Cuma, Ekim 24, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Kurtarmak, Görmekten Zor

Her zaman herkese yardım edebilir miyiz? Yoksa yardım, kişi istemedikçe işe yaramaz mı?

Yazımla bağlantılı olduğunu düşündüğüm güncel bir konuyu sizlerle paylaşmak isterim. 6 Şubat 2023 Depremi’nin ardından, hayattan kopan ve hiçbir şey yapmak istemeyen birinin hikâyesiyle haberlerde karşılaştık: Barış.

Herkes onun hikâyesine şaşırdı: “Nasıl yani, üç yıldır yıkanmıyor mu?” diye sorular soruldu. Pek çok kişi müdahale etmek istedi; ilk adımı atanlar oldu. Barış’ı berbere götürdüler, hamama götürdüler, evini temizlediler. Sonunda bir röportaj daha yapıldı. Barış, şu sözleri söyledi:
“Biraz direnç gösterdim ama sonunda banyo yaptım. Yenilik güzeldi ama bir şey yapmak istemiyorum. Hayat yaşamaya değmez. Hayat inişli çıkışlı ama ben sadece pes edenlerdenim.”

Aslında bu yazımda, pandemi döneminde izleyip çok beğendiğim bir film hakkında yazmak istiyordum. Ancak Barış’ın hikâyesini duyunca, bu iki hikâyeyi birbirine bağlamak istedim.

Kendi hayatımda da, yakın çevremde birini kötü bir dönemde görürsem, onu o çukurdan çıkarmak için uğraşırım. Konuşur, motive etmeye çalışır ve çözüm arardım. Ama zamanla fark ettim ki, sadece benim çok istemem yeterli olmuyor. Hani bazen bir arkadaşımıza en iyi olan şeyi yapmasını söyleriz ama o yine de kötü olanı seçer ya… İşte bu da öyle bir şey.

Yine de bu durum, çevremizdeki insanlara karşı duyarsız olmamız gerektiği anlamına gelmemeli. Bazen sadece fikrimizi söyleyip, gerisini kişiye bırakmak en doğru seçenek olabilir.

Film: All the Bright Places

Jennifer Niven’ın aynı adlı romanından uyarlanan All the Bright Places, iki gencin — Violet Markey ve Theodore Finch’in — psikolojik mücadelelerini konu alıyor.

Violet, ablasını trafik kazasında kaybettikten sonra içine kapanır; hayattan kopar. Finch ise dışarıdan neşeli görünse de derin bir depresyon ve çocukluk travmalarıyla mücadele etmektedir.

Filmin başında Finch, köprüde Violet’i intihar etmek üzereyken bulur. Ancak onu kurtarmaya çalışırken, aslında kendi karanlığıyla da yüzleşmeye başlar. Bu karşılaşma, ikisinin de hayatını değiştirecek bir sürecin başlangıcı olur.

Birlikte bir okul projesi yapmaya başlarlar. Bu proje, Violet’in yeniden dış dünyaya adım atmasını sağlar. Uzun zaman sonra ilk kez sosyalleşir, bir partiye gider, hatta bir yıl aradan sonra arabaya binmeye cesaret eder. Bu, travmasını aşmak için büyük bir adımdır.

Ancak bir noktada Finch, bir şeylerin işe yaramadığını söyler. İşte o an, **“sessiz çöküş”**ün başladığı andır — yani kişinin içsel direncini yitirdiği, artık hiçbir çabanın işe yaramadığı o karanlık dönem.

Finch, okul danışmanından yardım ister ama terapiye devam etmez. Ruh hali sık sık değişir; bazen aşırı enerjik, bazen tamamen çökmüş haldedir. Çocuklukta yaşadığı istismar, onun güven duygusunu ve kendilik algısını zedelemiştir.

Birine yardım etmeye çalışırken bile, kendi yaralarıyla baş edemez. Finch, Violet’in iyileşmesine yardım ederken kendi karanlığına yenik düşer.

Violet artık arabaya binebilen, dışarı çıkabilen, yazı yazmaya yeniden başlayan bir genç kız haline gelir. Ama Finch için bu yolculuk farklıdır — içindeki boşluk onu yavaşça tüketir.

Violet, Finch’i kurtarmaya çalışsa da o yardımı kabul etmez. Sonunda yaşamına son vermeyi seçer. Violet ikinci kez yas yaşar; fakat bu kez güçlüdür. Finch ona “çirkin yerlerde bile güzellik bulmayı, kaybolmanın sorun olmadığını” öğretmiştir. Bu deneyim, Violet’in hayata yeniden tutunmasını sağlar.

Gerçek hayata dönelim

Barış’ın “Pes edenlerdenim” sözüyle Finch’in “Artık yapamıyorum” demesi arasında derin bir benzerlik var. İkisinde de aynı sessiz çöküşü görüyoruz.

Her iki durumda da dışarıdan yapılan müdahaleler — temizlik, bakım, ilgi — bir yere kadar işe yarıyor. Çünkü yardım, ancak kişi istemeye başladığında gerçekten işe yarar.

Ama bu, çevremizdeki insanlara karşı duyarsız kalmamız gerektiği anlamına gelmez. Bazen tek yapmamız gereken şey, orada olmaktır. Yargılamadan, düzeltmeye çalışmadan, sadece dinlemek. Her zaman kurtaramayabiliriz, ama belki de birinin “görülmesini” sağlamak bile yeterlidir.

Yazımda iki farklı uçta yer alan Barış ve Finch gibi birçok insanın, bir gün hayata yeniden umutla tutunabileceğine inanıyorum. Umuyorum ki o zamana kadar, çevrelerindeki destek ve “görülme” duygusu hiç eksilmez.

Dilay Zeynep Güzelce
Dilay Zeynep Güzelce
Dilay Güzelce, Adli Psikoloji alanına duyduğu ilgiyle psikoloji bölümüne başlamış ve bu alanda staj yaparak tecrübe kazanmıştır. Şimdiye dek psikolojinin birçok farklı alanında deneyim elde etmiş, kendini yalnızca tek bir alana sınırlamadan farklı bakış açıları geliştirmeye önem vermiştir. Erasmus programı kapsamında Osnabrück Üniversitesi'nde eğitim aldıktan sonra, sinirbilimin psikoloji alanındaki yerini ve önemini daha iyi kavramış; bu doğrultuda Adli Psikoloji ile Sinirbilimi birleştirmeyi kariyer hedefi haline getirmiştir. Yazılarını keyifle okumanız dileğiyle...

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar