekleşmediğinde kişi bir tür “duygusal boşluk” yaşar. Psikanalist Donald Winnicott, bu durumu “sahte benlik” kavramıyla açıklar. Kişi, çevresinin beklentilerine göre yaşadığında ya da kendi beklentilerini mutlaklaştırdığında, kendi öz benliğinden uzaklaşır.

Bu uzaklaşma, modern insanın en büyük yaralarından biridir. Sosyal medyada, ilişkilerde, iş yaşamında “mükemmel olma” beklentisi; bireyin gerçek duygularını bastırmasına neden olur. Oysa insan, kusurlarıyla tamdır. Beklentisizlik, ilgisizlik değil; kabullenmenin en yüksek biçimidir.

Beklentiyi Dönüştürmek: Kabullenme ve Şükran Bilinci

Psikolojik olarak sağlıklı bir yaşam, beklentisiz olmak değil, beklentiyi esnek ve bilinçli hale getirmekle mümkündür. Bunun yolu, kabullenme ve şükran bilincinden geçer. Kabullenmek, pasif bir boyun eğiş değil; olayları oldukları gibi görüp kendi iç dengesini koruyabilme yetisidir.

Felsefede bu, Budist düşünceyle de örtüşür: “Beklentisiz olmak, özgür olmaktır.” Çünkü beklentinin olmadığı yerde hayal kırıklığı yoktur; sadece deneyim vardır. Şükran bilinci ise  insanı “yetersizlik” duygusundan kurtarır. Sahip olduklarını fark eden kişi, sürekli arayış halinden çıkar ve mevcut anı yaşamaya başlar.

Sonuç: Beklentisiz Olmak Değil, Bilinçli Beklemek

“Beklentiler yaralar” derken kastedilen, tamamen beklentisiz bir yaşam değildir. Çünkü insan umutla var olur. Ancak yaralayan beklenti, gerçekliğe dayanmayandır. Hem felsefi hem psikolojik açıdan yapılması gereken; beklentiyi farkındalıkla yönetmek, onu hayal kırıklığı değil, gelişim aracına dönüştürmektir.

İnsanın olgunlaşması, beklentilerini törpülemesiyle mümkündür. Kimi zaman beklediğimiz şey gelmez ama o süreçte biz değişiriz. Belki de hayat, bize istediklerimizi değil, hazır olduğumuz şeyleri getirir.

Ve sonunda anlarız:

Gerçek huzur, bir şeyin olmasını beklememekte değil, olanı olduğu gibi sevebilmekte saklıdır.

Elif Seçer
Elif Seçer
Elif Seçer, felsefe grubu öğretmeni, öğrenci koçu ve rehber öğretmen akademik çalışmalar alanında deneyime sahiptir. Lisans eğitimini felsefe üzerine tamamlayan Seçer, özellikle psikoloji sosyoloji ve felsefe alanlarında kendini geliştirmiştir. Çeşitli kitap ve dijital mecralarda düzenli olarak hikaye ve makale kaleme almaktadır. Felsefeyi hayatımızın bir parçası haline getirmeyi hedefleyen yazar bireyin kendini geliştirmesi çok yönlü düşünce biçimi kazandırması ve ileri görüşlü bireyler yetiştirmek adına çalışmalarına devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar