Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Bir Narsisist Nasıl Yetiştirilir?

Hiç kimse narsisist doğmaz. O çocuk, yalnızca mükemmel olduğunda sevildiğini öğrenir.

Bu yazı, “narsisist insanlar neden böyle?” sorusuna yanıt arayanlar için kaleme alınmıştır. Psikolojide narsisizm, yalnızca kibir veya egoizmden ibaret değildir; kökleri çok daha erken, çok daha incelikli bir hikâyede gizlidir.

Narsisizm, günlük dilde sıklıkla “kendine hayranlık” veya “benmerkezcilik” olarak tanımlansa da, klinik düzeyde çok daha karmaşık gelişen bir kişilik yapılanmasını ifade eder. Heinz Kohut (1977) ve Otto Kernberg (1975)’in çalışmalarına göre narsisizm, çocuğun erken dönemde yaşadığı duygusal yansıtma (mirroring) ve sevgi koşullarıyla yakından ilişkilidir. Bu nedenle narsisistik kişilik özellikleri yalnızca bireysel bir eğilim değil, belirli bir gelişimsel çerçevenin sonucu olarak görülür.

Erken Çocukluk Döneminde “Ayna” İşlevi

Bir bebek dünyayı, ilk bakım vereninin gözlerinden algılar. Bu dönemde ebeveynin duygusal tepkileri, çocuğun kendilik algısının temelini oluşturur.
Ancak bazen ebeveynin gözleri çocuğun kendisinde değil, onun potansiyelinde olur.

“Sen özelsin, herkesten farklısın.”

Bu sözler masum görünür, fakat aşırıya kaçtığında çocuğa tehlikeli bir mesaj verir:

“Sen değerli değilsin, ancak belirli bir başarıya veya imaja ulaştığında değerlisin.”

Çocuk kendini sevgiyle değil, yansımayla tanımaya başlar.

Psikanalist Heinz Kohut’a göre (1977), bu durum “ayna işlevinin bozulması” olarak adlandırılır. Çocuk, kendi değerini dışsal yansımalardan türetmeye başlar. Böylece bireyin özsaygısı içsel değil, dışsal kaynaklara bağımlı hale gelir.

Aşırı övgü, idealleştirme ve koşullu sevgi, çocuğun gerçek duygularıyla temasını zayıflatır.
Bu süreç, çocuğun kendi öz benliğini değil; ebeveynin onayladığı “ideal imgeyi” içselleştirmesine yol açar. İşte bu, narsisistik kişilik yapılanmasının ilk tuğlalarından biridir.

Aşırı Övgü ve Duygusal Açlık

Narsisistik eğilimlerin çocuklukta nasıl biçimlendiğini inceleyen araştırmalar, ebeveyn tutumlarının belirleyici olduğunu göstermektedir.
Brummelman ve arkadaşları (2015) tarafından yapılan boylamsal bir çalışmada, aşırı yüceltici ebeveynlik tarzına maruz kalan çocuklarda ilerleyen yıllarda daha yüksek düzeyde narsisistik özelliklerin geliştiği saptanmıştır.

Ancak aynı araştırmada, bu çocukların özsaygı düzeylerinin düşük olduğu da bulunmuştur.
Bu sonuç, narsisistik özelliklerin yalnızca aşırı özgüvenden değil, duygusal açlıktan beslendiğini göstermektedir.

Bu durum çocuğa iki zıt deneyimi aynı anda yaşatır:

“Ben olağanüstüyüm… ama ya öyle değilsem?”

Bağlanma Biçimleri ve Duygusal Yapı

Bağlanma teorisi, narsisizmin gelişimsel temellerini anlamada önemli bir çerçeve sunar.
Cohen ve Shaver (2004), narsisistik bireylerin çoğunlukla kaçıngan bağlanma stili geliştirdiğini belirtmiştir. Bu bireyler için duygusal yakınlık, zayıflık ya da reddedilme tehdidi anlamına gelir.

Bu bağlanma biçimi, genellikle çocuklukta duygusal olarak “görülmemiş” olmanın sonucudur.
Narsisistik bireyler, içsel değersizlik hissini telafi etmek için dış dünyaya “yenilmez, güçlü ve özgüvenli” bir imge sunarlar.

