Travma, stres, yas, dışlanma gibi hayatın içerisinden olan bu zorluklara her insanın yaklaşım şekli oldukça farklıdır değil mi? Kimi insan, bu durumları içerisinden çıkılamaz bir hal gibi algılarken ve paramparça olmuş bir şekilde o girdabın içerisinden çıkamazken kimi insan yaşadığı zorlukları göğüsleyerek yoluna hiçbir şey olmamış gibi devam edebilir. Hatta kimileri, bu acılardan doğan bir karanlıkla bütünleşerek öldürmeye başlar. Peki gerçekten bir insan bu kadar kırılmışken aynı zamanda güçlü olabilir mi? Seri katiller neden yıkılmaz gibi görünür?
Bir insan sayısız kere cinayet işleyip ardından kahve içmeye devam edebilir mi? Bu soruya birçok kişi ‘Hayır’ cevabını verirken, tarihteki sayısız bilinen seri katillerin cevabı korkutucu bir şekilde ‘Evet’ şeklindedir. Üstelik yalnızca öldürmekle kalmazlar, aynı zamanda bunu planlayarak, tekrar ederek, yakalanana kadar soğukkanlı bir şekilde devam ettirirler. Toplum tarafından algılanan kısım bu durumun acımasızlığı, duygusal donukluk ve seri katillerin güçlü bir psikolojiye sahip olduğu yönündedir. Fakat bu gerçekten psikolojik dayanıklılık mıdır, yoksa başka bir deyişle farklı bir zihinsel bozulmanın sonucu mudur? Bu yazı, seri katillerin psikolojik dayanıklılık kavramı üzerinde duracaktır. Öncelikle psikolojik dayanıklılık nedir, bunu inceleyecek, ardından seri katillerin yüzeyde güçlüymüş gibi görünen bu yapılarının arkasındaki psikolojik dinamiklerini ele alacağız.
Gerçek Psikolojik Dayanıklılık Ne Demek?
Psikolojik dayanıklılık, bireyin yaşamında karşılaştığı travma, stres, kayıp ya da zorluklara rağmen işlevselliğini sürdürebilme, uyum sağlayabilme ve yeniden toparlanabilme kapasitesidir (Masten, 2001). Bu kavram, pozitif psikolojinin en temel taşlarından biri olmakla birlikte, sağlıklı bireylerde empati, duygusal farkındalık, sosyal destek ve özdenetim ile bağdaştırılır.
Dayanıklı bireyler, yaşadığı zorluklarla baş edebilmek için yapıcı stratejiler geliştirir, duygularını yok saymak veya bastırmak yerine tanımaya ve düzenlemeye çalışır. Bu yönden ele alındığında psikolojik dayanıklılık, yalnızca yaşam içerisinde ‘çökmemek’ değil, duygusal olarak esnek kalabilmek demektir (Southwick & Charney, 2012).
Peki Ya Seri Katiller?
Seri katiller, ardışık olarak üç veya daha fazla cinayet işleyen, genellikle eylemlerinde kendilerine özgü bir tavıra sahip olan ve eylemlerini arka arkaya değil, belirli zaman aralıklarıyla yapan kişilerdir (FBI, 2005). Seri katillerin pek çoğunun hayat hikayesi incelendiği zaman yoğun travmatik deneyimlerle dolu olduğu görülmektedir:
- Fiziksel, cinsel ya da duygusal istismar
- Anne ya da baba figüründen yoksun büyüme
- İhmal, dışlanma, bağlanma bozuklukları
Buna bir örnek verecek olursak, Aileen Wuornos küçük yaşta ailesi tarafından terk edilmiş, cinsel istismara maruz kalmış ve sokakta hayat mücadelesi vermeye çalışmıştır. Benzer şekilde, Henry Lee Lucas çocukluk çağında annesi tarafından psikolojik olarak istismar edilmiş ve sık sık şiddet görmüştür.
Bahsi geçen bu bireylerin hayata tutunabilmek ve yaşam mücadelelerini devam ettirebilmek uğruna geliştirmiş oldukları ‘duygusal zırh’, zaman içerisinde sağlıklı bir psikolojik dayanıklılık olmaktan çıkıp duygusal donukluk, empati eksikliği, hissizlik ve şiddeti normalleştirme gibi patolojik oluşumlara evrilmiştir (Meloy, 2000).
Soğukkanlılığın Altındaki Bozukluklar
Pek çok seri katilin geçmişine baktığımızda, onları sıradan suçlulardan ayıran şey sadece işledikleri suçlar değil; aynı zamanda empati kuramamaları, pişmanlık duymamaları ve insanlarla sağlıklı ilişkiler geliştirememeleridir. Bu özellikler, genellikle antisosyal ya da psikopatik eğilimlerle ilişkilendirilir. Dr. Robert D. Hare, 1991 yılında geliştirmiş olduğu Psikopati Kontrol Listesi’nde, psikopat bireylerin özelliklerini şu şekilde tanımlamıştır:
- Yüzeysel cazibe
- Empati eksikliği
- Suçluluk duygusunun olmayışı
- Manipülasyon
- Duygusal donukluk
Bu bireyler dışarıdan bakıldığında sakin, soğukkanlı ve kontrollü görünmelerine karşın sahip oldukları bu özellikler, onların duygulara karşı geliştirdiği bir savunma zırhının sonucudur. Aslında duygularını hissetmedikleri için çözüme gidemiyor ve herhangi bir şeyle bağ kuramadıkları için üzgün hissetmiyorlar. Bu noktada ‘psikolojik dayanıklılık’ denilen kavram sorgulanmaya başlanır.
Duyarsızlık Psikolojik Dayanıklılık Mıdır?
Toplumda çok sık gözlemlenen, doğru sanılan yanlışlardan bir tanesi, duygusal donukluk kavramını güçlü olmak ile karıştırmaktır. Oysa bir insanı dayanıklı olarak tanımlayabilmek için o kişinin zorluklar karşısında duygularından tamamen kopması ve hissizleşmesi yerine o duyguların içerisinden geçerek ve hissederek ayakta kalabilmesi gerekir. Seri katillerin büyük çoğunluğu, acı gibi duyguları içselleştirmeden yok sayarak hayatlarına devam ederler. Tüm bunlardan dolayı, bu bireylerde görülen ‘çökmeme’ hali, sağlıklı psikolojik dayanıklılıktan çok, patolojik bir bastırmanın ürünü olarak karşımıza çıkar (Schlesinger, 2004).
Vaka Örnekleriyle Derinleşelim
Ted Bundy
Dışarıdan bakıldığında eğitimli, karizmatik ve toplumla uyumlu görünen biriydi. Ancak bu görüntünün ardında derin bir kimlik çatışması yatıyordu. Çocukluğunda biyolojik ailesiyle ilgili gerçekleri uzun süre bilmeden büyümüş olması, kendilik algısında ciddi çatlaklara yol açtı. Bu çatlaklar zamanla onu, kendine hayran ama başkalarıyla bağ kuramayan bir yapıya dönüştürdü. Sahip olduğu bu narsistik yapı hem kurbanlarını seçiş şeklini hem de pişmanlık duymayışını besleyen temel unsurlardan biriydi.
Jeffrey Dahmer
Alkol bağımlılığı, yalnızlık, terk edilme korkusu ve değersizlik gibi duygular onun psikolojisini derinden etkiledi. Kurbanlarıyla kurduğu çarpık ilişkiler, aslında onlarla “kalıcı” bir bağ kurma çabasıydı. Onları öldürdükten sonra bile yanlarında kalmak istemesi, bir insanla sağlıklı şekilde bağ kuramamanın çarpıtılmış bir sonucuydu. Duygusal bir boşluğu doldurma girişimi, zamanla şiddetle şekillenen bir ritüele dönüştü.
Verilen bu örnekler, seri katillerin sahip oldukları psikolojik dayanıklılıktan çok, bastırılmış travmanın kendini şiddet yoluyla dışa vurumunu ve bunun beraberinde bir zihinsel çöküşü yansıtır.
Sonuç: Gerçek Güç Mü, Yoksa Duygusal Donukluk Maskesinin Arkası mı?
Seri katillerin psikolojik yapısı, onları dayanıklı olmaktan çok, duygusal olarak devre dışı kalmış bireyler haline getirmiştir. Yaşanılan travmalar sonucunda yıkılmadan ilerlemek ve hayata devam edebilmek ile, travmayı hiç yaşamamış ve hissetmemiş gibi davranmak arasında çok büyük bir fark vardır. Ortaya çıkan bu fark, psikolojik dayanıklılığın etik sınırları açısından da kritik bir önem teşkil etmektedir.
Gerçek psikolojik dayanıklılık; zorluklar ve kayıplar karşısında insan olarak kalabilmek, insani duyguları yitirmeden yaşayabilmek, hissetmekten korkmamak ve yeniden bağ kurabilmekten geçer. Seri katiller ise çoğu zaman içsel ve sessiz bir çürüme yaşayarak geride yalnızca dehşet bırakırlar.
“İnsani duygularla kalabilmek en büyük direniştir.”
Kaynakça
- Masten, A. S. (2001). Ordinary magic: Resilience processes in development. American Psychologist, 56(3), 227–238.
- Southwick, S. M., & Charney, D. S. (2012). Resilience: The science of mastering life’s greatest challenges. Cambridge University Press.
- FBI. (2005). Serial murder: Multi-disciplinary perspectives for investigators. Behavioral Analysis Unit, National Center for the Analysis of Violent Crime.
- Meloy, J. R. (2000). The psychopathic mind: Origins, dynamics, and treatment. Jason Aronson.
- Hare, R. D. (1991). The Hare Psychopathy Checklist-Revised. Multi-Health Systems.
- Schlesinger, L. B. (2004). Serial offenders: Current thought, recent findings. CRC Press.