Günümüzde psikolojik destek almak, geçmişe kıyasla daha yaygın ve erişilebilir hale gelse de, terapiye yönelik önyargılar hâlâ birçok bireyin profesyonel yardım aramasının önünde engel olarak duruyor. Bu önyargılar, kültürel kalıplar, yanlış bilgilendirme ve toplumsal etiketlemelerle besleniyor. Oysa psikoterapi, yalnızca “sorun yaşayan” kişilere değil, yaşam kalitesini artırmak isteyen herkese hitap eden bir süreçtir.
“Terapi Deliler İçindir” Yanılgısı
Toplumda sıkça karşılaşılan yanlış inanışlardan biri, terapiye yalnızca “akıl sağlığı bozuk” kişilerin ihtiyaç duyduğudur. Bu düşünce, hem ruh sağlığının yalnızca hastalık durumuyla ilişkilendirilmesine hem de psikolojik destek aramanın zayıflık olarak görülmesine yol açar. Oysa terapi, yalnızca depresyon, anksiyete veya travma gibi durumlarda değil; stres yönetimi, kişisel gelişim, ilişki sorunları ve karar alma süreçlerinde de bireylere destek olur.
Kültürel ve Ailevi Etkiler
Özellikle geleneksel toplumlarda, duygusal sorunlar hakkında konuşmak çoğu zaman ayıp veya gereksiz görülür. “Aile içinde çözülür” anlayışı, bireylerin duygularını bastırmasına ve profesyonel yardım aramaktan kaçınmasına neden olur. Ayrıca bazı aileler, terapiye gitmeyi “başkalarına ayıp olur” veya “evin sırları ortaya çıkar” düşüncesiyle engelleyebilir. Bu yaklaşım, hem bireysel iyileşme sürecini hem de nesiller arası sağlıklı iletişimi olumsuz etkiler.
Yanlış Bilgilendirme ve Medya Etkisi
Diziler, filmler ve sosyal medyada terapi sürecinin yanlış ya da abartılı şekilde yansıtılması, önyargıların güçlenmesine neden olur. Bazı yapımlarda terapistler “her şeyi çözen sihirli kişiler” gibi sunulurken, bazılarında ise danışanlarını manipüle eden figürler olarak resmedilir. Bu çarpık temsiller, terapiye yönelik beklentileri gerçeklikten uzaklaştırır.
“Terapi Pahalı ve Gereksiz” Algısı
Ekonomik faktörler terapiye erişimde gerçek bir engel olabilir; ancak bu durum genellikle “terapiye para vermek boşa harcamadır” düşüncesiyle birleşir. İnsanlar, ruhsal iyilik halini maddi öncelikler arasında son sıralara koyar. Oysa psikoterapi, bireyin yaşam kalitesini, iş verimliliğini ve ilişkilerindeki sağlıklı bağları güçlendiren uzun vadeli bir yatırımdır.
Damgalanma Korkusu
Pek çok kişi, terapiye gittiğinin bilinmesinden çekinir. “Elalem ne der” kültürü, bireyin iyileşme sürecini başlatma cesaretini kırar. Damgalanma korkusu, özellikle küçük yerleşim yerlerinde veya kapalı topluluklarda daha belirgindir. Bu korku, gizlilik esasına dayalı terapi süreci hakkında doğru bilgilendirme yapılmamasıyla daha da güçlenir.
Önyargıları Aşmanın Yolları
Önyargıların kırılması, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bilinçlenmeyle mümkündür.
-
Eğitim ve farkındalık çalışmaları: Okullarda, iş yerlerinde ve medya aracılığıyla ruh sağlığının önemine dair doğru bilgiler verilmesi gerekir.
-
Rol modeller: Toplumda tanınan kişilerin terapi deneyimlerini açıkça paylaşmaları, önyargıların azalmasına katkı sağlar.
-
Ulaşılabilirlik: Online terapi, düşük maliyetli seanslar ve devlet destekli ruh sağlığı hizmetleri, terapiyi herkes için erişilebilir kılar.
Sonuç
Terapiye yönelik önyargılar, bireylerin yaşam kalitesini yükseltecek bir adımı atmaktan alıkoyar. Bu önyargılarla yüzleşmek, hem kişisel hem de toplumsal iyilik hali için kritik öneme sahiptir. Ruh sağlığı, beden sağlığı kadar önemlidir; tıpkı fiziksel ağrılarımız için doktora gittiğimiz gibi, duygusal ve zihinsel zorluklarımız için de profesyonel yardım almaktan çekinmemeliyiz.
Kaynakça
-
American Psychological Association. (2023). Understanding psychotherapy and how it works. https://www.apa.org
-
Corrigan, P. W., Druss, B. G., & Perlick, D. A. (2014). The impact of mental illness stigma on seeking and participating in mental health care. Psychological Science in the Public Interest, 15(2), 37–70.
-
Vogel, D. L., Wester, S. R., & Larson, L. M. (2007). Avoidance of counseling: Psychological factors that inhibit seeking help. Journal of Counseling & Development, 85(4), 410–422.