Çarşamba, Ağustos 6, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Tutunduğumuz Yerden Kırılırken: İlişkide Vazgeçememe Hâli ve Özgürleşme

İlişkiler, özellikle de uzun soluklu olanlar, iki kişinin birlikte inşa ettiği bir ev gibidir. Özenli bir çaba, zaman ve özveriyle inşa edilir. Her iki taraf da karşılıklı emekle bu yapıyı besler, ortak bir gelecek kurma umuduyla yatırım yapar. Ancak zamanla, bazen tüm bu çabalara rağmen, aradaki bağ zayıflayabilir ve ilişkinin ömrünü tamamladığını gösteren işaretler belirginleşir. Durum böyleyken bile, partnerlerden biri veya her ikisi de, tatmin olmasalar dahi bu bağı sürdürme eğiliminde olabilirler. Bir ilişkiyi sonlandırma kararı, sadece duygusal değil; psikolojik, sosyal ve hatta bazen fiziksel olarak da zorlayıcıdır. İlişkideki tükenmişlik hissi kabul edilse bile, geçmişte harcanan emeğin yükü, bireyi kendisi için daha sağlıklı olan kararı almaktan alıkoyabilir.

Ancak bir ilişkiyi sürdürmek için yalnızca harcanan emeğin yeterli gelmediği anlar vardır. Duygusal yakınlık yerini artık duvarlara bırakabilir. Bu noktada birey, ilişkiye dair gerçek ihtiyaçlarını sorgularken bazen hareket etmek yerine, içsel bir çelişkinin içinde kaldığını hissedebilir. Gitmekle kalmak arasında sıkışan bu hâl, yalnızca duygusal değil; bilişsel ve davranışsal birçok nedenle bağlantılı olabilir.

Güvende Kalma Arzusu: Konfor Alanının Gölgesi

Belirsizlik, özellikle de kaygılı bir insan zihninde muazzam bir tedirginliğe neden olabilir. Devamlı olarak neyin güvenli ve neyin güvensiz olduğuna dair yargılarda bulunan biri için, bilinmezlik yeni bir tehlike doğurabilir. Sağlıksız ya da yıpratıcı bir ilişki bile, birey için öngörülebilir olduğu sürece, bilinmezlikten daha güvenli hissettirebilir. Bu güvende kalma ihtiyacı, ilişki her ne kadar sağlıksız hâle gelse de, bilinen bir düzenin içinde kalma isteği yaratabilmektedir. Tanıdık bir huzursuzluğu yaşamaya devam etmek, bilinmeyene adım atmaktan daha az tehditkâr geldiğinden, bazı bireyler, konfor alanından uzaklaşmamak adına sağlıksız olsa bile ilişkide kalmayı seçer.

Batık Maliyet Yanılgısı: Emek ve Direnç

Emek verdiğimiz ve yatırım yaptığımız şeyleri doğal olarak değerli görürüz. Özellikle zaman, sevgi gibi geri kazanılamaz kaynaklar söz konusu olduğunda; kişi, verdiği tüm çabayı ilişkiyi devam ettirmek için bir gerekçe olarak kullanma eğiliminde olabilir. Oysa her emek, her yatırım olumlu sonuç doğurmaz. Bazen bireyler, harcanan zaman ve çabanın geri dönmeyeceğini bilmelerine rağmen ilişkiye devam etmeyi seçerek bir nevi hırsla hareket ederler. “Bu kadar devam etmişken bırakamam” ya da “Bunca emekten sonra onunla devam etmeliyim” düşüncesiyle hareket etmek, bir kayıptan çok bir başarısızlık duygusuna dönüşebilir. “Batık maliyet yanılgısı” (sunk cost fallacy) bağlamında kişi, sonlandırılması gereken bir ilişkiyi, geçmişte yaptığı yatırımı haklı çıkarmak adına sürdürebilir.

