Hepimiz hayatımızın bir noktasında “toksik davranışlara” sahip olarak nitelendirdiğimiz kişiler ile tanıştık. Bazen ailemizde, bazen arkadaş çevremizde, bazen de iş yerimizde… Duygusal sınırları ihlal eden, düşünceleri manipüle eden, sürekli çevresini eleştiren kişileri görüp onlardan uzak durmamız gerektiğine inandık. Fakat bu “toksik” insanlar her zaman başkaları mı?
Genellikle insanlar yanlış davranışları başkalarına atfetme; kendini ise iyi, masum veya doğru görme eğilimindedir. Ancak bu “zehirlilik” gerçekten tek taraflı olabilir mi? Kimi zaman bizim davranışlarımız da başkaları üzerinde olumsuz etki yaratamaz mı? Bu soruları yanıtlamadan önce içsel gözlüğümüzü biraz daha temizlememiz gerekebilir. Parmağı dışarı doğrultmak yerine içeri çevirmek her zaman kolay olmayabilir. Ancak sağlıklı iletişim, dürüst bir yüzleşmeyle başlar.
Peki, Nedir Bu “Toksik Davranışlar”?
Başkalarına duygusal veya psikolojik zarar veren, iletişimi zehirleyen ve sağlıksız dinamiklere yol açan davranışlar toksik davranışlardır. Birkaç örnek verecek olursak:
- Manipülasyon: Başkalarını kendi çıkarları doğrultusunda yönlendirmeye çalışma davranışına manipülasyon adı verilir. Bazen duyguları, bazen düşünceleri, bazense kararları manipüle etmek ve diğerini kendine bağımlı hale getirmeye çalışmak günlük hayatta da yaygın olarak karşılaştığımız toksik davranışlardandır. Karşısındakine sürekli kendi düşüncelerini dayatmak, insanların itaatini sağlamak için bazı teknikler uygulamak manipülatif davranışlara örnek gösterilebilir.
- Küçümseme ve Sürekli Olarak Eleştirme: Karşısındakini sürekli eleştirmek, küçümsemek veya yetersiz hissettirecek şekilde davranmak, “Sen bu işi yapabileceğini mi sanıyorsun?” gibi aşağılayıcı ifadeler kullanmak toksik davranışlar olarak nitelendirilir.
- Pasif-Agresif Davranışlar: Bir nevi gizli agresyon ve öfke biçimi olan pasif-agresif tepkiler, direkt dile getirmeden, dolaylı ve yıkıcı şekilde ifade etmek olarak tanımlanır.
- Sınır İhlalleri: Başkalarının duygusal, fiziksel veya mental sınırlarına saygı göstermemek, karşısındakinin ihtiyaç ve isteklerini sürekli olarak ihlal etmek, karşısındakinin “hayır” dediği konuda ısrarcı olmak da toksik davranışlardandır.
- Aşırı Kıskançlık ve Sahiplenmek: Normalde kıskançlık ilişkilere zarar vermiyor olsa da, aşırılaşması ilişkileri yorucu bir hale gelebilir. Diğer kişinin bağımsızlığını tehdit edebilir.
- Empati Eksikliği: Başkalarının duygularına karşı duyarsızlık, sadece kendine ve kendi hislerine odaklanırken diğerlerinin acılarını anlamak ve destek olmak noktasında eksik kalmaya neden olabilir.
- Gaslighting (Zihinsel Manipülasyon): “Hayır sen yanlış hatırlıyorsun, öyle bir şey söylemedim, bunları sen uyduruyorsun.” gibi cümlelerle karşısındakine kendi akıl sağlığını sorgulatacak davranışlar da toksik davranışlar olarak nitelendirilir.
- Şiddet veya Tehdit: Fiziksel veya psikolojik bir zarar verme amacı taşıyan şiddet davranışı veya bir zarar vereceğine dair söylemde bulunma olan tehdit de toksik davranışlara örnek gösterilebilir.
- İlgisizlik ve Duygusal Soğukluk: İstediğini elde edemeyince karşı tarafa gösterilen ilgisizlik, soğuk davranma ve sıkça karşılaştığımız bir örneğiyle söyleyecek olursak “sessizlikle cezalandırma” da toksik davranışlar kalıpları arasında yer alır.
- Kurban Rolü Oynamak: Bazen bilinçli bazen ise bilinçsiz bir şekilde kurban rolünü oynayarak karşı tarafa suçlu hissettirmek toksik davranışlara örnek gösterilebilir.
Tüm bu “toksik davranışlar” başlığı altında toplanan davranışlar, aslında erken çocukluk dönemindeki yaşantılarla veya model alınan ilişkilerden öğrenilen sağlıksız davranışlardır. Zarar gören kişinin kendisi olduğu zaman toksik davranışları fark etmek çoğu zaman kolaydır. Ancak parmaklar içeri döndüğünde aynı kolaylıkta olmayabilir. Peki neden?
Kendimizi “İyi” Görme Yanılgısı
Zihnimiz çoğu zaman kendini korumak için birtakım yollar geliştirir. Bu yollardan biri de kişinin kendini olduğundan daha iyi, daha doğru veya daha masum görme eğilimidir. Psikolojide bu duruma kendine hizmet eden ön yargı (self-serving bias) adı verilir. Baumeister (1999), kişilerin başarılarını içsel faktörlere (zeka, yetenek vb.) ve başarısızlıklarını da dışsal faktörlere (şanssızlık, diğer insanlar vb.) atfetmeye daha yatkın olduğunu belirtir. Bu, kişinin benlik saygısını korumak için geliştirdiği, aynı zamanda da sorumluluktan kaçabilmesi için bir fırsat olarak kullanabilen bir yanılgıdır. Psikolojik olarak psikolojik iyilik halimizi sürdürmek için kullandığımız bu yanlılık, aynı zamanda bireyin sorumluluktan kaçabilmesi ve toksik davranışların da fark edilmemesi için bir tür perdedir. Taylor ve Brown (1988) ise, insanların olumlu yanılsamalar geliştirerek psikolojik iyilik hallerini koruduklarını öne sürer. Yani kişi, kendine ait kusurları görmezden gelirken, karşısındakinin hatalarını daha kolay görebilir haldedir. İşte bu durum, ilişkilerde yaşanan çatışmalarda karşı tarafa yüklenmeye ve “her zaman diğerinin zehirli olduğu” yanılgısına zemin hazırlar.
Nasıl Fark Ederiz? Nasıl Değiştirebiliriz?
Diğerinin davranışlarındaki yıpratıcılığı fark etmek çoğu zaman daha kolaydır. Bir arkadaşımız sınırlarımızı ihlal edince veya iş yerinde manipülasyona uğrayınca bunu adlandırabiliriz. Ancak parmağımızı kendimize doğrulttuğumuz zaman bu iş karmaşıklaşır. Çünkü bireyler kendi davranışlarını gözlemlemekten çok, dışardaki davranışları değerlendirmeye meyillidir. Bu noktada öz farkındalık devreye girer. Ne zaman daha çok savunmaya geçiyoruz? Hangi durumlarda hep haklı olduğumuzu düşünüyoruz? Bu sorulara vereceğimiz dürüst yanıtlar, kendi yıpratıcı eğilimlerimizi tanımamız için bir kapı açar. Tanıdığımız davranışları değiştirmek için ise küçük ama kararlı adımlar atmak önemlidir. Örneğin sınır ihlali yaptığımızda özür dilemek, eleştiriye açık olmak veya diğerinin haklı olduğunu kabul edip “haklısın” diyebilmek gibi daha yapıcı davranış kalıpları ilişkilerdeki dengelerin yeniden kurulmasına yardımcı olur. Bir an durup, “belki de bu kadar keskin olmamalıyım” demek bile iletişimdeki güven alanını genişletebilir. Çünkü toksik davranışlar aslında kişilik etiketi değil, çoğunlukla farkında olmadan öğrenilmiş ilişki kalıplarıdır.
Kendimize ayna tutmak elbette ki kolay değildir, özellikle kendimizi hep haklı veya “iyi” tarafta konumlandırmaya alışmışsak. Ancak iletişim, yalnızca karşımızdakini değiştirmeye çalışmakla değil, kendi katkımızı dürüstçe gördüğümüz zaman dönüşür. Hep başkası mı toksik? Belki de bu soruyu yeniden sormalıyız: Ben neyi yapmayı sürdürüyorum? Neleri değiştirebilirim? Verilen cevaplar her zaman hoşumuza gitmeyebilir. Ancak içtenlikle verilmiş cevaplar, gerçek değişimin anahtarıdır.