Modern yaşamın hızlı temposu, bireyleri sürekli olarak dışsal faktörlerle meşgul olmaya yönlendirir. Haberler, sosyal medya, iş yükü ve belirsizlikler arasında zihin, çoğu zaman kontrol alanı dışındaki unsurlara saplanıp kalır. Bu durum, farkında olunmadan hem psikolojik hem de fizyolojik dengeyi bozabilir. Araştırmalar, kontrol duygusunun azalmasının stres hormonlarını artırarak bağışıklık sistemini zayıflattığını göstermektedir (Cohen, Janicki-Deverts & Miller, 2007). Psikolojik açıdan ise, bireyin kontrol edemediği olaylara odaklanması; kaygı bozuklukları, tükenmişlik ve depresif semptomlarla ilişkilidir (Bandura, 1997).
Kontrol Alanının Sınırları
Kontrol alanı, kişinin doğrudan etkileyebileceği düşünce, davranış ve tepkilerden oluşur (Covey, 1989). Örneğin, bir toplantıya hazırlanmak, bir tartışmada sergilenecek tutum veya kritik bir maç için çalışılan teknik ve taktikler bu alana girer.
Ancak, toplantı, tartışma veya maç esnasında etkileyemediğimiz bazı durumlar da vardır. Bu tür olaylar kaçınılmaz biçimde varlığını sürdürür. Bu noktada bize düşen, elimizden gelenin en iyisini yapmaya odaklanmak ve kontrol edemediğimiz durumlara takılıp kalmak yerine, benzer bir olayın tekrar yaşanma ihtimaline karşı nasıl daha temkinli olabileceğimizi düşünmektir.
Eğer tamamen kontrol alanımızın dışında kalan bir durum söz konusuysa — örneğin, toplantı esnasında gelen bir acil telefon veya yaşanan bir doğal afet gibi — bu duruma takılmadan geleceğe odaklanmak gerekir. Kaybedilen bir maçı ya da planlandığı gibi geçmeyen bir toplantıyı en hızlı ve verimli şekilde nasıl telafi edebileceğimizi düşünmek, psikolojik esnekliğin temelidir.
Zihinsel Enerjinin Doğru Kullanımı
Çoğu birey, enerjisini geçmişte yaşananlara ya da gelecekte olabilecek ihtimallere yoğunlaştırır. Bu zihinsel yönelim, bilişsel kaynakların tükenmesine, dolayısıyla dikkat dağınıklığına ve motivasyon kaybına yol açar.
Zihnimizi kontrol dışı konularla meşgul etmek, kontrol edebileceğimiz alanlarda sergileyebileceğimiz potansiyeli sınırlar. Başka bir deyişle, enerjimizi etki edemeyeceğimiz alanlara harcadığımızda, gelişme kapasitemizi kendi elimizle azaltırız.
Geçip giden ya da kaybedilen zamanın geri gelmeyecek olması bu noktada kritik bir hatırlatmadır. Kontrol alanı dışındaki meselelerle uğraşmak yalnızca kaygı üretmez, aynı zamanda “şu anı” yaşamaktan da alıkoyar.
Anda Kalmak ve Psikolojik Denge
Bu durum, bireyin kendisiyle olan bağı ve içsel iletişimiyle doğrudan ilişkilidir (Brown & Ryan, 2003). Çoğu zaman bireyler, kendileriyle geçirdikleri sessiz anların değerini ve öğreticiliğini göz ardı eder.
Oysa psikolojik denge, sürekli üretmekten veya aktif olmaktan ziyade, durup nefes alabilmeyi de kapsar. Mindfulness literatüründe belirtildiği gibi, “şimdiki ana odaklanma” pratiği, duygusal düzenleme becerilerini geliştirir ve stres tepkilerini azaltır (Kabat-Zinn, 2003).
Bu nedenle, yalnızlık veya dinginlik bir duraklama değil; zihinsel yenilenme için gerekli bir alan olarak görülmelidir.
İlişkilerde Anda Kalmanın Değeri
Anda kalmanın değeri yalnızca bireysel değil, ilişkisel düzeyde de kendini gösterir. Ailemizle, arkadaşlarımızla veya sevdiklerimizle geçirdiğimiz vakitlerin anlamı, o anlarda gerçekten var olabildiğimiz ölçüde derinleşir.
Aynı şekilde, kendimizle geçirdiğimiz zamana da aynı özeni göstermek gerekir. Kişinin kendiyle baş başa kaldığı anlar; öz farkındalık, öz şefkat ve içsel bütünlüğün yeniden kurulması açısından vazgeçilmezdir.
Zamanın bir kısmını “verimli” geçirmek kadar, üretken olmamayı seçmek de bir üretim biçimidir. Çünkü dinlenme, düşünme ve dinginleşme; zihinsel dayanıklılığın (resilience) yapı taşlarındandır (Fredrickson, 2001).
Anda kalma pratiği yalnızca bir farkındalık hali değil, aynı zamanda yaşamla uyum içinde olmanın bir biçimidir. Bu farkındalıkla hareket eden bireyler, kontrol edemedikleri koşullar karşısında daha esnek tepkiler verir ve duygusal düzenleme becerilerini daha sağlıklı biçimde sürdürebilirler.
Kontrol Alanına Yönelmenin Gücü
Kontrol alanına yönelmek, bireyin hayat üzerindeki etki hissini artırır; bu da psikolojik iyi oluşun temel bileşenlerinden biridir.
Kung Fu Panda filmindeki bilge kaplumbağanın da dediği gibi:
“Yesterday is history, tomorrow is a mystery, but today is a gift — that’s why it’s called the present.”
Bu ifade, psikolojinin temel bir gerçeğini özetler:
Geçmiş değiştirilemez, gelecek belirsizdir; elimizdeki tek zaman dilimi “şu an”dır ve bu, bize verilmiş bir armağandır.
Sonuç
Sonuç olarak, kontrol alanımıza odaklanmak ve anda kalmak; ruhsal sağlığın korunması, stres yönetimi ve öz farkındalığın gelişimi açısından vazgeçilmezdir. Kontrol edemediğimiz konularla meşgul olmak, enerjimizi ve potansiyelimizi azaltırken; kontrol edebildiklerimize yönelmek, içsel dengeyi ve yaşam tatminini artırır.
Gerçek değişim, hayatı yönetmekten değil; anı fark etmekten başlar.
Kaynakça
Bandura, A. (1997). Self-efficacy: The exercise of control. W.H. Freeman.
Brown, K. W., & Ryan, R. M. (2003). The benefits of being present: Mindfulness and its role in psychological well-being. Journal of Personality and Social Psychology, 84(4), 822–848. https://doi.org/10.1037/0022-3514.84.4.822
Cohen, S., Janicki-Deverts, D., & Miller, G. E. (2007). Psychological stress and disease. JAMA, 298(14), 1685–1687. https://doi.org/10.1001/jama.298.14.1685
Covey, S. R. (1989). The 7 habits of highly effective people. Free Press.
Fredrickson, B. L. (2001). The role of positive emotions in positive psychology: The broaden-and-build theory of positive emotions. American Psychologist, 56(3), 218–226. https://doi.org/10.1037/0003-066X.56.3.218
Kabat-Zinn, J. (2003). Mindfulness-based interventions in context: Past, present, and future. Clinical Psychology: Science and Practice, 10(2), 144–156. https://doi.org/10.1093/clipsy/bpg016