Alışmak, Sevmekten Daha Güçlü Bir Duygu

Alışkanlıklar, duyguların zamanla yapısal hâle gelmiş biçimi gibidir. Partnerle geçirilen zaman, paylaşılan rutinler, ortak sosyal çevre gibi pek çok unsur, bireyin ilişkiyi bir kimlik alanı hâline getirmesine neden olabilir. Bu durumda kişi, aslında sadece partnerine değil; o kişiyle olan yaşam biçimine, rutinlerine ve alışkanlıklarına veda etmekten de korkar. Alışılmış bir hayat düzeninden uzaklaşma fikri, kişide derin bir boşluk hissine neden olabilir. Sevgi, zamanla alışkanlığa karıştığında konfor sunar, ancak aynı zamanda körlük yaratabilir ve ilişkinin gerçek durumunu değerlendirmeyi zorlaştırabilir.

Yalnız Kalmaya Tahammülsüzlük

Yalnızlık korkusu, özellikle bağlanma kaygısı yüksek bireylerde daha yoğun yaşanır. Bazı insanlar için bir ilişkinin bitmesi, yalnızca bir insanı kaybetmek değil; aynı zamanda hayatlarındaki güvenli alandan da uzaklaştıkları anlamına gelir. Bu nedenle ilişki sona erdiğinde, yalnız kalmanın doğuracağı belirsizlik ve güvencesizlik hissi, bireyin ilişkide kalmaya devam etmesinde büyük bir motivasyon kaynağı olabilir. Hatta bu bireyler için ilişki zamanla, sadece sevgi kaynağı değil, yalnızlığı bastıran bir araç hâline gelmiş olabilir.

Sonuç: Tutundukça Değil, Bıraktıkça Hafiflemek

İlişkiler, emekle ve zamanla şekillenen derin bağlardır; ancak her bağ, sonsuza dek sürdürülmesi gerektiği anlamına gelmez. Bazen insanlar hayatımıza belirli bir zaman dilimi için girer; bize sevgi, deneyim, hatta dönüşüm getirirler. O anlarda yaşananlar gerçektir, kıymetlidir ve iz bırakır. Fakat bu izlerin kalıcı olması, o kişinin de hayatımızda kalıcı olması gerektiği anlamına gelmez. Her güzel anı, sonsuza kadar sürmek durumunda değildir.

İlişkiler, çoğu zaman bize sadece bir başkasını değil, kendimizi de tanıma fırsatı sunar. Neyin peşinden koştuğumuzu, neyi bırakmakta zorlandığımızı fark ettirir. Ve bazen en büyük içsel farkındalık, bir şeyleri devam ettirmek değil; anlamlı bir noktada sonlandırabilmektir.

İlişkilerden vazgeçmek bir zayıflık değil; aksine, kendi duygusal ihtiyaçlarımızı gözetmek adına atılan bir adım olabilir. Kimi zaman kendimizi iyileştirmek, artık bize iyi gelmeyen bir bağdan özgürleşmektir. Her ayrılık, aynı zamanda kendimizle kurduğumuz ilişkiyi yeniden inşa etme fırsatı sunar. Ve terk etmek değil, kendini terk etmemektir asıl mesele.

Feyza Didar Çakmak
Feyza Didar Çakmak
Feyza Didar Çakmak, psikoloji eğitimi almakta olup, özellikle psikolojik iyi oluş, ilişki terapisi ve spor psikolojisi alanlarına ilgi duymaktadır. Lisans eğitimi süresince gönüllülük projelerinde aktif rol alarak toplumsal fayda sağlamaya yönelik çalışmalara katılmıştır. Aynı zamanda profesyonel olarak sporla ilgilenen Çakmak, sporun bireyin psikolojisi üzerindeki etkilerini inceleyerek bu alanda uzmanlaşmayı hedeflemektedir. Uzman klinik psikolog olma yolunda ilerleyen Çakmak, akademik bilgisini ve deneyimlerini yazıya dökerek psikolojiye dair farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar