Toplumda sıkça duyulan “çok güldük, başımıza bir şey gelmesin” ya da “mutluluğunu belli etme, nazar değer” gibi ifadeler, mutluluğun dile getirilmesiyle bir tehlikenin ortaya çıkacağına dair yaygın bir inançı yansıtır. Peki bu kaygının kaynağı yalnızca batıl inançlar mı, yoksa insan zihninin belirsizlik karşısındaki savunma biçimlerinden biri mi?
Göz Değmesi İnancı: Kültürel Bir Evrensellik
Nazar ya da göz değmesi inancı, sadece belirli bir dine ya da bölgeye özgü değil; Ortadoğu’dan Asya’ya, Latin Amerika’dan Avrupa’ya kadar birçok kültürde yüzyıllardır varlığını sürdürmektedir (Dundes, 1992). Temel düşünce, bir kişinin sahip olduğu iyiliklerin veya mutluluğun başkalarının bakışıyla olumsuz etkilenebileceğidir. Bu inanç, kimi toplumlarda dua veya tılsım gibi sembolik korunma yollarıyla desteklenirken, bazı kültürel anlatılarda ise kişinin mutluluğunu “gizlemesi” gerektiği fikriyle sürdürülür.
Tehlike Taraması Yapan Zihin
Evrimsel psikolojiye göre insan beyni, hayatta kalabilmek adına çevreyi sürekli olarak tehlikeye karşı taramak üzere evrilmiştir (LeDoux, 2015). İyi giden dönemlerde bile içten içe bir huzursuzluk hissedilmesi, zihnin “şu anda her şey yolunda ama yakında bir tehdit çıkabilir” şeklinde uyarı vermesinin doğal sonucudur. Bu uyarı sistemi, bireyi hazırlıklı tutmayı amaçlarken, aynı zamanda sürekli bir kaygı üretme potansiyeli de taşır.
Bu bağlamda nazar korkusu, aslında doğrudan mutluluğun kendisine değil, onun kaybedilme ihtimaline duyulan bir kaygının ifadesidir. Zihin, belirsizliği tolere edemediği noktalarda, bu tür sembolik açıklamalarla (örn. nazar, uğursuzluk) kontrol hissi yaratmaya çalışır.
Öğrenilmiş Kalıplar ve Otomatik Düşünceler
Çocuklukta sıkça duyulan “çok gülersek ağlarız”, “mutluluğunu gösterme” gibi ifadeler, zamanla mutluluğu bir tehdit sinyaliyle eşleştirmemize neden olur. Bu durum, bireylerin iyi hissettiği anlarda bile huzursuzluk yaşamalarına ve bu hissi bastırma eğilimi göstermelerine yol açabilir. Bu tür düşünce kalıpları, bireyin mutluluğu koruma çabasıyla geliştirdiği otomatik savunma sistemlerine dönüşebilir (Beck, 2011).
Belirsizlikle Başa Çıkma ve Psikolojik Esneklik
Psikolojik esneklik, bireyin belirsiz, kontrol edilemeyen yaşam olayları karşısında içsel kaynaklarıyla başa çıkabilme kapasitesidir (Kashdan & Rottenberg, 2010). Bu kapasite geliştiğinde, kişi hayatın doğal iniş çıkışlarını kabul eder; mutluluğu bir “korunması gereken kırılgan bir hal” olarak değil, her duygu gibi geçici ama kıymetli bir deneyim olarak görmeye başlar.
Bu farkındalıkla birlikte kişi, “Mutluluğumu gösterirsem başıma bir şey gelir” gibi düşünceleri sorgulayabilir ve yerine şunu koyabilir:
“Şu anda mutluyum, bunun tadını çıkarmayı hak ediyorum. Bu his kaybolsa bile ben baş edebilirim.”
Sonuç: Mutluluğu Gizlemek Değil, Onu Yaşayarak Korumak
Göz değmesi inancına aşırı bağlılık, bireylerin kaygı seviyelerinin yükselmesine yol açabilir. Mutluluğu gizlemek ya da bastırmak, onu korumaz. Aksine, duyguların doğal akışını kabullenmek, onları ifade etmek ve yaşadığımız anlara değer vermek, uzun vadede daha sağlam bir ruhsal denge kurmamızı sağlar.
Gerçek güvenlik, dış tehditleri sürekli kontrol etmekte değil, değişkenlikler karşısında içsel dayanıklılığımızı ve psikolojik esnekliği geliştirebilmektir.
Kaynakça
-
Beck, J. S. (2011). Cognitive behavior therapy: Basics and beyond. Guilford Press.
-
Dundes, A. (1992). The Evil Eye: A Casebook. University of Wisconsin Press.
-
Kashdan, T. B., & Rottenberg, J. (2010). Psychological flexibility as a fundamental aspect of health. Clinical Psychology Review, 30(7), 865–878.
-
LeDoux, J. (2015). Anxious: Using the brain to understand and treat fear and anxiety. Viking.


