Salı, Nisan 29, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Tutul(a)mamış Çocuklar, Kırılgan Yetişkinler: Psikanalitik Bir Okuma

Psikanalist Donald Winnicott’un “holding” kavramı, gelişim psikolojisinin en temel yapı taşlarından biri olarak kabul edilir. Bu kavram, sadece fiziksel anlamda bir “kucakta tutmayı” değil; duygusal, zihinsel ve varoluşsal bir taşımayı da ifade eder. Winnicott’a göre bir bebek, dünyayı annenin kollarında deneyimler. Ancak bu deneyim yalnızca bedensel temasla sınırlı değildir. Anne, bebeğin henüz söze dökülemeyen ihtiyaçlarını sezerek onu düzenler, taşır ve anlamlandırır ve dünyayı çocuğa kaotik olmayan bir biçimde sunar. İşte bu “tutulma” hali, bireyin kendilik duygusunun (benlik algısının) oluşabilmesi için temel bir zemin sunar.

Damasio’ya göre bu en önemli biyolojik içgüdüdür: “Basit bir kendilik çekirdeğinden detaylı bir otobiyografik kendiliğe doğru gelişimdeki istikrardır, çünkü tüm kendilik türlerinin merkezine tek bir düşünce hâkimdir; zaman içinde yavaşça değişen, ama bir şekilde aynı kalan tek bir birey.”

Başka bir deyişle kendilik, başkası tarafından tecrübe edilmeyle ortaya çıkar ve sağlıklı kendilik, kendi hareketlerine uygun ve bağlı olan bakımverenin tepkilerini deneyimler.

Holding: Sadece Kucağa Almak Değil, Zihinsel Taşıyıcılık

Holding, aslında bir varoluş alanıdır. Bebek, annenin sunduğu bu güvenli alanda benliğini kurmaya başlar. Kendisini çok yoğun duygular içinde bulduğunda, onu taşıyacak bir başka zihne ihtiyaç duyar. Bu zihinsel tutma olmadan, bebek yalnız kalır; korku, öfke, kaygı gibi duygularla baş başa bırakılır. Bu da onun dünyayı tehditkâr, kendiliğini ise kırılganlıkla dolu bir yapı olarak algılamasına neden olur. Holding’in yeterince sağlanamadığı bu tür ilişkisel eksiklikler, ilerleyen yaşamda derin izler bırakır.

Winnicott’a göre, “bebekler iyi tutulduklarını hatırlamazlar hatırladıkları yeterince iyi tutulmamanın travmatik deneyimidir.”

Kırılganlık Yetişkinler: Görünmeyen Yaranın İzleri

Tutulamamış çocuk, büyüdüğünde de çoğu zaman bu “tutulma ihtiyacı” ile yaşamaya devam eder. Ancak bu ihtiyaç artık sözcüklere dökülmez; davranışlara, ilişkisel kalıplara, duygusal hassasiyetlere dönüşür. Örneğin, bir yetişkin, neden çok sevdiği bir ilişkide dahi derin bir terk edilme korkusu yaşar? Neden duygularını düzenlemekte zorlanır, ya aşırı yoğunluk ya da donukluk arasında gider gelir?

Bunlar sadece erken dönemde tutulamamış bir çocuğun, kendiliğini korumaya yönelik geliştirdiği savunmaların izleridir.

Annenin Yansıtıcı İşlevi ve Düzenleyici Rolü

Winnicott’un bakışına göre, anne-bebek ilişkisi bir yansıtma alanıdır. Anne, bebeğin duygusunu alır, işler ve yeniden ona yansıtır. Böylece bebek, hem duygularının taşınabilir olduğunu öğrenir hem de kendisini regüle edebilmeyi zamanla içselleştirir.

Ancak annenin bu taşıyıcılığı sağlayamaması — örneğin depresyon, kaygı bozukluğu ya da travmatik bir yaşam öyküsü nedeniyle — bebeği regülasyonsuz bir alanda bırakır. Bu da yetişkinlikte bağlanma zorlukları, duygulanım bozuklukları, ani öfke ya da içe çekilme gibi birçok psikolojik semptoma zemin hazırlar.

Toplumun Etiketlediği Kırılganlık

Tutulamamış bireylerin kırılganlıkları çoğu zaman yanlış anlaşılır. Onlar “aşırı hassas”, “dayanıksız”, “duygusal” olarak etiketlenir. Oysa bu görünüşlerin altında, aslında erken dönemde deneyimlenememiş bir güven duygusu yatar. Holding, içselleştirilemediği için, kişi dışarıda sürekli bir “taşınma” beklentisiyle yaşar. Bu da ilişkilerde yoğun beklentilere, hayal kırıklıklarına ve güven sorunlarına yol açar.

Tutulamamış birey, kendi duygularını taşıyamadığı gibi, başkasının onu taşıyamayacağından da sürekli endişe duyar.

Terapi: Yeniden Tutulma İmkânı

Terapötik süreç, bu anlamda ikinci bir tutulma alanı sunar. Terapi odası, kişinin duygularını ilk kez yargılanmadan ifade edebildiği, kendiliğini yeniden inşa edebildiği bir bağlam olabilir. Terapist burada sadece konuşmaları dinleyen biri değil; aynı zamanda duygusal yükü taşıyan, anlamlandıran ve güvenli bir zemin sunan bir figürdür.

Bu yeni tutma deneyimi, içsel olarak eksik kalan taşıyıcı kendiliğin gelişmesine yardımcı olabilir. Elbette bu süreç karmaşık, zaman isteyen ve her zaman doğrusal ilerlemeyen bir yolculuktur. Ancak mümkündür.

Sonuç: Kırılganlık Eksiklik Değil, İşaret Olabilir

Kırılganlık, toplumun genellikle zayıflık olarak gördüğü bir özellik olarak sunulur. Ancak Winnicott’un perspektifinden bakıldığında, kırılganlık bir alarm değil, bir izdir. Bize içsel eksiklikleri, erken dönem tutulmamışlıkları hatırlatır. Bu kırılganlık görülüp tanındığında, birey için bir dönüşüm alanına da evrilebilir. Kendilik, ancak tanınarak ve tutulmuşluk hissiyle bütünleşerek güçlenir.

Sonuç olarak, Winnicott’un “holding” kavramı sadece erken çocukluk dönemine ait bir teori değil; yetişkin psikopatolojisini anlamada da güçlü bir çerçeve sunar.

Tutul(a)mamış çocuklar, yaşamın ilerleyen dönemlerinde kırılganlıklarını taşırken, aynı zamanda yeniden tutulmayı da ararlar. Bu arayış, kimi zaman ilişkilerde, kimi zaman terapide, kimi zaman da kişinin kendiyle kurduğu içsel diyalogda yeniden şekillenir. Tutulmamışlık bir eksikliktir ama aynı zamanda bir işarettir — yeniden bağ kurma, yeniden taşıma ve nihayetinde yeniden bütünleşme çağrısıdır.

Kaynakça

Winnicott, D. W. (1965). The Maturational Processes and the Facilitating Environment. London: Hogarth Press.

Winnicott, D. W. (1992). Playing and Reality. London: Routledge.

Fonagy, P., Gergely, G., Jurist, E. L., & Target, M. (2002). Affect Regulation, Mentalization, and the Development of the Self. New York: Other Press.

Holmes, J. (2010). Exploring in Security: Towards an Attachment-Informed Psychoanalytic Psychotherapy. London: Routledge.

Milrod, B. L., & Busch, F. N. (2011). Manual of Panic-Focused Psychodynamic Psychotherapy – Extended Range. Washington, DC: American Psychiatric Publishing.

Winnicott, D. W. (1971). Bebekler ve Anneleri. İstanbul: Metis Yayınları.

Masterson, J. F. (2005). Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları. İstanbul: Litera Yayıncılık.

Özlem Serpen
Özlem Serpen
Özlem Serpen, klinik psikolog ve yazar olarak bireyler, çiftler ve ailelerle psikanalitik psikoterapi alanında çalışmaktadır. Psikoloji ve klinik psikoloji alanlarında eğitim aldıktan sonra, psikanalitik terapi ve kendilik psikolojisi üzerine uzmanlaşmıştır. Masterson yaklaşımlı psikanalitik psikoterapi uygulayan Serpen, akademik ve mesleki gelişimini çeşitli eğitimler ve süpervizyonlarla desteklemiştir. Çeşitli dergilerde ve platformlarda yazıları yayımlanan Serpen, halen kurucusu olduğu danışmanlık merkezinde çalışmalarına devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar