Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yaşamının Rotasını Kim Belirliyor: Sen mi, Kaçındıkların mı?

Kişilerin gündelik yaşamda duyguları ile yüzleşememeleri, içinde bulundukları durumları ve duyguları deneyimlemekten kaçınmaları, kişilerin yaşamlarını şekillendirirken korkularının önemli bir yer tuttuğunun göstergesi olabilir. Bu kaçınma davranışı, bir kontrol etme çabası gibi görünse de temelinde kişinin yaşamına yön veren korkuları ve kaygıları yatabilmektedir. Kaçınma davranışı, kişileri duyguları ile temas edebilmekten alıkoyar ve bu durum birçok ruh sağlığı problemlerini beraberinde getirir.

Korku Mu, Kaygı Mı?

Korku ve kaygı kavramları sık sık birbiri ile karıştırılırlar. Bu iki duygunun da ortak özelliği kişilerde huzursuzluk, bunalma ve kaçınma gibi hoş olmayan ve kişiyi rahatsız eden duygular uyandırmasıdır. Bu iki duygunun benzer ve farklı yönleri vardır. Korku, daha gerçekçi ve somut tehlike karşısında meydana çıkan bir duygudur. Kaygı bozukluğu ise henüz gerçekleşmemiş ve belki de gerçekleşme ihtimali zayıf olan durumlarda kişinin zihninin yazıp yönettiği senaryodur. Fakat hem korku hem de kaygı bozukluklarında düşünceler, henüz meydana gelmemiş fakat gelebilme ihtimali olan durumlara karşı gelişebilmektedir (Ingram vd., 1987).

Peki ya Korku Ya Da Kaygı Hissettiğimizde Ne Olur?

Kişiler, korku ya da kaygı gibi pek hoş olmayan duygular hissettiğinde durumu kontrol altına almak ya da sadece o anı kurtarmak, anlık duygu durumunu sakinleştirmek adına genellikle kaçınma davranışı sergilerler. Aslında bir nevi zihnimiz böyle tasarlanmıştır. Tehdit olarak algıladığı durumlardan olabildiğince uzak durarak kendini güvende hisseder. Bu durum anlık olarak beden ve zihinde dinginlik sağlar. Kaçınma davranışı o an için bedende gevşeme ve zihinsel sakinliği getirse de bu davranış özünde kişinin gerçek duyguları ile temas edebilmesini engellemiştir.

Kaçınmanın ardından gelen rahatlama oldukça kısa sürelidir. Kişi, kaçındıkça kendini sanki bir girdabın içindeymiş gibi hisseder. Kaçındıkça, kişinin korktuğu durum zihninde daha büyük yer kaplamaya başlar. Bununla beraber kişi kaçındıkça kendi yaşamını kısıtlar, işlevselliği bozulur ve özgüveni kırılır. Aslında kaçınma, kısa vadede rahatlatıcı bir çözüm gibi görünse de uzun vadede kişinin yaşamla arasına engeller koyan bir mekanizmaya dönüşebilir.

Hadi, Bu Durumları Detaylandıralım…

Korku ve kaygı sağlıklı bir seviyede hissedildiği takdirde kişinin yaşamında koruyucu bir işlev görebilmektedir. Fakat korkunun seviyesi iyi ayarlanmazsa, korku aşırıya kaçar ise kişinin yaşamına durağanlık getirir ve bu durum beraberinde yaşamın birçok alanını olumsuz yönde etkileyebilir.

Bu durumu birkaç örnekle açıklayacak olursak; kişi, kendisine zarar verdiğini bildiği bir ilişkiyi sürdürmeye devam edebilir. Bunun altında yatan sebep, ayrılıktan sonra yaşanacak sancılı süreçten ya da yalnız kalma korkusundan kaynaklanıyor olabilir. Benzer şekilde, işinden memnun olmayan biri, sadece iş değişikliğine dair belirsizlikten ve güvende hissetmeme korkusundan dolayı gelen yeni teklifleri geri çevirebilir. Bu gibi örnekler, kişinin korkularının yaşamına yön verdiğini ve duygularla yüzleşme konusunda zorluk yaşadığını gösterir.

Bu noktada korku ve kaygının kol kola yürüdüğünü, bu iki bilişin birbirinin yancısı olduğunu söylemek mümkündür.

Tabii ki kaçınma davranışlarını sadece yukarıdaki örneklerle kısıtlamak doğru olmayacaktır. Çünkü tüm bireyler zaman zaman yaşamlarına daha iyi bir yön verebilmek adına gerekli durumlardan kaçınırlar ki bu sağlıklı olandır. Örneğin, öfkeliyken partnerinle iletişim kurmak yerine biraz sakinleşmeyi beklemek ya da manipüle edildiğini düşündüğün ortamlardan uzak durmak gibi, kişinin işlevselliğine zarar vermeyen ve yararına olan kaçınma davranışları sağlıklıdır ve yaşamın devamı için gereklidir.

Bu Durumla Nasıl Baş Edebiliriz?

Daha önceki bölümde de bahsettiğimiz üzere korku ve kaygı genellikle kendi düşüncelerimiz neticesinde gelişen duygulardır. Bu nedenle baş etmek için öncelikle bu durumların ne kadar doğru olduğu ve gerçekçi nedenlere dayandığı belirlenmelidir (Gençöz, 1998).

Kaçınma davranışını bırakmak için atılacak ilk adım bu durumun kişiye zarar verdiğini öncelikle kişinin kendisinin fark etmesidir. Tabii ki bu süreçte bir ruh sağlığı uzmanından destek almak ve çeşitli terapi ekollerinin uygulamalarından faydalanmak sürecin daha sağlıklı olarak ilerlemesine neden olacaktır.

Özellikle Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ekolünde yer alan “üzerine gitme” (maruz bırakma) tekniği, kaçınma davranışlarıyla baş etmek için oldukça etkili bir yöntemdir. Bu teknikte kişi, korktuğu durumdan uzak durmak yerine, kontrollü ve aşamalı şekilde o durumla yüzleşmeye teşvik edilir.

Örneğin, kapalı alan korkusu nedeniyle sinemaya gidemeyen ya da sürekli merdiven kullanan biri, ilk adım olarak yanında güvendiği birisiyle sinema salonuna gitmeyi ya da asansöre binmeyi deneyebilir. Bu gibi küçük görünen adımlar, kaçınmanın yarattığı kısır döngüyü kırmak ve kişinin yaşam alanını yeniden genişletmesi açısından son derece değerlidir.

Atılan her küçük adımın, uzun vadede büyük dönüşümlere kapı aralayacağı kuşkusuzdur. Örneğin, bir kişinin tek başına asansöre binmeye başlaması, zamanla yaşamının diğer alanlarındaki kaçınmaları da sorgulamasına ve onları aşmasına yardımcı olabilir.

Bu ilerleme, sadece belirli bir korkunun azalmasıyla sınırlı kalmaz; aynı zamanda bireyin genel işlevselliğinde, yaşam kalitesinde ve özgüveninde de anlamlı iyileşmeler yaratır.

Tüm bunların yanında yukarıda verilenlerin genel bir örnek olduğu unutulmamalıdır. Her birey eşsizdir ve dolayısıyla her bireyin kaçınma davranışının arkasındaki sebepler farklıdır. Her bireyin terapi sürecinin tıpkı bir parmak izi gibi kendine has olduğu unutulmamalıdır.

KAYNAKÇA

Ingram, R. E., Kendall, P. C., Smith, T. W., Donnell, C., & Ronan, K. (1987). Cognitive specificity in emotional disorders. Journal of Personality and Social Psychology, 53(4), 734–742.

Gençöz, T. (1998). Korku: Sebepleri, sonuçları ve baş etme yolları. Kriz Dergisi, 6(2), 9–16.

Ceren Toklar
Ceren Toklar
Ceren Toklar, Uzman Psikolog Lisans ve yüksek lisans eğitimini psikoloji alanında tamamlamıştır. Yüksek lisans tezi kapsamında; yeme bozuklukları, sağlıklı beslenme takıntısı (ortoreksiya) ve çok boyutlu mükemmeliyetçilik kavramlarını derinlemesine incelemiş ve bu alanda uzmanlaşmıştır. Aynı zamanda çocuk ve ergenlerle çalışan Toklar, çocukların psikolojik esneklik ve sağlamlık geliştirmesinin, sağlıklı bir toplumun temellerini oluşturduğuna inanmaktadır. Psikoterapi uygulamalarında Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ekolünü temel alarak çalışmaktadır. Psikolojik sağlamlığın erken yaşlarda kazandırılmasının önemine ve duygularını düzenleyebilen bireylerin toplum ruh sağlığına katkısına özellikle vurgu yapmaktadır. Bu anlayışla, psikoloji alanında içerikler üretmeye, yazılar kaleme almaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar