Ayrılık kaygısı, özellikle okul öncesi çocuklarda yaşanılabilen bir durumdur. Çocukların gelişim sürecinin ilk 6 ayından itibaren görülen ayrılık kaygısı, gelişimin doğal bir parçası olarak gözlemlenir. Bu durum 3 yaşa kadar devam edebilir ve 3 yaşından sonra fiziksel ayrılık kaygısının azalması beklenir.
Çocuklar ebeveyn/bakımvereninden ayrılmakta zorluk yaşayabilirler. Bu durumda anne-babanın/bakımverenin tutumu çok büyük önem taşır.
Çocukların doğdukları andan itibaren birincil bakımverenle geliştirdiği bağlanma türü, yaşamlarının her alanında olduğu gibi okul çağında da etkilidir. Bakımvereniyle güvenli bağlanma sürecinde olan çocuklar, okula başlarken de kurduğu güvenli bağlanma sonucu ebeveyninin geri geleceğini bilir.
Güvenli bağlanan çocuklar, bakım veren kişiden ayrıldığında teselli edilebilir, bir süre huysuzlanabilir ve durgunlaşabilir; ancak sonrasında ortama uyum sağlar ve bakımverenin döneceğini bildiği için gelişim döneminin dışında bir huzursuzluk göstermez.
Ebeveyn Kaygısını Çocuğa Taşıyabilir
Okul korkusu ya da yeni bir okula başlamak istememe durumu genellikle ayrılık kaygısıyla alakalıdır. Bu deneyim, çocuklarda olduğu gibi ebeveyn için de ilk olabilir. Ebeveynler; okul ortamı, güvenlik ve çocuğundan ayrılmak gibi konularda kaygı duyabilirler. Bu gibi durumlarda ebeveynlerin kaygılarını kontrollü bir şekilde yaşamaları gerekir.
Ebeveynler, çocuklarını bıraktıkları için suçluluk hissedebilir ve çeşitli konularda kaygılı olabilirler. Bu nedenle, okula başlayan her çocuğun gösterebileceği olağan tepkileri gerekli tutarlılıkla karşılayamayan ebeveynler kaygılarını çocuklara yansıtabilir.
Çocuklar, özellikle yeni deneyimledikleri durumlara verecekleri tepkileri, ebeveynlerinin tepkisini ölçerek öğrenir. Çocuk, anne-babasının kaygılandığını görünce “Annem-babam kaygılanıyorsa demek ki kaygılanacak bir şey var, okul kaygı duymam gereken bir yer.” gibi düşünceler geliştirebilir.
Çocukla İletişim Nasıl Olmalı?
Öncelikle bu durumda gerçekleşen okula uyum süreci çoğu çocukta gözlemlenir ve kendiliğinden geçer.
Kreşe ya da anaokuluna ilk kez başlayacak çocuklar için, çocuğun okulda kaldığı saat aşamalı olarak artırılabilir. Her ebeveynin ve okulun bunu uygulayabilecek kaynakları da olmayabilir; bu da olağan bir durumdur.
Çocuğun okula başlamadan önce ortamı görmesi, öğretmeniyle tanışması ve mümkünse sınıf arkadaşlarından birkaç kişiyle tanışabilmesi uyum sürecini kolaylaştırır. Çocuğun yaşına uygun bir dil kullanılarak sürecin anlatılması ve sorulabilecek sorulara sevgi-güven ilişkisine dayalı yanıtlar verilmesi önemlidir. Çocuğa davranışsal ve duygusal tutarlılıkta yaklaşılmalıdır.
Çocuğun zihnindeki “okul” imgeleri, oyun ya da hikayeler yoluyla öğrenilebilir. Böylece çocuğun zihninde okulla ilgili korkutucu düşünceler varsa yerine olumlu düşünce ve imgeler oluşturulabilir.
Çocuk alışma süreci sonunda okula gitme konusunda direnç ve kaygı göstermeye devam ediyorsa bu durumda farklı faktörlerin olabileceği göz önünde bulundurulmalıdır (zorlayıcı yaşam olayları, aile içi durumlar, sınıf ortamı vb.).
Henüz soyut olarak düşünemeyen çocuk, alışma sürecinde ailesini hatırlatan bir nesne ile (anne-babasıyla oynadığı bir oyuncak gibi) okula gidebilir. Bu geçiş nesnesi, çocuğun bu süreci daha kolay atlatmasını sağlayabilir.
Daha büyük çocuklar için okul sonrası ebeveynleriyle yapacağı etkinlikler, çocuğun gün boyunca bekleyeceği bir motivasyon aracı olabilir. Ancak unutulmamalıdır ki çocuğa gerçekleşmeyecek beklentiler ve sözler verilmemelidir.
Hangi Durumlarda Bir Uzmana Başvurulabilir?
Ayrılık kaygısı, yoğun ve çocuğun gelişimsel dönemine uygun olmayan düzeyde bir korku ve endişe halindeyse bu durumda farklı faktörlerin olabileceği de göz önünde bulundurularak bir uzmana başvurulabilir.
Gelişimsel dönemine göre yoğun ve şiddetli olan bu kaygılar, çocuğun birincil bakımvereninden; ölüm, kaçırılma, kaza vb. durumlardan dolayı sonsuza kadar ayrılacağı gibi gerçek dışı düşüncelerden kaynaklanıyor olabilir.
Olağan kaygı dışında görülen, çocuğun günlük yaşamındaki işlevselliğinin bozulması gibi durumlar fark edildiğinde bir çocuk psikoloğu veya ilgili bir uzmana başvurmak yararlı olacaktır.
Sevgili ebeveyn/bakımverenler, bu sürecin olağan bir durum olduğunu unutmamalı ve sabırlı olmalıdır. Soyut düşünme dönemine henüz gelmemiş çocuklara, ebeveynleriyle tekrar buluşacakları süre somut olarak anlatılmalıdır.
Çocuk kaç yaşında olursa olsun, çocuğun anlayabileceği dilde konuşulmalı ve şefkatli bir ses tonu kullanılmalıdır. Çocuğun okulda geçirdiği vaktin nasıl olduğuyla ilgili sohbetler edilmeli ve çocuğa duygularını anlatması için alan tanınmalıdır.
Bu süreci sağlıklı ve keyifli atlatmak konusunda en önemli şey çocuğunuzla kuracağınız güvenli ve şefkatli bağlanmadır.
Sonuç ve Kitap Önerileri
-
Atakan Okula Başlıyor (3+ yaş)
-
Nele Kreşe Başlıyor (3+ yaş)
-
Okulun İlk Günü (7+ yaş)
-
Okula Gitmek İstemiyorum (7+ yaş)


