Psikoterapi, birçok alanda kullanılan bir kavram olsa da, Türk Dil Kurumu’na göre tedavi anlamına gelir. Terapi birçok insan için soyut bir kavram olmakla birlikte “dert anlatmak”, “birilerine içini dökmek”, “çok kötü durumda olan insanların gittiği bir yer” gibi tanımlamalar toplum genelinde yaygındır.
Öncelikle birçok terapi ekolü olmakla birlikte, hepsinin işleyişi birbirinden oldukça farklıdır. Tüm bu çabaların ortak noktası aslında karşındakini anlamak, yargılamadan dinlemek, duyguların açığa çıkması ve bireyin farklı perspektifleri görebilmesine alan açmaktır. Danışan için bazı şeyleri tekrar tekrar anlatabilmek, ağızdan çıkan kelimelerin dışarıda yankı bulması ve birinin onu anlamaya açık olması bile bir bakıma iyileştiricidir.
Bazı Terapi Ekolleri
Bilişsel Davranışçı Terapi, düşünme şeklimizin ve çeşitli çarpıtmalarımızın bizi kötü hissettirdiği ve dolayısıyla davranışlarımızı da şekillendirdiğini öne sürerken; Kabul ve Kararlılık Terapisi dediğimiz ekol, duyguları, düşünceleri ve duyumları kabullenmeyi, bazen geçip gitmelerine izin vermeyi ve aslında sorun olanın direnç olduğunu savunur.
Kabule geçilen birçok durum kişide sıkıntı olmaktan çıkacaktır. Elbette ki bunu değerlerimizle bağlantılı eylemlerle destekleyerek. Şema Terapi, çocukluk yaşantılarının günümüze yansıyan örüntülerini gözler önüne sermeye çalışır. Sahip olunan şemalar bugünkü yaşamımıza baktığımız gözlüklerdir.
Bu nedenle çocukluk yaşantılarını anlamak, oradaki kırılgan çocuğu ve ihtiyaçlarını keşfetmek duygu, düşünce ve davranışlarda değişime yol açar. Bu açıdan bakıldığında kim için hangi ekolün daha yararlı olabileceği tartışılabilir. Her ekol herkese uymayabilir. Bu nedenle bu konuda kendimizi keşfetmeye açık olmalıyız.
Son zamanlarda sıklıkla duyduğumuz “terapi gibi” benzetmesi birçok şey için kullanılmaktadır. Örneğin temizlik yapmak, arkadaşla yapılan sohbet veya bir aktivite. Oysaki terapi yalnızca rahatlamayı ifade etmez. Yıllardır belli düşünce ve davranış kalıplarına alışmış zihnimizin farklı bir yere evrilmesine, benliğimizin zayıf noktalarını görmeye, güçlü yönlerimizi takdir etmeye, bazen de ne kadar yorgun olduğumuzu anlamamıza yardımcı olur.
Duyguların Hayatımızdaki Yeri
Duygular gereklidir. Duyguları kötü-iyi diye sınıflandırıp acılardan, sıkıntıdan, kaygıdan belki öfkeden kaçmak iyi gibi gözükse de hepsi hissetmeye değerdir. Duygular dünya ve insanlarla olan ilişkimizde bize yön gösterirler. Biz ne hissettiğimizi bilirsek, ona göre hangi yoldan gideceğimiz noktasında fikir sahibi oluruz.
Bazen acının içinden geçmek, bazen kaygının tam ortasında durabilmek ve bazen de mutlu kısacık bir anı doyasıya içine çekmek çok kıymetlidir. Yaşamdaki genel hedeflerimizden ziyade iç dünyamıza daha yakından bakabilirsek, neyi neden seçmiş olduğumuzu ve neyi neden olduramadığımızı daha iyi anlarız.
Bu noktada bireylerin cesaretinin yetmediği veya kendilerine dönüp bakamadıkları anlarda, onu dinleyen bir terapistin varlığı bir ışık yakabilir. Elbette ki psikologlar da dahil kimse kimseyi değiştirme gücüne tam anlamıyla sahip değildir. Kişinin kendi hayatının belirleyicisi olduğunun farkına varması ve bu yolda çaba harcamaya gönüllü olması son derece elzemdir.
Bireysel Olarak Neler Yapılabilir?
Terapiye gidemeyen insanlar için de birçok kendine yardım kitabı olduğunu belirtmek gerekir. Örneğin “Hayatı Yeniden Keşfedin” Şema Terapi için iyi bir rehberdir. “İyi Hissetmek” adlı kitap ise düşünce çarpıtmalarının ruh halini nasıl etkileyip depresif semptomlara yol açtığına değinmektedir. Kendine yardım kitapları dışında videolar ve podcastler gibi çok fazla içerik bulunabilecek platformlar da mevcuttur.
Sonuç
İşin özüne baktığımızda, kişinin kendini anlamaya gönüllü olması, bu yolda sendelese de vazgeçmemesi, duygularını adlandırabilmesi çeşitli gelişmeler sağlayacaktır. İnsan yaşamı sürekli değişime ve gelişmeye açık olduğundan, her durum ve her koşulda yapılabilecek şeyler mutlaka mevcuttur.
Dört toplama kampından sağ çıkmış olan psikiyatrist ve aynı zamanda nöroloji profesörü olan Viktor Frankl “İnsanın Anlam Arayışı” adlı kitabında şöyle der:
“Hayatta çaresiz bir durumla, değiştiremeyeceğimiz bir kaderle karşı karşıya kalmakta da anlam bulunabileceğini hiç unutmamamız gerekir. Bu zamanlarda önemli olan kişisel bir trajediyi bir zafere, kötü bir vaziyeti bir kazanıma dönüştürmeye dair insana özgü potansiyele tanıklık etmektir.”
Hayatlarımızda karşılaştığımız koşullar elbette zorlayıcı olabilir. Çocukluk yaşantılarımız bizi belli seviyelerde farklı inanç sistemlerine itmiş ve çaresiz hissetmiş olabiliriz. Hatta bazen başka çıkış yolu olmadığını, sonsuza dek böyle gideceğini bile düşünebiliriz.
İnsan yaşadığı hayatın sorumluluğunu aldığı takdirde, gelişim ve değişim her zaman mümkündür. Beynimiz sürekli yeni yollar oluşturmaktadır. Nöroplastisite dediğimiz şey, yaşam boyu devam eden bir süreç olmakla birlikte her yeni durumla, bilgiyle, davranışlarla yeniden ve yeniden organize olmaktadır.
Tüm bu yapı içerisinde hayatlarımızı değiştirmeye ve anlamlı kılmaya çalışmak her zaman çok kıymetli ve büyüleyici bir deneyimdir.
Kaynakça
Turhan, B., & Özbay, Y. (2016). Erken çocukluk eğitimi ve nöroplastisite. Uluslararası Erken Çocukluk Eğitimi Çalışmaları Dergisi, 1(2), 54-63.
Türk Dil Kurumu. (2025). Güncel Türkçe Sözlük. https://sozluk.gov.tr
Frankl, V. E. (2009). Hayatın anlam arayışı (Ö. Yılmaz, Çev.). Okuyan Us Yayınları. (Orijinal eser 1946’da yayımlandı)