Ergenlik ve Onay Arayışı

Ergenlik dönemi, kimlik inşasının en kırılgan evrelerinden biridir.
Bu çağda genç, “Ben kimim?” sorusuna yanıt arar. Eğer çocuk, o zamana kadar yalnızca dış onayla değer görmüşse, yanıt şuna dönüşür:

“Ben, başkalarının bana nasıl baktığıyım.”

Günümüz sosyal medya çağında bu denklem daha da güçlenmiştir.
Beğeniler, takipçiler ve “ilgi” artık kısa süreli dopamin vuruşları haline gelmiştir.
Twenge ve Campbell (2009), bu durumu “onay ekonomisi” olarak adlandırır:

“Kendilik değeri artık tamamen dışsal bir piyasada değerlenir.”

Yetişkinlikte Narsisistik Dinamikler

Yetişkin bir narsisist, ilk bakışta çekici, karizmatik ve etkileyici görünebilir.
Ancak ilişkiler derinleştikçe maskesi düşer; eleştiri, ilgisizlik veya duygusal yakınlık, onun için birer tehdit haline gelir.

Bu tehdit, yıllarca bastırılmış kırılgan özü uyandırır.
Kernberg (1975), bu durumu “kendilik bütünlüğünün tehdit edilmesi” olarak tanımlar.
Eleştiri veya reddedilme, birey tarafından kimliğine yönelmiş bir saldırı olarak algılanır; genellikle öfke, küçümseme veya geri çekilme tepkileriyle sonuçlanır.

Peki, Bir Narsisist Böyle Olmak Zorunda mı?

Hayır.

Narsisistik eğilimlerin oluşumunu engellemede ebeveyn tutumları kritik bir rol oynar.
Koşulsuz sevgi, empatik iletişim ve gerçekçi geri bildirim, çocuğun sağlıklı bir özsaygı geliştirmesini destekler.

Terapinin merkezinde de bu empatik yansımalar bulunur:

  • Aşırı övgü yerine gerçekçi takdir,

  • Duygusal yakınlık,

  • Sınır bilinci ve sorumluluk farkındalığı,

  • Empatik ebeveynlik uygulamaları.

Bu unsurlar, çocuğun “değerli olma” hissini dışsal koşullardan değil, içsel dengeye dayandırmasına yardımcı olur.

Narsisistik kişilik yapılanması genellikle duygusal olarak ihmal edilmiş ama davranışsal olarak yüceltilmiş bir çocuğun geçmişinden doğar.
Ancak narsisizm değişmez bir kader değildir. Terapötik süreçler aracılığıyla bireyin gerçek benliğiyle temas kurması mümkündür.

Sonuçta, “narsisist yetişmek” yalnızca bir kişilik biçimi değil;

“Kendini sevmenin yanlış bir biçimini öğrenmiş bir çocuğun hikâyesidir.”

Kaynakça

  • Brummelman, E., Thomaes, S., Nelemans, S. A., Orobio de Castro, B., Overbeek, G., & Bushman, B. J. (2015). Origins of narcissism in children. Proceedings of the National Academy of Sciences, 112(12), 3659–3662.

  • Cohen, D., & Shaver, P. R. (2004). Avoidant attachment and narcissistic self-structure. Personality and Social Psychology Bulletin, 30(6), 921–935.

  • Kernberg, O. F. (1975). Borderline Conditions and Pathological Narcissism. New York: Jason Aronson.

  • Kohut, H. (1977). The Restoration of the Self. New York: International Universities Press.

  • Twenge, J. M., & Campbell, W. K. (2009). The Narcissism Epidemic: Living in the Age of Entitlement. New York: Free Press.

Tuğçe Demirci
Tuğçe Demirci
Tuğçe Demirci, Necmettin Erbakan Üniversitesi Psikoloji bölümü öğrencisidir. Klinik psikoloji ve gelişim psikolojisi alanlarında deneyim kazanmış, ayrıca pozitif psikiyatriye özel bir ilgi geliştirmiştir. Çocuklarla ve yetişkinlerle yürütülen uygulamalı çalışmaların yanı sıra çeşitli terapi yaklaşımlarına dair eğitimler almıştır. Sanat terapisi, bilişsel davranışçı terapi, spor psikolojisi ve EMDR üzerine staj deneyimleri bulunmaktadır. Tuğçe, psikolojiyi toplum için anlaşılır kılmayı ve ruh sağlığını güçlendirmeye yönelik içerikler üretmeyi amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar