Bazı insanlar sürekli kendilerini yargılar, başarısız hissettiklerinde içten içe kendilerine yüklenirler. Bu ses, çoğu zaman çocuklukta tanıdık hale gelmiştir. Sert konuşan, sürekli eleştiren ya da yüksek beklentiler yükleyen bir baba figürü, yıllar sonra çocuğun iç sesine dönüşebilir.
Baba figürü dışarıda değil, artık içeridedir. İzin veren, cesaretlendiren ya da hep eksik bulan bir iç figür ve kişi ne yaparsa yapsın, bu iç figürün nezdinde bir türlü yeterli olamaz.
Kendini Sevemeyen Çocuk, Babasına Küsmüş Yetişkine Dönüşür
Baba figürü ilgisizdi, uzaktı ya da yoktu. Bu yokluk sadece fiziksel değil, duygusal da olabilir. Böyle bir ortamda büyüyen çocuk, “Ben görünmeye değmem” hissini içselleştirme eğilimindedir. Yetişkinlikte bu kişiler, ya başkalarının onayını kazanmak için çırpınır ya da kimseye ihtiyaç duymamayı öğrenerek içten içe yalnız kalır.
Baba figürünün sevgisini hak etmek için sürekli “iyi çocuk” olmaya çalışanlar, yetişkinlikte de hep güçlü, başarılı ve kontrollü olmaya çalışabilir. Çünkü derinlerde, hâlâ birinin onları fark etmesini beklerler. Bu, öz saygının zedelenmesine yol açabilir.
Sırtımızdaki Sessiz Yük: Baba Figürüyle Tekrar ve Tekrar Yaşamak
Bir ilişkide neden hep mesafeli kişileri seçeriz? Neden otorite figürleriyle karşılaşınca boynumuzu eğeriz ya da hemen savunmaya geçeriz? Neden bir türlü kendimizi yeterli hissedemeyiz?
Çünkü geçmişte tanıdığımız bir duyguyu tekrar tekrar yaşamaya çalışırız. Belki çocukken baba figüründen görmeye çalıştığımız ilgiyi başka insanlarda ararız. Ya da çocukken hissettiğimiz çaresizliği, yetişkin ilişkilerde yeniden sahneye koyarız. Bu bir tesadüf değil; duygusal bir kalıptır.
İçindeki Baba Figürünün Sesini Dönüştürmek: Psikolojik Özgürleşme
Bir gün insan fark eder: İçinde konuşan ses aslında kendine ait değildir. Bu farkındalık sancılı olabilir ama özgürleştiricidir. İnsan, kendi sesini bulmak ister. Kendine iyi gelen, öz saygısını güçlendiren ilişkileri seçmeye başlar. Kendisini sürekli yargılayan iç sesi sorgular.
En önemlisi, insan, kendi ebeveynine benzeme zorunluluğunun olmadığını anlar. Baba figürü ne yapmış olursa olsun, onun bıraktığı mirası taşıma mecburiyeti yoktur. Kimi zaman o mirası onurlandırarak, kimi zaman karşı çıkarak ama mutlaka kendine ait bir yol çizerek ilerler.
Güvenmeyi Öğrenememek: Baba Figürünün Eksik Bıraktığı Duygu
Baba figürü, çocuğun dünyasında dış dünyaya açılan ilk pencerelerden biridir. O pencere yeterince sağlam değilse, çocuk dış dünyayı tehditkâr, belirsiz ya da mesafeli görmeye başlar.
Sürekli söz verip tutmayan bir baba figürü: “Hiçbir şeyin garantisi yok.”
Aniden öfkelenen bir baba figürü: “Güvenli alan yok.”
Yok gibi olan bir baba figürü: “Sırtını kimseye dayama.”
Bu temalar, yetişkinlikte “Kendimden başka kimseye güvenmem”, “Yakınlaşmaktan korkarım” ya da “Birine yaslanmak zayıflıktır” gibi cümlelerle ortaya çıkar. Derinlerde, güvenmeyi ve hayal kırıklığı yaşamadan bağ kurmayı öğrenememiş bir iç çocuk vardır.
Gücün Tanımı: Baba Figüründen İçselleştirmeyle Üretilen Miras
Birçok kişi için güç, ilk kez baba figürüyle tanımlanır. Eğer baba figürü gücünü baskı kurarak, susturarak, korku yaratarak göstermişse, çocuk da gücün şefkatsiz bir şey olduğuna inanır. Ya kendisi güçlü olmak için benzer bir tavır geliştirir ya da güçten korkar ve edilgen kalır.
Gerçek güç, sınır koyabilmek, duygularla temas kurabilmek, sorumluluk alırken esneyebilmektir. Ama bu, baba figürü tarafından gösterilmediyse, yetişkin birey içsel anlamda “ya ezilen ya ezen” olmak zorundaymış gibi hissedebilir. Güç ile sevgiyi bir arada tutmakta zorlanır, bu da öz saygıyı olumsuz etkiler.
Erkeklik Mirası: Baba Figüründen Sessizce Aktarılan Kalıplar
Birçok erkek, baba figüründen duygularını saklamayı öğrenir. “Ağlama.”, “Zayıf görünme.”, “Kendini fazla açma.” gibi mesajlar, nesiller boyu aktarılan bir erkeklik mirası haline gelir. Bu içselleştirme, sadece erkek çocukları değil, onların partnerlerini de etkiler.
Baba figürü duygularını ifade etmeyen bir erkek, kendisi de ilişkilerde mesafeli olabilir. Sevse de gösteremez. Üzüldüğünde susar, zorlandığında öfkelenir. Çünkü başka türlü bir erkekliği hiç tanımamıştır. Baba figürünü taklit ederken, onun sessiz acılarını da taşır.
Bu sessiz mirası fark etmek, sadece bireysel değil, toplumsal bir uyanışın başlangıcıdır.
Baba Figürü Yoksa Ne Olur? Sessizliğin ve Eksikliğin İzleri
Bazı baba figürüler fiziksel olarak hiç yoktur. Hiç tanınmamış, hiç dokunulmamış bir baba figürü. Bu durumda çocuğun zihninde “boş bir sandalye” kalır. Bu boşluk, hayal gücüyle doldurulur: idealize edilen bir baba, düşlenen bir koruyucu, belki de sürekli geri dönecekmiş gibi beklenen bir figür.
Bu görünmez baba figürü, yetişkinlikte büyük hayal kırıklıklarının zeminini hazırlar. Kimi insanlar sürekli birini bekler gibi yaşar, biriyle bağ kurduğunda abartılı şekilde sarılır ya da karşısındaki kişiye gerçek olmayan anlamlar yükler. Çünkü içindeki boşluk, bir figüre değil, bir hisse aittir: “Bir gün biri beni alıp götürecek, eksik olanı tamamlayacak.”