Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Yas Tutarken Gerçekte Neye Üzülüyoruz?

Yas, insan yaşamının kaçınılmaz bir parçasıdır. Sevdiklerimizi kaybettiğimizde hissettiğimiz o yoğun acı, bazen bir boşluk gibi içimizi sarar. Ancak psikolojinin bu alanda sorduğu derin bir soru vardır: Gerçekten birini kaybettiğimiz için mi üzülürüz, yoksa bir daha onu göremeyeceğimizi bilmenin verdiği kişisel kayıptan dolayı mı? Bu soru, yasın doğasını ve bizim duygusal tepkilerimizi daha yakından anlamamıza yardımcı olabilir.

Bir insan öldüğünde, onun fiziksel varlığı ortadan kalkar. Onunla konuşamayız, sarılamayız, birlikte gülemez ya da onun sesiyle teselli bulamayız. Kaybettiğimiz kişi bizim için kimdi? Bir anne, bir eş, bir dost, bir çocuk… Her bir kayıp, beraberinde o kişiye atfettiğimiz anlamları ve yaşantıları da sürükleyip götürür. Ancak burada önemli bir ayrım baş gösterir: Biz yas tutarken, kaybettiğimiz kişiyi mi yoksa onun yokluğunun bizde yarattığı boşluğu mu özlüyoruz?

Psikolojik açıdan bakıldığında yas, sadece kaybın değil, aynı zamanda yitim hissinin bir ifadesidir. Bu his çoğu zaman bizim yaşadığımız, yaşayamadığımız ya da bir daha asla yaşanamayacak olanlarla ilgilidir. Bir daha onunla kahve içemeyeceğiz. Bir daha onunla bir tatil planlayamayacağız. Belki de ona söylemek istediğimiz bazı sözler sonsuza kadar içimizde kalacak. Bu nedenle yas, ölen kişinin ardından duyulan acı kadar, bizim kendi hayatımızdaki eksilmelerle de ilgilidir.

Bazı uzmanlar yas sürecini bir tür “benlik kaybı” olarak tanımlar. Çünkü kaybettiğimiz kişiler, kimliğimizin bir parçası haline gelmiş olabilir. Eşini kaybeden biri, sadece sevdiği insanı değil, “eş olma” kimliğini de yitirir. Anne-babasını kaybeden biri, artık “birinin çocuğu olma” hâlinden uzaklaşır. Bu durum, kişinin varoluşsal bir boşlukla karşı karşıya kalmasına neden olabilir. Dolayısıyla yas, sadece birine duyulan özlemin değil, o kişiyle birlikte kaybedilen kimliklerin, ilişkilerin ve gelecekteki olasılıkların da yasını tutmaktır.

Yas Bencildir…

Bununla birlikte, yasın bir yönü de kaçınılmaz olarak bencildir. Bu “bencillik” olumsuz bir anlam taşımaz. Aksine, insanın kendi duygularını fark etmesi, neye ne kadar bağlandığını anlaması, yasın doğal ve gerekli bir yönüdür. Biz üzülürüz çünkü kaybın ardından kalan acıyı biz yaşarız. Onun yokluğu, bizim hayatımızda bir eksilme yaratır. Ve bazen bu eksilmenin etkisi, bizzat ölümden daha ağır gelir. “Onsuz ben kimim?” sorusu, yas sürecinin en temel ruhsal sancılarından biridir.

Bazı kişiler, yasın sadece “giden” kişiye değil, “geride kalan” bizlere ait olduğunu kabul etmekte zorlanabilir. Kendini suçlamak, acısını bastırmak ya da sürekli olarak “onun için üzülüyorum” demek, aslında kişinin kendi duygularını açıkça ifade etmekten kaçındığını gösterebilir. Oysa yas, dürüstlük ister. Hem sevdiğimiz kişinin yokluğu için ağlamak hem de kendi kaybımız için üzülmek aynı anda mümkündür ve son derece insancıldır.

Yas süreci, kültürel etkilerle de şekillenir. Bazı toplumlar ölümü kabullenmeyi ve acıyı dışa vurmayı teşvik ederken, bazıları ise “güçlü olmalısın” diyerek duyguları bastırmayı öne çıkarır. Ancak her kültürel yapıdan bağımsız olarak, yasın içeriğinde kişisel bir hesaplaşma vardır. Gidenle vedalaşmak kadar, kendi içimizde onunla kurduğumuz bağı da anlamlandırmak zorunda kalırız.

Sonuç olarak, birini kaybettiğimizde yas tutmamız sadece onun yokluğu nedeniyle değildir. Asıl acı, artık onunla bir gelecek kuramayacak olmaktan ve onunla birlikte hayatımızdan eksilen anlamlardan gelir. Bu kayıp, bize hem ölümün kaçınılmazlığını hem de insanın kırılganlığını hatırlatır. Yas, yalnızca bir vedanın değil, aynı zamanda içsel bir yolculuğun da başlangıcıdır. Ve bu yolculukta attığımız her adım, hem sevdiğimiz kişiye hem de kendimize dair daha derin bir anlayışa ulaşmamızı sağlar.

Yas, yalnızca bir duygular bütünü değil; aynı zamanda zamana yayılan, inişli çıkışlı bir içsel süreçtir. Bazen günler geçtikçe hafifler gibi olur, bazen de en beklenmedik anlarda yeniden yoğunlaşır. Belki bir fotoğraf, tanıdık bir koku, bir ses tonu ya da anımsatan bir cümleyle kalbimize tekrar ağır bir boşluk çöker. Bu yüzden yas, doğrusal ilerlemez; dalga dalga gelir, gider, yeniden gelir. Ve bu döngüsellik, yasın doğasının bir parçasıdır. İnsan, kaybı yeniden yeniden anlamlandırır. Zaman geçtikçe sevdiği kişinin yokluğuna alışmaz; sadece onun yokluğuyla yaşamayı öğrenir. İlk günkü acı belki aynı şekilde yakmaz ama yerini derin bir özleme, sessiz bir kabullenişe bırakır. Bu noktada kişinin kendine karşı şefkatli olması, yas sürecini “atlatması” gerektiği düşüncesinden çok, o sürece alan tanıması önemlidir. Çünkü yas, bitirilmesi gereken bir görev değil; yaşanması gereken bir deneyimdir.

Kaybettiğimiz kişinin hayatımızda bıraktığı izleri onurlandırmanın yolu, o izlere yas tutarak, onları anı ve anlamla dönüştürerek yaşamaya devam etmektir. Yas, sevgimizin derinliğini gösterir. Ne kadar çok sevdiğimizin, ne kadar bağlı olduğumuzun bir aynasıdır aslında. Bu nedenle acımız, utanç değil; insani bir derinliktir. Ve bu derinlik, bir gün başkalarının acılarını da anlayabilmemiz, empati kurabilmemiz için bize sessiz bir bilgelik kazandırır.

ESRA DEREBOYLU
ESRA DEREBOYLU
Esra Dereboylu Psikoloji ve Klinik Psikoloji yüksek lisans eğitimlerini tamamlamıştır. Aynı zamanda bir aile danışmanıdır. Bilişsel Davranışçı Terapi ve Çözüm odaklı Kısa Süreli Terapi eklektik olarak kullandığı ekollerdir. Eğitim hayatı boyunca hastane ve kliniklerde stajlarını tamamlamıştır. Şu an özel bir klinikte danışan görmektedir. Uzmanlığı ve aldığı eğitimler yetişkinler, çift ve aileler üzerinedir. Genellikle çalıştığı ve makalelerinde yer verdiği konular depresyon, kaygı bozuklukları, çift ve aile ilişkileri, iletişim problemleridir. Mesleki hayatında kendini geliştirmek ve insanların değişimine, dönüşümüne katkı sağlayabilmek adına eğitimlerine devam etmektedir. Aynı zamanda alanda daha aktif olabilmek ve edindiği bilgi birikimini profesyonel bir ortamdan okuyuculara ulaştırabilmek adına yazarlık yapmaya başlamıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar