Yazıya, çok sevdiğim birinin çocukluk yıllarında yaşadığı bir anıyla başlayacağım. Ailesiyle çıktığı bir kış tatilinde kayak yaparken sert bir şekilde düşmüş ve bu kazada tendonu kopmuştu. Acilen ameliyat olmak için şehre dönmesi gerekiyordu. Uzun zamandır beklediği o tatili yarıda bırakmak zorunda kalmış, şehre dönmüş ve ameliyata alınmıştı. Birkaç ay süren iyileşme süreci boyunca da tekerlekli sandalye ve değnek kullanmalıydı. Okula da bu şekilde gidiyordu fakat hareket kapasitesinin kısıtlanması günlük hayatını fazlasıyla zorlaştırıyordu. Özellikle küçük bir çocuk için oldukça acı verici ve hayal kırıklıklarıyla dolu bir kaza olmasına rağmen, bir sonraki sene tekrar kayak yapmak konusunda istekliydi.
Araba kazası deneyimleyip sonrasında araba süremeyen ve yoğun korku yaşayan insanların olduğu vakalardaki gibi bu yaralanma deneyimi de travmatize edici olabilirdi; bir daha kayak yapmayı reddedebilirdi. Psikolojik dayanıklılık başta olmak üzere sinir sistemi ve geçmiş yaşantı deneyimi gibi çeşitli faktörlerin de etkisiyle travma oluşumu ve travma sonrası tepkiler kişiden kişiye göre farklılık gösterir. Yaşanan olumsuz olayın travma yaşantısı haline gelmesi büyük ölçüde kişinin algılama biçimine ve kendi değerlendirmesine bağlıdır. Bu sebeple, insanların yaşadıkları travma deneyimlerinden sonra gelişen tepkilerini abartılı nitelendirmek karşı tarafa empatiden yoksun davranmaktır. Sosyal desteğin yetersiz olduğu travma vakalarında kişinin içinde bulunduğu psikolojik durumun daha da kötü bir hale gelmesi kaçınılmazdır. Bizim için daha kolay atlatılabilir olan bir olayın bir başkası için ciddi ve sarsıcı olabileceğini unutmamalıyız.
Zihni Geçmişte Bırakmak ve Savunma Mekanizmalarının Çöküşü
Olayın detaylarını unutmanıza rağmen o an hissettiğiniz duygunun hâlâ zihninizde çok net olduğunu daha önce deneyimlediniz mi? Travma anında duyulan bir ses, olayla bağdaşan bir şarkı ya da koku somatik hafızada depolanır. Bu anıların beden tarafından unutulması daha güçtür. Hissedilen duygu, arka planda çalan bir şarkı ya da o gün sıktığınız parfümünüzün kokusunu uzun süre sonra dahi hatırlıyor olmanız normaldir.
Fakat, kişinin geçmişe takılı kalıp o anı zihninde sürekli olarak yaşaması ve kontrolsüz bir şekilde travmatize eden aynı olayı düşünmesi (ruminasyon), psikolojik iyileşme sürecini zorlaştıran sağlıksız bir başa çıkma biçimidir. Çözüme ulaştırmayan tekrarlayıcı düşünceler aynı zamanda duygusal olarak da kişiyi tüketir. Ruminasyon, bir başka deyişle, zihnin geçmişte kalması ve bugüne tutunamamasıdır. Hollandalı psikiyatrist Bessel van der Kolk “The Body Keeps the Score” kitabında bu konudan “Travma, geçmişin şimdiymiş gibi yaşanmasıdır.” şeklinde bahsetmiştir.
Savunma mekanizmaları, bilinçdışı olarak devreye girmesiyle çeşitli stratejiler kullanılır. İnkâr savunma mekanizmasına sahip bir bireyin travmatize olduğu olayı reddetmesi ve görmezden gelmesi çok olasıdır. Travmaya dair uyaranlardan, yerlerden ve kişilerden uzak duran bir kişinin ise kaçınma savunma mekanizmasının aktif olduğunu söyleyebiliriz. Kişi, bunları psikolojik kaygı ve acıdan uzaklaşmak için bilinç dahilinde olmadan yapar. Fakat bu mekanizmaların uzun vadede kişiyi bir çözüme ulaştırdığını söyleyemeyiz.
Çok şiddetli travma deneyimlerinde bu mekanizmalar çökebilir ve yerine daha ilkel olan otonomik sinir sistemi tepkileri gözlemlenir. Olaylara tepki verememe ya da zihnin bulanık olması gibi donma tepkileri, duygularla yüzleşmekten kaçınma, temas edildiğinde irkilme gibi aşırı uyarılma ve ani öfke patlamalarını içeren aşırı tepkisellik otonomik sinir sistemi tepkilerine örnektir. Hissizleşme de yaygın bir şiddetli travma tepkisidir; kişi kendi duygularını hissedemez. Kopukluk hissi yaşar, içsel olarak boş ve donmuş hisseder.
Travma deneyiminin inanç sistemimiz üzerindeki etkisi de oldukça sarsıcıdır. Özellikle şiddet ve cinsel taciz vakalarında görülen kurbanın kendini suçlaması ve bunu hak ettiğine dair olan inancı kişinin kendini cezalandırıcı davranışlara ve durumlara maruz bırakmasına sebep olabilir. Bu düşünceler gerçeklikle uyumlu değildir; hiç kimse konu ne olursa olsun şiddet görmeyi hak etmez.
Bir başka yanlış inanç kalıbı ise dünyanın acımasız ve adil olmayan bir yer olduğudur. Oysa mutlak bir iyilik ya da kötülük hâli yoktur. Yaşanan deneyimin acı verici olduğunu fakat bu kötülüğü dünyaya ve diğer tüm insanlara genellemenin gerçeklikten uzak olduğunu kabullenmek sağlıksız düşüncelerin yerine sağlıklı düşünce kalıplarını koymada önemli rol oynar.
Travma İyileşebilir: İyileşme Süreci Nasıl Başlar?
İyileşme için ilk adım yardım almaya açık olmaktır. Kişi, yaşadığı travmatik olayı ve hissettiği duyguları bastırmak yerine yüzleşmeye hazır olduğunda iyileşme sağlanabilir. Travma terapisi, bu noktada devreye girer. Bilimsel temele dayanan bilişsel davranışçı terapi, travma vakalarında kullanılan en yaygın terapi yaklaşımıdır ve tedavi boyunca çeşitli teknikler kullanılır. ‘Bunu hak ettim’ örneğindeki gibi bilişsel çarpıtmaların gerçekçi ve işlevsel düşünce kalıplarıyla yer değiştirilmesi üzerine çalışmak daha sağlıklı bir düşünce sisteminin oluşturulması için kritiktir.
Yeniden canlandırma tekniği kullanılarak travmaya sebep olan olay zihinde yeniden canlandırılır; anın sürekli olarak tekrarlanmasıyla kişide anıya karşı duyarsızlaşma ve olayın geçmişte yaşanıp bittiği gerçeğine karşı farkındalık oluşturulur.
Tedavinin devamında sağlıksız savunma mekanizmalarının farkına vararak olumlu başa çıkma yöntemleri üzerine çalışmak, sosyal desteği artırmak önemlidir. Sosyal desteğin yetersiz kaldığı durumlarda yalnızlık duygusunun baskınlaşması travma deneyimiyle baş etmeyi daha zor bir hale getirir.
Psikoanalitik terapi ve EMDR, tedavide kullanılan diğer tedavi seçeneklerindendir. İlaç tedavisi ise yükselen kaygı ve panik atakların yatıştırılmasına yardımcı olur fakat her vakada kullanılmasına gerek yoktur.
Unutmayalım ki, travmatize eden olayı, geçmişi, değiştiremeyiz fakat bugünümüz ve geleceğimiz üzerindeki etkilerini dönüştürebiliriz. Psikolojik iyileşme mümkündür.