Aşkın nörobiyolojisi, tarih boyunca şairlerin, filozofların ve sanatçıların ilham kaynağı olmuş, insan yaşamının en gizemli ve güçlü duygularından biri olarak kabul edilmiştir. Ancak modern bilim, bu karmaşık duyguyu sadece romantik bir deneyim olarak değil, aynı zamanda biyolojik ve nörokimyasal süreçlerin ürünü olarak da ele alıyor. Aşık olduğumuzda beynimizde neler olup bittiğini anlamak, duygularımızın arkasındaki nörobiyolojik temelleri keşfetmemizi sağlar. Bu yazıda aşkın nörobiyolojisi, hangi nörotransmitterlerin ve beyin bölgelerinin bu süreçte rol oynadığı bilimsel verilerle açıklanacaktır.
Aşkın Kimyası: Dopamin, Oksitosin ve Serotonin
Aşkın başlangıcında beynin ödül sistemi devreye girer. Özellikle dopamin adı verilen nörotransmitter, aşkla ilişkili en önemli kimyasallardan biridir. Dopamin, zevk, motivasyon ve ödül beklentisiyle ilişkilidir. Aşık bir birey, sevdiği kişiye dair her uyaranda artan dopamin salınımı sayesinde yoğun bir haz ve enerji hissi yaşar (Aron vd., 2005).
Bunun yanında oksitosin ve vazopressin hormonları da bağlanma ve güven duygusunun gelişiminde kilit rol oynar. Özellikle sarılmak, dokunmak gibi fiziksel temaslarla salınan oksitosin, çiftler arasında duygusal yakınlığı artırır (Young ve Wang, 2004). Bu nedenle oksitosine “aşk hormonu” veya “sarılma hormonu” denir.
Serotonin ise aşkın ilk evrelerinde düşüş gösterir. Bu durum, âşık bireylerin obsesif düşünce kalıplarına kapılmasının, sürekli olarak partnerini düşünmesinin altında yatan nörokimyasal bir açıklamadır. Serotonin seviyelerinin düşük olması, OKB (obsesif kompulsif bozukluk) hastalarındaki beyin aktivitesine benzer bir durum yaratır (Marazziti vd., 1999).
Beynin Aşk Haritası
Fonksiyonel manyetik rezonans görüntüleme (fMRI) teknolojisi, aşık bireylerin beyinlerinde hangi bölgelerin aktif olduğunu ortaya koymuştur. Özellikle ventral tegmental alan (VTA), nucleus accumbens ve caudate nucleus gibi dopamin açısından zengin bölgeler aktif hale gelir (Fisher vd., 2006). Bu bölgeler, yemek yemek, su içmek veya başarı elde etmek gibi hayatta kalma ile ilgili temel ödül sistemlerinde de rol oynar.
Bu durum, aşkın nörobiyolojisinin yalnızca duygusal değil aynı zamanda biyolojik bir ihtiyaç gibi algılandığını göstermektedir. Ayrıca amigdala gibi tehdit algısıyla ilişkili bazı bölgelerin aktivitesi azalır. Bu da aşık birinin neden bazen gerçeklikten kopmuş gibi davrandığını, tehlikeleri göz ardı ettiğini açıklar (Bartels ve Zeki, 2000).
Aşkın Evrimi ve Farklı Evreleri
Evrimsel psikolojiye göre aşk, türlerin devamlılığını sağlamak amacıyla gelişmiş bir adaptasyon stratejisidir. Romantik aşk, cinsel birlikteliğin ötesine geçerek uzun süreli bağlanma ve çocuk yetiştirme sürecinde ebeveynlerin birlikte kalmasını sağlar (Buss, 2006). Biyolojik olarak aşk üç temel evreye ayrılır: arzu (libido), çekim (romantik aşk) ve bağlanma. Arzu evresinde testosteron ve östrojen hormonları öne çıkar. Çekim evresinde dopamin ve norepinefrin baskındır. Bağlanma evresinde ise oksitosin ve vazopressin etkili olur. Her evre farklı nörokimyasal tepkilerle tanımlanır ve bu evrelerin süresi kişiden kişiye değişebilir (Fisher, 2004).
Aşkın Yüzü: Bilinçli Bir Hali Var mı?
Peki aşk tamamen biyolojiden mi ibaret? Aşkın nörobiyolojisi temeller aşkın fiziksel altyapısını açıklasa da, kişinin deneyimi, geçmiş ilişkileri, kültürel normlar ve bilinçli tercihleri de bu süreci şekillendirir. Beyin, çevresel koşullara ve öğrenilmiş deneyimlere göre bağlantılar kurar. Dolayısıyla aşkın nörobiyolojisi kadar psikolojik, sosyolojik ve kültürel yönleri de göz ardı edilmemelidir.
Sonuç
Aşk, yalnızca kalpten gelen bir his değil, beynin karmaşık kimyasal ve yapısal tepkilerinin bir sonucudur. Dopaminin yarattığı haz, oksitosinin sağladığı güven ve serotonindeki düşüşün tetiklediği takıntılar, aşkın nörobiyolojisini anlamamızı sağlar. Ancak aşk, sadece bu nörokimyasal süreçlerden ibaret değildir. Aşkı anlamak; bilimi, insan deneyimini ve duyguları bir araya getirmekle mümkündür. Aşık olmak, beynin en doğal ve aynı zamanda en büyüleyici işlevlerinden biridir.
Kaynakça
- Aron, A., Fisher, H., Mashek, D. J., Strong, G., Li, H., & Brown, L. L. (2005). Reward, motivation, and emotion systems associated with early-stage intense romantic love. Journal of Neurophysiology, 94(1), 327–337. https://doi.org/10.1152/jn.00838.2004
- Bartels, A., & Zeki, S. (2000). The neural basis of romantic love. NeuroReport, 11(17), 3829–3834. https://doi.org/10.1097/00001756-200011270-00046
- Buss, D. M. (2006). The evolution of love. In R. J. Sternberg & K. Weis (Eds.), The New Psychology of Love (pp. 65–86). Yale University Press.
- Fisher, H. (2004). Why We Love: The Nature and Chemistry of Romantic Love. Henry Holt and Company.
- Fisher, H. E., Aron, A., & Brown, L. L. (2006). Romantic love: A mammalian brain system for mate choice. Philosophical Transactions of the Royal Society B: Biological Sciences, 361(1476), 2173–2186. https://doi.org/10.1098/rstb.2006.1938
- Marazziti, D., Akiskal, H. S., Rossi, A., & Cassano, G. B. (1999). Alteration of the platelet serotonin transporter in romantic love. Psychological Medicine, 29(3), 741–745. https://doi.org/10.1017/S0033291799008946
- Young, L. J., & Wang, Z. (2004). The neurobiology of pair bonding. Nature Neuroscience, 7(10), 1048–1054. https://doi.org/10.1038/nn1327