Pazartesi, Kasım 3, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Sessiz Bir İşgal: Zihnimdeki Uğultular Kime Ait, Bana mı Yoksa Onlara mı?

Kimin Düşüncesiyle Düşünüyorsun?

Merhaba “sevgili sen”.
Öyle düşündüm ki sana “okuyucu” demek aramızdaki mesafeyi artırıyor. O yüzden, sen de kabul edersen, sana “sevgili sen” olarak hitap etmek isterim.

Sonbahar ve bize hatırlattığı pek çok anı hakkında konuşmuştuk seninle. Akla gelen onlarca anı ve düşünceler arasında boğulurken aklıma yeni bir soru işareti geldi: Zihnimde beliren bu düşüncelerin hepsi bana mı ait?

Bazen bir sabah uyanırsın ve bir düşünce belirir zihninde. Öylesine tanıdık, öylesine sendenmiş gibi…
“Evet ya, ben böyleyim, böyle düşünüyorum.” dersin, hiç sorgulamadan.
Ama o “ben”i kim inşa etti? Sen mi, yoksa senden önce konuşan binlerce ses mi?

Belki çocukken biri sana, “başarılı olmalısın” dedi ve sen, o günden beri dinlenmeyi tembellik, nefes alıp sakinleşmeyi zayıflık sandın.
Belki annen, “fazla belli etme duygularını, yoksa kıymetin kalmaz” dedi ya da “sen kadınsın, az konuşacaksın” diye tembihledi; sen o günden beri duygularını göstermekten, kendini anlatmaktan çekiniyorsun.
Belki öğretmenin “kadın dediğin ağırbaşlı olur” demişti ve sen, susmanın olgunluk olduğunu zannettin.

Toplum, sana kadın olmanın sessizlik, sabır ve ölçülülük demek olduğunu öğretti.
Romantik ilişkilerde bile, bir adım geride durmanın zarafet olduğunu sandın.
Sevilmenin koşulu olarak “fazla olmamayı” öğrendin ve belki farkında bile olmadan, kendi isteklerinden çok, karşı tarafın sınırlarını gözetmeye başladın.
Senin sınırların ve isteklerin ise yavaşça yok oldu. Artık bir gölge haline geldin.

Eğer sen gölge olursan, işgal edildin demektir.
Sessiz bir işgal… Başkalarının sözleri, senin düşüncelerin gibi yaşamaya başlar zihninde ve gitgide büyürler.
Sen ise kendi iç sesini onlardan ayırt edemezsin artık.
Ve fark etmeden, kendi sesini o kalabalığın arasında duyamaz hale gelir, yavaşça kaybedersin.

Bir gün ansızın, içinden bir ses fısıldar:
“Bu düşünce gerçekten bana mı ait, yoksa bir başkasının uğultusu mu?”

Zihnindeki Uğultulara Psikolojik Bakış

Psikolojide, diğerlerinin uğultularını zihninde yaşatmaya içselleştirme denir.
İnsan, çevresinden gelen değerleri ve yargıları farkında olmadan kendi kimliğinin bir parçası haline getirir.
Bu, gelişimsel olarak kaçınılmaz bir süreçtir; ancak asıl sorun, bu değerlerin sorgulanmadan “benim” sanılmasıyla başlar.

O zaman sen, neye inandığını değil; neye inanman gerektiğini düşünmeye başlarsın.

Psikanalist Donald Winnicott, bu durumu “sahte benlik” kavramıyla açıklar.
Sahte benlik, çevrenin beklentilerini karşılamak için yaratılan bir maskedir.
Gerçek benlik ise derinlerde kalır, çünkü dış dünyanın onayı çoğu zaman sessizlikle gelir.

Kadınlar bu maskeyi çoğu kez romantik ilişkilerde takar: Fedakâr, anlayışlı, sabırlı… ama çoğu zaman kendi sesini bastırmış.
Toplumun “doğru kadın” tanımıyla var olmaya çalışırken, kendi “gerçek benlik”leri yavaşça görünmez olur.

Sosyal psikolojide uyum kavramı da bu sürecin toplumsal boyutunu açıklar.
Solomon Asch’in deneyleri, bireylerin grup baskısı altında yanlış bir fikre katıldıklarını gösterir.
İnsan, çoğunluğa uymayı doğruyu aramaktan daha güvenli bulur.

Sen de bazen bunu yaparsın, sessiz kalırsın; çünkü “fazla” olmaktan korkarsın.
Böylece toplumsal onay, içsel özgürlüğün yerini alır.

Birçok kadın, romantik ilişkilerde duygusal emeğini “doğal görev” gibi görür.
Ama bunun kendi isteği mi yoksa öğretilmiş bir rol mü olduğunu çoğu zaman ayırt edemez.
Zihin, bu rolü içselleştirir; “ben böyleyim” cümlesi, bir süre sonra “ben böyle olmalıyım”a dönüşür.

İşte tam burada, özgünlük ve uyum arasındaki ince çizgi kaybolur.
Gerçek benlik, maskelerin altında nefes almaya çalışır.
Ama bazen yıllar boyunca o sesi hiç duymadan yaşarsın; çünkü sessizlik, huzurla karıştırılır.
Oysa bu sessizlik, aslında bastırılmış bir varoluş çabasıdır.

Uğultunun Asıl Sahibini Bul

Kendine ait olmayan düşüncelerle yaşamak, insan ruhunda görünmez bir yorgunluk yaratır.
Bu yorgunluk, çoğu zaman “neden böyle hissediyorum” diye açıklayamadığın o soru işaretinde saklıdır.

Zihinsel özgürlük, bu boşluğu fark etmeye cesaret etmekle başlar.
Bir düşünce aklına geldiğinde, bir an dur ve kendine sor:
“Bu gerçekten benim düşüncem mi, yoksa bana öğretilmiş bir şey mi?”

Bu küçük duraklama, nefes almanın ve farkındalığın eşiğidir.
Başkalarının sesleri yavaşça azalır ve sen kendi sesini duymaya başlarsın.

Belki o ses zayıf, kararsız ve yeni doğmuştur… hatta belki fısıltı gibidir.
Ama o, sana aittir — ve her duyulduğunda güçlenir, berraklaşır, kök salar.

Asıl sen, başkalarının sesini susturmakla değil, hangi sesin sana ait olmadığını anlamakla ortaya çıkar.
Kendini bulmak, seni toplumdan uzaklaştırmaz; aksine, ruhunun keşfini sağlar.

Çünkü başkalarının fikirlerinden özgürleştiğinde, ilk kez gerçekten “sen” olursun.
Ve o an geldiğinde “sevgili sen”, sessiz işgal sona erer.

Zihnindeki uğultular diner ve geriye ruhunu dinginleştiren, onu dansa kaldıran bir melodi kalır: Senin sesin.

“Sevgili sen”, bir an bile olsa kendine ve zihnindeki asıl melodiye izin ver.
Bırak ruhun uğultular içinde kaybolmak yerine, senin melodilerinle ahenkle dans etsin.

Dürdane Karlı
Dürdane Karlı
5 Şubat 2002 yılında Adıyaman’da doğdum. Ankara’da yaşıyorum. Lisans eğitimimi Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Psikoloji Bölümünden onur derecesiyle tamamladım. Alana dair eğitimlerimi almaya devam ediyorum. Ankara Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Otizm Uygulama ve Araştırma Merkezinde, 2023 Haziran tarihli gerçekleştirdiğim staj sürecinde; psikolojik testler ve WAIS-R (zeka testi)’a katılma, anamnez alınırken gözlem yapma, katkı gösterme imkânı buldum. Ayrıca Gençlik ve Spor Bakanlığına bağlı Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünde, 2023 Ulusal Staj Programı kapsamında stajımı tamamladım. Klinik Görüşme Teknikleri Uygulayıcı Eğitimimi, Uzman Klinik Psikolog Nurdan Ökten eğitimiyle tamamladım.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar