Toksik pozitiflik terimine her ne kadar aşina olmasak da bir o kadar da hayatın içinden seslenir bizlere. Günlük yaşantımızda, yakın çevremizde ya da kişisel hayatımızda her şey bu kadar toksikleşmişken bir de pozitifliğin zehirlisi karşımıza çıkıverdi. Peki nedir bu zehirli pozitiflik ya da diğer bir deyişle toksik pozitiflik?
Toksik Pozitiflik Nedir?
Bazen kötü bir olayın üstesinden gelemeyince umutsuz ya da karamsar hissettiğimiz zamanlar olur. Bu süreç hiç bitmeyecekmiş gibi gelir. Ta ki bir nebze de olsa rahatlamak adına yakınlarımızla bu durumu paylaşana dek. “Üzülmeyi bırak, biraz pozitif ol- Ağlamak çözüm değil, gülümse biraz.” ya da “İyi tarafından bak, daha kötüsü olabilirdi.” gibi cümlelerle mutlaka karşılaşmışsınızdır. İşte bu tarz cümleler toksik pozitifliğin ta kendisidir. Kısaca özetlemek gerekirse ne kadar zor bir durum yaşanırsa yaşansın insanların pozitif bir zihniyete sahip olmaları gerektiği inancıdır. Bu durum aslına bakılırsa kişiyi hissettiği duyguları bastırmaya ya da görmezden gelip yok saymaya mecbur kılar.
Duygusal Yabancılaşma
Buna bağlı olarak yavaş yavaş hissettiğimiz üzüntüden dolayı kendimizi suçlamaya, duygularımıza karşı yabancılaşmaya, sorunlarla yüzleşmek yerine onlardan kaçmaya ve en kötüsü de zamanla kendimize olan farkındalığımızı kaybedip rol yapmaya başlamamıza neden olur.
Sosyal Medyanın Rolü
Günümüz toplumunda, sosyal medyanın da büyük bir etkisiyle kendimizi toksik pozitifliğin sıcacık kollarında bulmamız gayet olası bir durum. Fakat her ne kadar masum gibi görünse de bu pozitiflik bir o kadar da ruh sağlığımız için zehirlidir. Sosyal medyada herkesin mutlu görünmesi bazen bizlerin de öyle olması gerektiği fikrini zihnimize usulca işler. Fakat unutmamalıyız ki buzdağının bir de görünmeyen tarafı mevcut. Gerçek hayatın karmaşası, acıları ve içsel mücadeleleri sosyal medya filtrelerinden gizlenir.
Psikolojik Etkiler
Bizler bu kadar farkına bile varmadan hayatımıza dahil olan bu kavramın ister istemez patolojik sorunlara yol açması da kaçınılmazdır. İnsan doğası gereği hem olumlu hem de olumsuz duyguları bünyesinde barındırır fakat toksik pozitiflik karşısında birey sürekli “İyi hissetmeliyim.” baskısı sebebiyle kendini yetersiz ve suçlu hissetmeye başlar. Bu içsel çatışma kişinin benlik saygısını zedeler ve özgüvenini düşürür. Sürekli “Şükretmeliyim, daha kötü durumda olanlar var.” gibi düşüncelerle kendi acısını küçümseyen birey, gerçekten ihtiyacı olan desteği kendinde bulamaz. Bu durum özellikle kendini atipik depresyon şeklinde gösterebilir. Kişi dışarıdan bakıldığında mutlu görünür ama iç dünyasında büyük bir çökkünlük yaşar.
Dengeyi Bulmak
Her şey yolundaymış gibi davranmak ya da sürekli olumsuzluk içinde kalmak, bir terazinin zıt iki ucu gibidir. Bir taraf sahte bir pozitiflik barındırırken diğer taraf ise negatiflik saçmaya devam eder. Bu terazide dengeyi bulmak ruh sağlığımızı korumamız adına atılacak sağlam temellerin en başında gelir.
Duygulara Alan Açmak
Öncelikle tüm duygulara yer açmalıyız yani olumsuz duyguların da yaşamımızın bir parçası olduğunu kabul etmeliyiz. Üzgün, kızgın ya da hayal kırıklığına uğramış hissetmek negatif değil “İNSANCA”dır. Bu tarz duygular bastırılmadan veya yargılanmadan yaşandığında daha hızlı iyileşme ve duygusal düzenleme sağlar.
Sağlıklı Pozitiflik
Sağlıklı pozitiflik acıyı yok saymaz; aksine kişinin geçtiği zor süreci kabul edip umut ve çözüm odaklı bir çerçeveye yönelmesini sağlar. Toksik pozitiflik çoğu zaman mükemmel ve güçlü olma baskısından doğar. Oysaki insan olmak hata yapmayı ve zorlanmayı da içerir. Her zaman mutlu, üretken ve güçlü görünmek doğamıza aykırıdır. “Bu benim için zor bir dönem ama elimden geleni yapmaya çalışıyorum.” şeklinde gerçekçi bir düşünceyle hem o an neye ihtiyaç duyduğunun farkında olmak hem de bu süreçte yaşanılan zorluğu kabul etmek duygusal dayanıklılığımızı artırmamıza yardımcı olur.
İyileşme ve Şefkat
Unutmayalım ki duygularımız bize bir şeyler anlatmak için vardır. Onları bastırmak ya da yok saymak, aslında içsel rehberliğimizi kaybetmemize neden olur. Kendimize karşı nazik olmalı, her duyguları yaşamaya alan tanımalıyız. Çünkü iyileşme, gerçekliğimizi kabul ettiğimiz anda başlar. Samimiyet, en güçlü şifadır.
Son Söz
Siz siz olun yaşadığınız zor süreçlerde kendinizi sıcacık kucaklayın. Yaşanılan zorlukları kabul edip içinizdeki şefkatli sese kulak verin ki toksik pozitifliğin tuzağına düşmeyesiniz. Yazımı, duyguların bastırılmadığı bir dünyaya olan inancımla şu sözlerle noktalıyorum:
“Her şeyin fazlası zarar, mutluluğun bile…”