Salı, Mayıs 13, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kendini Feda Şeması: İyi Olmak mı, Yok Sayılmak mı?

Seanslarda sık sık duyduğum bazı cümleler var:

“Yeter ki o üzülmesin diye hep sustum.”

“İçimden başka bir şey geliyordu ama onun kalbi kırılmasın diye tamam dedim.”

“Benim ihtiyaçlarım mı? Açıkçası ne istediğimi bile bazen bilmiyorum.”  

Bu cümleler çoğu zaman “iyi insan olmak” adına kuruluyor. Ama arkasında yatan duygulara baktığımızda çoğu zaman hayal kırıklığı, tükenmişlik, görülmeme hissi çıkıyor. İşte tam da burada kendini feda şeması dediğimiz yapıyla karşılaşıyoruz.

Kendini Feda Şeması Nedir?

Şemalar en basit haliyle çocuklukta oluşan ve yetişkinlikte duygularımızı, ilişkilerimizi, seçimlerimizi etkileyen düşünce ve davranış kalıplarıdır aslında. Kendini feda şeması ise kişinin kendi ihtiyaçlarını, isteklerini ve duygularını sistemli bir şekilde ikinci plana atmasıyla ilgilidir. Bu kişiler, başkalarının rahat etmesi, üzülmemesi ya da onları terk etmemesi için sürekli veren, anlayışlı olan ve çoğu zaman da sınırlarını yok sayan bir tutum geliştirir.

Bunu dışarıdan anlamak her zaman kolay değildir. Hatta bu kişiler genellikle çevreleri tarafından “çok iyi biri”, “herkese yetişen”, “kendini düşünmeyen” gibi sıfatlarla tanımlanır. Ancak bu övgülerin ardında, yıllarca kendi iç sesini duymamış bir yorgunluk vardır.

Duygusal Yük ve İç Ses

Seanslardan birinde bir danışanım şöyle demişti:

“Bir şey istemek bana hep fazla geliyor. Sanki hakkım değilmiş gibi. Ama sonra herkes benden bir şey istiyor ve ben hep vermek zorunda kalıyorum.”  

Bu cümle aslında kendini feda şemasının duygusal yükünü çok net özetliyor. İçten içe hak etmediğine inanmak, ihtiyaçlarının görünmez olduğuna dair bir inanç geliştirmek ve zamanla bu sessizliği karakter haline getirmek…

Kökenleri: Çocukluk Deneyimleri

Bu şemanın kökeni çoğu zaman çocuklukta yatar. Özellikle ebeveynlerinden duygusal anlamda yeterince destek alamayan çocuklar, onların ihtiyaçlarına göre şekil almayı öğrenir. Bazen hasta bir ebeveynin yanında güçlü olmaya çalışan bir çocuk olur, bazen sık kavga eden bir anne babayı idare etmeye çalışan bir arabulucu… Çocuk için sevgi, karşılık vermekten değil, kendini feda etmekten geçer hale gelir.

Bu çocuk büyüdüğünde, “önce sen” demek neredeyse bir refleks halini alır. İş yerinde fazladan yük alır, arkadaş ilişkilerinde hayır diyemez, romantik ilişkilerde kendi isteklerini dile getirmekte zorlanır. Tüm bunlar olurken içten içe bir kırgınlık büyür:

“Ben bu kadar çaba gösteriyorum ama kimse benim neye ihtiyacım olduğunu sormuyor.”

Suçluluk ve Özgüven Mücadelesi

Ve işin en ilginç yanı, bu kişiler kendilerini ifade etmeyi öğrendikçe suçluluk hissi de ortaya çıkar. Çünkü kendi sınırlarını korumaya başladıklarında “bencil miyim?”, “acaba karşı tarafı kırdım mı?” gibi düşünceler akıllarını kurcalar. Oysa sağlıklı bir ilişkide yalnızca vermek değil, almak da vardır. Sınırlar, mesafe yaratmak için değil, ilişkiyi sürdürebilir kılmak için vardır.

Kendine Sor: Gerçekten İstiyor muyum?

“Şu an yapmak üzere olduğum şeyi gerçekten istiyor muyum, yoksa beni iyi bulsunlar, sevsinler ya da terk etmesinler diye mi yapıyorum?”  

Bu soru, bir durup düşünmeye çağırır. Ve çoğu zaman ilk kez bir davranışın altında yatan duygusal ihtiyaçlarla yüzleşme fırsatı doğar.

Bu farkındalık oluştuktan sonra, küçük adımlarla sınır koymayı öğrenmek mümkün hale gelir. Örneğin, bir arkadaş davet ettiğinde “Bu hafta dinlenmeye ihtiyacım var, haftaya görüşebiliriz” demek… İlk başta zor gelse de zamanla insan kendi ihtiyaçlarına kulak verdikçe duygusal dengesi de yerine oturmaya başlar.

Öz Güveni Yeniden İnşa Etmek

Kendini feda şemasını kırmanın en önemli adımlarından biri de kişinin kendi duygularını ifade etme becerisini yeniden kazanmaktır. İhtiyaçlarını fark etmek, “hayır” diyebilmek gibi temel beceriler, hayatın her alanında sağlıklı ilişkiler kurabilmek için çok önemlidir. Kendi değerini fark eden ve bunu başkalarına hissettirebilen bir kişi, yalnızca başkalarına yardım etmenin değil, kendi içsel huzurunu sağlama sorumluluğunu da taşıdığını kabul eder.

Öz Güven ve Öz Saygı: Gerçek İyilik

Unutmayalım: Kendinden vermek ile kendini unutmak aynı şey değildir. Hayır diyebilmek, bencillik değil özsaygıdır. Hep veren taraf olmak bir güç göstergesi değil, çoğu zaman sevgi karşılığında görünmez kalma korkusunun dışavurumudur.

Birine iyi davranmak için önce kendine iyi davranmayı öğrenmek gerekir. Çünkü biz kendimizi duymazsak, başkalarının bizi gerçekten duyduğunu sanmak çoğu zaman bir yanılsamadır.

Bu değişimi yapabilmek, kişinin kendi değerini anlaması, içsel sesine kulak vermesiyle başlar. Bu süreç boyunca kişi, başkalarına yardım etmek yerine, önce kendine yardım etmeyi öğrenmelidir. Zira sağlıklı bir öz güven, başkalarına sunduğumuz desteğin temelini oluşturur.

Gerçek iyilik, başkalarını memnun ederken kendini tüketmemeyi öğrendiğimizde başlar.

Ece Göver
Ece Göver
Psikolog Ece Göver, lisans eğitimini psikoloji alanında tamamlamış olup, şema terapi ve bilişsel davranışçı terapiye odaklanmıştır. Genellikle travma, anksiyete ve depresyon konularında çalışarak, danışanlarına bilimsel temelli ve bireyselleştirilmiş danışmanlık hizmetleri sunmaktadır. Dijital mecralarda psikoloji alanında güncel konular üzerine yazılar yazarak, psikolojik bilginin daha geniş kitlelere ulaşmasını amaçlamaktadır. Misyonu, bireylerin içsel güçlerini keşfetmelerine rehberlik etmek ve onlara yenilikçi bakış açıları kazandırarak iyi oluş süreçlerini desteklemektir. Ona göre, değişim küçük bir farkındalık anıyla başlar ve doğru destekle büyüyerek bireyin kendini gerçekleştirme yolculuğunda güçlü bir adım haline gelir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar