Çocuk yaşta ailesini kaybedip karanlığa düşmüş bir çocuğun, yaşadığı olayların etkisiyle yıllar sonra maskeli bir intikam savaşçısına dönüşmesi aslında onun ne kadar büyük bir trajediye maruz kaldığını göstermektedir. Bruce Wayne’in hayat hikâyesi sadece bir kahramanlık öyküsü değil, aynı zamanda psikolojik travmanın ve savunma mekanizmalarının yarattığı kimlik çatışmasının trajik bir şekilde dışa vurumudur.
Travmanın İlk İzleri: Çocukluk Kaybının Psikolojik Yansımaları
Bruce Wayne daha çok küçük yaşlardayken anne ve babasını kaybeder. Bu kayıp onun intikam alma hırsını ve suça karşı savaşma motivasyonunu tetikler ve alter egosu Batman’e dönüşür. Batman, Bruce’un travmatize olmuş nevrotik kişiliğinin adeta bir yansımasıdır. Son derece katı, radikal ve ahlak kurallarını benimseyen bir yapıya sahiptir (Jeong, Lee, Kim, & Lee, 2020). Fakat bu kararlılık ve disiplinin görünmeyen tarafında, Bruce’un kontrol etme arzusunu yeniden kazanma ve çevresindeki olaylara karşı sürekli tetikte olma durumu vardır.
Bruce, geçmişte yaşadığı kaybın yarattığı korku ve acı duygusuyla baş edebilmek için kendine bir görev edinir: Gotham’ı korumak. Bu görev neticesinde yaşadığı travmatik olayların etkisini daha çok hissetmeye başlar. Bundan dolayı kimlik yapısı tehlikeye girer.
Travmatik olayların yaşanmasının ardından görülebilecek belirtiler Bruce’un davranışlarında açıkça gözlemlenebilmektedir. Yaşadığı uyku sorunları, sürekli tetikte olma, suçluluk duyguları, yoğun endişe ve korku gibi birçok duygudurumuyla adeta bir savaş halindedir. Bruce, tüm yaşadığı problemlerin altında normal bir yaşam sürmekle Batman kimliğini sürdürmek konusunda kendini arafta hisseder. Bruce için Batman kimliği onu yaşadığı travmaların etkisinden çıkartan bir kurtarıcı gibidir. Bu bağlamda Bruce Wayne, çocukluk döneminde yaşadığı acı verici kaybın izlerini, kendi oluşturduğu başka bir kimlik aracılığıyla bastırmaya ve kontrol altında tutmaya çalışır (Williams, 2012).
Kimlik İnşasında Travma: Batman’in Doğuşu
Kohut’un benlik (self) kavramını öne çıkarmasından bu zamana dek çocukluk travmalarının bireylerin kişilik yapılarına etkisinin olduğu oldukça önemsenmiştir. Travma, kişilerde parçalanmış ve hassas bir kişilik yapısının ortaya çıkmasına neden olur. Bu etkileri içselleştiren birey, duygu düzenlemelerini yeterince iyi yönetemez, benlik algısını olduğundan eksik bir şekilde hissetmeye başlar, bilinçdışında yatan fantezilerini kontrol etme noktasında zorlanır. Bu gibi faktörlerin etki etmesiyle de insan ilişkilerinde problemler yaşar.
Bruce Wayne, tam da bu faktörlerin ortasında varlığını sürdüren birisi haline gelir. Çocukluğundan itibaren korkularından ve suçluluk duygusundan kaçmak için kendi benliğini reddeder. Utanç ve boşlukta olma duygusu hisseder. Yaşadığı travmaların kalıcı etkileri, bastırdığı öfkesini, adalete olan takıntısını ve korkularını suçlulara karşı yönlendirme isteğinin temelini oluşturur.
Bruce Wayne’nin yaşadığı erken ebeveyn kaybı onun benlik bütünlüğünü derinden sarsar. Bu travmatik türdeki kayıplar kişilerde “bölme” (splitting) olarak adlandırılan bir savunma mekanizmasının gelişmesine sebebiyet verebilir. Bölme, bireyin kendisini ve etrafındakileri iyi-kötü, tamam-tamamlanmamış şekilde kategorize ederek dünyayı yönetilebilir hale getirme çabasıdır. Bu çaba Bruce’un hayatının merkezinde oldukça belirgindir. Kendince iyiyi temsil eden çocukluk anıları ile karanlık, keskin ve son derece net sınırlarla birbirinden kopmuştur. Bunun sonucunda asıl benliğini yerine ideal benliği olan Batman’i tercih eder (Jeong, Lee, Kim, & Lee, 2020).
Maskenin Ağırlığı: Patolojik Yapının İzleri
Batman kimliği Bruce’un varoluşsal sürecinde iki temel faktörle ortaya çıkar: İdealize edilmiş kahraman kimliği ve travmaya karşı geliştirilen tepkisel davranışlar. Batman, Bruce’un var olan travmatik süreçlerinin kişiselleştirilerek bir kahraman yapısına dönüştürülmüş halidir. Bu kimlik onu hem kendi geçmişindeki zayıflık hissinden hem de adalete olan arzusunu gerçek hayata yansıtmasına yardımcı olur.
Ancak bu persona zamanla Bruce’un duygusal yapısını gerçeklikten koparmaya başlar. Duygusal bağ kurmakta zorlanır, sosyal izolasyona başvurarak kendini insanlardan soyutlar ve kendi kişisel ihtiyaçlarından daha çok başkalarının isteklerini göz önünde bulundurur. Bütün bu süreçler aslında onun kişisel benliğinin yaşadığı dengesizliğinin bir kanıtıdır. S. Taylor Williams’a (2012) göre bu tür durumlar, bastırılmış travmanın yarattığı dengesizliğin, bireyin davranış örüntülerine ve tutumlarına nasıl yön verdiğini gösteren durumlardır. Batman kimliği başlarda Bruce için güvenli bir sığınak görevi görmüş olsa da zaman içerisinde nevrotik temelli, radikal ve katı bir kişilik yapısının bütünleşmiş haline dönüşür.
Travmanın Gölgesinde Yaşamak
Ailesinin kaybıyla oluşan duygusal kırılganlık, Bruce’u zaman geçtikçe çoğunlukla radikal fikirler alan, sert ve katı birine dönüştürmüştür. Batman kimliği, suçla mücadelesinde onun içsel çatışmalarının ve travmalarının bir figürü olarak doğmuştur. Ancak bu kimlik onu var olduğu benliğinden bambaşka bir yere doğru sürüklemiştir. Yaşadığı travmatik olayları bastırarak, onları yeni rol kalıplarına sokması onu daha yalnız bir kişi haline getirir.
Bu nedenle Bruce Wayne örneği, psikolojik travmaların sadece geçmişe değil, bireylerin kimlik yapılarına, insan ilişkilerine ve hayat rutinlerine etki edebileceğini açıkça göstermektedir.
KAYNAKÇA
Jeong, J. Y., Lee, K. J., Kim, H., & Lee, J.-S. (2020). Batman, trauma and the self: The hidden narcissism caused by severe trauma. Psychoanalysis, 31(2). https://doi.org/10.18529/psychoanal.2020.31.2.23
Özgen, F., & Aydın, H. (1999). Travma sonrası stres bozukluğu. Klinik Psikiyatri, 1(1).
Williams, S. T. (2012). “Holy PTSD, Batman!”: An analysis of the psychiatric symptoms of Bruce Wayne. Academic Psychiatry, 36(3).