Pazar, Kasım 9, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Propaganda ve Suç: Gazze Örneğinde Psikolojik ve Akademik Bir İnceleme

Kitle psikolojisi, bireylerin tek başlarına göstermeyecekleri davranışları bir grup ya da topluluk içinde sergilemeye yatkın olduklarını vurgular. Gustave Le Bon’un klasik çalışmasında belirttiği üzere, bireyler bir kitlenin parçası olduklarında eleştirel düşünme kapasitelerini yitirir, duygularla hareket eder ve yönlendirmelere daha açık hale gelirler. Bu kırılgan yapı, özellikle propaganda mekanizmalarıyla birleştiğinde, kitlelerin suçları meşrulaştırmasına ve hatta aktif destek vermesine yol açabilir. Gazze’de yaşananlar, kitle psikolojisinin ve propagandanın modern dünyadaki en çarpıcı yansımalarından biridir.

Propaganda ve Kitle Manipülasyonu

Propaganda, kitlelerin algısını yönlendirmek için kullanılan en etkili araçlardan biridir. Nazi Almanyası döneminde Yahudilerin “tehdit” olarak resmedilmesi, Holokost’un psikolojik zeminini hazırlamıştı. Günümüzde ise İsrail’in Filistin’e yönelik politikalarında benzer bir süreç gözlemlenmektedir. İsrail hükümeti, özellikle medya ve siyasi söylem aracılığıyla tüm Filistinlileri “terörist” kategorisine indirgemekte, böylece sivillere yönelik şiddeti meşrulaştırmaktadır. Bu söylemler yalnızca kendi toplumunu konsolide etmekle kalmaz; uluslararası toplumu da manipüle ederek işlenen suçların göz ardı edilmesini kolaylaştırır. Sosyal psikolojideki “ötekileştirme” ve “dehumanizasyon” (insanlıktan çıkarma) kavramları bu noktada kritik öneme sahiptir. Bir grup insan “düşman”, “zararlı” veya “tehlike” olarak kodlandığında, onlara karşı uygulanan şiddet kitleler tarafından daha kolay kabul edilir.

Bu süreç aynı zamanda Sosyal Kimlik Kuramı (Henri Tajfel & John Turner) çerçevesinde de değerlendirilebilir. Bu kurama göre bireyler ait oldukları gruplardan kimlik türetirler. “Biz” grubunun üstünlüğü, “onlar” grubunun küçümsenmesiyle pekişir. İsrail toplumunda Filistinlilerin “öteki” olarak kodlanması, grup kimliğini korumak ve güçlendirmek için oluşturulan bir savunma mekanizmasıdır. Böylece “biz”i tehdit eden “onlar” algısı, kitlelerin şiddeti rasyonelleştirmesini sağlar. Bu bağlamda İsrail’in söylemleri, Nazi Almanyası’nda Yahudilerin düşmanlaştırılmasını hatırlatır. Hitler, Yahudileri sistematik bir propaganda ile “halkın düşmanı” haline getirmişti; bugün ise Netanyahu hükümeti Filistinlileri “güvenlik tehdidi” kisvesiyle aynı konuma itmektedir.

Medya Psikolojisi ve Bilgi Manipülasyonu

Modern çağda propaganda yalnızca devlet kontrollü medya aracılığıyla değil, sosyal medya algoritmaları yoluyla da sürdürülmektedir. Dijital çağın “yankı odaları” (echo chambers) ve “onaylama yanlılığı” (confirmation bias) kavramları, bireylerin yalnızca kendi görüşlerini destekleyen içeriklerle karşılaşmasına neden olur. Bu durum, kitlelerin empati kapasitesini zayıflatır ve farklı bakış açılarına karşı duyarsızlık geliştirir. Gazze örneğinde bu durum, İsrail yanlısı ve Filistin karşıtı söylemlerin sosyal medya akışlarında sürekli tekrar edilmesiyle kullanıcıların algısal çerçevesini daraltan bir manipülasyon aracına dönüşmüştür.

Gazze Örneği: Kitle Psikolojisinin Suçla Kesişimi

Gazze’de yaşananlar, kitle psikolojisi ve propaganda mekanizmalarının somut bir yansımasıdır. Sivillerin temel ihtiyaçlara erişiminin engellenmesi, kitlesel bombardımanlar ve zorunlu göç, uluslararası hukuk açısından savaş suçu kategorisine girmektedir. Buna rağmen İsrail bu eylemleri “meşru müdafaa” söylemiyle sunmakta ve özellikle Batı kamuoyunda önemli ölçüde destek bulabilmektedir. Bu noktada Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” kavramı hatırlanmalıdır. Arendt, bireylerin sistematik bir yapının parçası olduklarında işledikleri şiddeti normalleştirebildiklerini vurgular. İsrail toplumunda, Filistinlilerin hedef alınmasını meşrulaştıran bu normalleşme, kitle psikolojisinin en çarpıcı göstergesidir. Ayrıca Albert Bandura’nın “Ahlaki Uzaklaşma” (Moral Disengagement) kuramı da burada açıklayıcıdır. Bandura’ya göre bireyler, yaptıkları ya da destekledikleri şiddet eylemlerini ahlaki gerekçelerle meşrulaştırarak vicdani rahatsızlıktan uzaklaşabilirler. İsrail toplumunda Filistin’e yönelik saldırıların “savunma” veya “güvenlik” kisvesiyle sunulması, bu psikolojik mekanizmanın tipik bir örneğidir. Böylelikle birey, suçu doğrudan işlemese de onun ahlaki sorumluluğundan kendini muaf hisseder.

Kolektif ve Nesiller Arası Travma

Gazze halkı açısından bu süreç yalnızca fiziksel yıkım değil, aynı zamanda kolektif travma anlamına da gelmektedir. Sürekli şiddet ve kayıp deneyimleri, bireysel travmaların toplumsal hafızaya yerleşmesine yol açmaktadır. Psikolojik araştırmalar, bu tür toplumsal felaketlerin nesiller arası travma (transgenerational trauma) biçiminde aktarılabildiğini göstermektedir. Filistinli çocuklar, doğrudan tanık olmasalar dahi ebeveynlerinin korkularını, kaygılarını ve çaresizlik duygularını içselleştirir. Bu durum, kimlik gelişimini, güven duygusunu ve sosyal bağları derinden zedeler. Dolayısıyla Gazze’deki yıkım yalnızca bugünün değil, geleceğin psikolojisini de biçimlendirmektedir.

Uluslararası Sessizlik ve Kolektif Sorumluluk

Tarihsel olarak Holokost döneminde dünyanın büyük kısmı sessiz kalmıştı. Bugün Gazze’de yaşananlara karşı da benzer bir suskunluk söz konusudur. Uluslararası toplumun çıkar ilişkileri nedeniyle sessiz kalması, kitle psikolojisinin yalnızca ulusal değil, küresel düzeyde de işlediğini göstermektedir. Sessiz kalan devletler ve kurumlar, fiilen işlenen suçun bir parçası haline gelmektedir. Sessizlik ve pasiflik, suçu doğrudan işlemese de onun sürmesine izin veren bir ortaklıktır. Bu durum sosyal psikolojideki seyirci etkisi (bystander effect) kavramıyla da açıklanabilir. Bu etki, bireylerin bir olaya tanık olduklarında, sorumluluğu diğerlerine atfetme eğilimini tanımlar. Uluslararası toplumun Gazze’deki trajediye karşı pasif kalışı, bu kolektif sorumluluk dağılmasının küresel bir tezahürüdür. Herkesin “bir başkası müdahale eder” düşüncesiyle hareket etmesi, suçun sistematik biçimde devam etmesine zemin hazırlar.

Etik ve İnsan Hakları Psikolojisi Perspektifi

İnsan hakları psikolojisi, bireylerin ve kurumların etik farkındalıklarını sürdürme kapasitesini inceler. Bu perspektiften bakıldığında, Gazze’de yaşananlara karşı uluslararası sessizlik yalnızca politik bir tercih değil, aynı zamanda etik bir çöküştür. Etik duyarsızlaşma, kitlelerin acıya alışmasıyla birlikte artar ve bu durum, zulmün normalleşmesini hızlandırır. Oysa psikoloji, bireysel vicdanın ve empatik farkındalığın, toplumsal dönüşümün temelinde yattığını vurgular. Kitlelerin psikolojik olarak yeniden insani duyarlılığa dönmesi, adaletin yeniden inşası için zorunludur.

Sonuç

Kitle psikolojisi, propaganda ve suç arasındaki ilişki Gazze örneğinde tüm çıplaklığıyla ortaya çıkmaktadır. İsrail’in uygulamaları, propaganda aracılığıyla kitlelerin rızasını kazanmakta, uluslararası sessizlikle birleşerek sistematik bir şiddet pratiğine dönüşmektedir. Psikolojik açıdan bu durum, ötekileştirmenin, insanlıktan çıkarmanın ve ahlaki uzaklaşmanın en acı sonuçlarını gösterirken; tarihsel açıdan Holokost ile paralellikler taşımaktadır. Unutulmamalıdır ki sessizlik yalnızca mağdurların acısını derinleştirmez; aynı zamanda zalimin suçunu büyütür. Kitlelerin sustuğu her an, tarih bir kez daha karanlığa gömülmektedir. Bu karanlığı kırmanın yolu, eleştirel düşünmeyi, empatiyi ve etik farkındalığı yeniden inşa etmekten geçer. İnsanlık, sessiz kaldığı her suça ortak olur; fakat farkındalıkla harekete geçen her birey, adaletin yeniden yeşermesi için bir tohum eker.

Rabia AY
Rabia AY
Rabia AY, 2024’te Psikoloji Bölümü’nden mezun olmuştur. Klinik stajlarını tamamlamış, ardından bir rehabilitasyon merkezinde çocuk, ergen ve yetişkinlerle psikolog olarak çalışmıştır. Çocuk ve ergen psikolojisi, yas ve travma alanlarına ilgi duymakta; “Çocuk ve Ergenlerde Ölüm ve Yas” konulu seminer düzenlemiş ve bu konuda kitap projesinde çalışmaktadır. TÜBİTAK projelerinde yer almış, birinin yürütücülüğünü üstlenmiştir. Adli psikolojiye özel ilgisi olan Rabia, suçun psikolojik temelleri ve adli vakaların değerlendirilmesi üzerine okumalar ve araştırmalar yapmaktadır. Disiplinler arası düşünme biçimiyle psikolojiyi hem bireysel hem de toplumsal düzlemde dönüştürücü bir araç olarak görmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar