Cuma, Ağustos 8, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sosyal Bilişsel Yaklaşımla Toplumsal Algı ve Yargıların Psikolojik Temelleri

Sosyal dünyada gerçekleşen her olay yalnızca dış gerçeklikten ibaret değildir; aynı zamanda bu olayların bir birey tarafından nasıl algılandığı ve değerlendirildiğiyle de ilgilidir. Sosyal bilişsel yaklaşım, insanın duyular yoluyla dışarıdan edindiği bilgileri zihninde gruplandırarak kaydettiğini ve daha sonra bu bilgileri yorumlayarak davranış sergilediğini savunmaktadır (Göktaş, 2018). İnsan zihni, yaşanan sosyal olayları anlamlandırmak için çoğunlukla hızlı ve önyargılı yollara başvurur. Tam da bu noktada sosyal bilişsel yaklaşım, insanların olayları anlamlandırma sürecinde ne gibi zihinsel kalıplar ve kestirme yollar kullandığını inceler. Bu makalenin devamında sosyal bilişsel yaklaşımın temelinde yer alan örtük kişilik kuramı, şemalar, temel atıf hatası (temel ilişkilendirme hatası), adil dünya inancı gibi kavramların detaylarına değinilecektir.

Neden Davranışlara Sebep Ararız?

İnsan beyni, başkalarının davranışlarını anlamaya ve değerlendirmeye eğilimlidir. Başkaları hakkında algı oluşturmak, sosyal dünyayı ve insanları tahmin edilebilir kılmaktadır. Sosyal dünyanın tahmin edilebilir olması ve insanların ne şekilde davranacağını algılayabilmek, insanda bir tür kontrol duygusu yaratır. İnsanların kontrol duygusuna ve belirsizliği ortadan kaldıracak yargılara sahip olması kişide rahatlama ve güvende hissetme duygularını doğurur. Örtük kişilik kuramına göre insanlar, yeni bir kişi ile tanıştıklarında tek bir kişilik özelliğinden yola çıkarak tüm karakteri tahmin etme eğilimi göstermektedir.

Örneğin bir siyasetçi ile karşılaşıldığında o kişiyi idealleri olan, liyakat sahibi, hitabeti güçlü biri olarak değerlendirme olasılığımız yüksektir. Halbuki gerçekte bu siyasetçi düşünülen özelliklerin hiçbirine sahip olmayabilir. Tek bir kişilik özelliğinden yola çıkarak kişinin karakterine özellikler atfetmek, zihinde yer alan şemalar yoluyla gerçekleşmektedir. Şemalar, bir olay veya durum esnasında eksik bulunan bilgileri doldurmak için otomatik olarak kullanılan zihinsel bilgi yapılarıdır. İnsanların örtük kişilik şemaları kullanmasının nedeni, karşısındaki kişinin olası davranışlarını tahmin edilebilir kılmaktır.

İnsanların davranışlarının nedenlerini anlamaya çalışırken kullanılan bir diğer yöntem ise içsel ve dışsal atıflardır. Temel atıf (yükleme) teorisine göre insanların davranışlarına neden aramak ve bu yönde hareket etmek kişinin hayatta kalma şansını artırmaktadır. Teoriye göre herhangi bir işte başarısız olan bir insanın başarısızlığını karakterine atfetme (içsel atıf) eğilimindeyizdir. Başarısızlığın nedenini kişiliğe yüklemek, karşıdaki kişinin başka davranışlarını tahmin edilebilir kılmaktadır. Tam tersi bir durumda insanlar, kendi başarısızlıklarını dışsal nedenlere (dışsal atıf) bağlama eğilimindedir. Kişinin başarısızlığını dışsal nedenlere atfetmesi, daha az zihinsel efor gerektirdiğinden ve rahatlama hissi sağladığından kişi hem içsel çatışmadan kaçınmış olur hem de kendini sosyal açıdan daha olumlu algılar.

Bu durumda insanlar, başarılarını kişisel özelliklerine, başkalarının başarılarını ise şansa ya da dışsal nedenlere bağlama eğilimindedir. Aynı şekilde başarısızlıklarını dışsal, başkalarının başarısızlıklarını ise içsel nedenlerle açıklarlar. Temel atıf hatası olarak nitelendirilen bu durumun ortaya çıkmasının sebebi, zihinsel olarak daha az enerji harcamak, bilgi eksikliklerini gidererek bilişsel tutarlılık ve zihinsel rahatlama sağlamaktır.

Adil Dünya İnancı Nedir ve Neden Tehlikelidir?

Lerner tarafından ortaya atılan adil dünya inancı kuramına göre insanlar, iyilerin ödüllendirildiği, kötülerin ise cezalandırıldığı bir dünyanın varlığına inanma ihtiyacı duymaktadır. Lerner bu inancın bir yanılsamadan ibaret olduğunu ancak kişinin sosyal dünyayı adil, tahmin edilebilir ve kontrol edilebilir görmesi açısından önemli olduğunu savunmaktadır (Akgün, 2019). Böylece insanlar kendilerini güvende hissederler ve gelecek yaşantıları için daha az endişe duyarlar.

Adil dünya inancı her ne kadar bilişsel tutarlılık sağlasa da, kurbanı suçlama, empati kaybına ve olumsuz toplumsal yargılara zemin hazırlamaktadır. Örneğin, kadınlara yönelik toplumsal cinsiyete dayalı saldırı ve istismar durumlarında sıklıkla duyulan “Gece o saatte dışarıda ne işi vardı?” ya da “O kıyafetle sokağa çıkarsa olacağı bu” gibi ifadeler, aslında bireylerin adil dünya inancını koruma çabasının birer yansımasıdır. Bu gibi ifadeler ile direkt olarak mağdurun davranışları sorgulanır çünkü mağdurun başına gelen olay rastlantısal veya failin suçuysa bu olay herkesin başına gelebilir demektir.

İnsanlar, güvende hissetmek ve böyle bir olayın kendi başlarına gelmeyeceğine inanmak için mağduru suçlayarak adil dünya inancını sürdürmeye çalışırlar. Böylece sosyal adaletsizlik ve şiddet karşısında gerçeklik göz ardı edilir ve mağdur durumda olan kişi tekrar mağdur edilir. Adil dünya inancı, toplumsal yargılar açısından zararlara yol açtığı gibi mağdurların değersizleştirilmesine, hor görülmesine ve damgalanmasına neden olmaktadır. Mağdurlar, yaşadıkları olayın yarattığı acıların ötesinde; suçlanma ve sosyal damgalanma nedeniyle ikincil psikolojik travmalarla karşı karşıya kalırlar. Böylelikle adaletsizlik ve toplumsal duyarsızlaşma katlanarak artar.

Gerçek Mi Yorum Mu?

Toplumsal olaylar karşısında ortaya çıkan tepkiler, çoğunlukla olayın gerçekliğinden çok bireylerin zihinsel ve bilişsel yorumlarından doğar. İnsanlar; sosyal durumları anlamlandırmak için zihinsel kısa yollara, az enerji gerektiren zihinsel süreçlere başvurmaktadır. Özellikle adil dünya inancı ve temel atıf hatası gibi otomatik gerçekleşen zihinsel eğilimler, insanları bilinçsizce mağduru suçlamaya, toplumsal eşitsizlikleri meşrulaştırmaya ve adaletsizlik karşısında duyarsızlaşmaya itmektedir. Bunlara benzer zihinsel eğilimleri fark etmek ve bilinçli düşünceleri güçlendirmek bireysel farkındalığı artıracaktır.

Bireysel farkındalığın artması, aynı zamanda toplumsal düzeyde empatiyi, eleştirel düşünmeyi ve adalet duygusunu güçlendirme potansiyeli taşımaktadır. Gerçekliği zihinsel yorumlardan ayırmak ve bilinçli farkındalıkla hareket etmek, toplumsal olaylara bütüncül bakabilmeyi ve zihinsel körlüklerin önüne geçilmesini sağlayacaktır. Bu tür psikolojik kuramlar, toplumsal algının nasıl şekillendiğini ve bu süreçte bireylerin ne tür bilişsel hatalara düştüğünü açıklamak açısından büyük önem taşımaktadır.

Kaynaklar

Akgün, S. (2019). Adil dünya inancı ve toplumsal sonuçları. OPUS International Journal of Society Researches, 14(20), 2227-2247. https://doi.org/10.26466/opus.610173
Göktaş, B. (2018). Sosyal biliş teorisi ve pazarlama disiplininde kullanımına dair örnekler. Finans Ekonomi ve Sosyal Araştırmalar Dergisi, 3(1), 359-381.

Dilber Hussein
Dilber Hussein
Dilber Husseın, 3.sınıf psikoloji öğrencisidir. Nöropsikoloji başta olmak üzere bilişsel psikoloji ve sosyal psikoloji alanlarında yazılar yazan Husseın, psikoloji alanında edindiği bilgileri okuyucuyla buluşturmayı hedeflemektedir. Psikoloji alanına ilgi duyan bireyler için sade ve anlaşılır bir dille anlatımlar yapmayı ve okuyucunun kendisine dair farkındalıklar kazanmasına yardımcı olmayı amaç edinmektedir. Yazılarında teorik bilgileri yaşamın içinden örneklerle birleştirerek, psikolojinin herkes için ulaşılabilir ve anlamlı bir alan olduğunu göstermeye çalışmaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar