Perşembe, Ekim 16, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Küçük Eller, Büyük Duygular: Oyun Terapisinin Gücü

Çocukluğunuza dair anıları hatırlıyor musunuz?
Oynadığınız oyunların kimisi yalnızca eğlenmek içindi; neşeyle atladığınız ipler, soluğunuzu tutarak gizlendiğiniz saklambaçlar, peşinde koştuğunuz toplar…

Kimisi ise öğrenmek içindi; saymayı, paylaşmayı ya da iş birliğini öğreten oyunlar.
Ama birçoğu vardı ki, aslında duygularınızı dışa vurmanın sessiz bir yoluydu.

Kuklaları dans ettirerek mutluluğunuzu, saklanarak korkunuzu, blokları üst üste koyup sonra yıkarak öfkenizi, oyuncak bebeğinizle konuşarak üzüntünüzü ifade ederdiniz.

Yani oyun, çocukların kendilerine özgü diliydi; küçük ellerin “Beni anla” diye seslendiği sihirli bir iletişim biçimi.

Bu iletişim biçimi, çocuğun iç dünyasını keşfederek kendini ifade etmesine bir kapı aralayan bir yolculuk gibidir.
Çünkü çocuklar, yetişkinlerden farklı olarak, sözcüklerden çok oyun ve sembolik davranışlar aracılığıyla iletişim kurmayı tercih ederler.

İçsel yaşantılarını da oyun aracılığıyla daha doğal, rahat ve derinlikli bir biçimde dışavururlar.
Bir çocuk, travmasını, kaygısını ya da öfkesini anlatmak yerine, bu büyük duyguları oyuncaklar yoluyla canlandırarak gösterir — kendine yeni bir dünya inşa eder.

Oyun terapisi, tam da bu dünyayı, bu sözsüz dili anlamamıza olanak tanıyan bir süreç olarak karşımıza çıkar.
Terapist, oyun odasını güvenli ve kabul edici bir alan olarak sunar; çocukla terapötik bağ kurar ve onun kendi duygusal haritasını keşfetmesine eşlik eder.

Çocuk oyun odasında kendi kararlarını alma, kendini ifade etme ve böylece benliğini keşfetme fırsatı bulur (Axline, 2020).
İşte bu yazının temel amacı, oyun terapisinin çocuklar üzerindeki dönüştürücü gücü hakkında farkındalık yaratmaktır.

Oyun: İyileşmenin ve Anlatmanın Sembolik Yolu

Oyun terapisi, çocuğun yaşadığı çatışmaları ve karmaşık duyguları somut hale getirmesine izin veren benzersiz bir araçtır.
Çocuk, hayal gücünü kullanarak oyuncaklara, kum tablasına veya sanat malzemelerine kendi iç dünyasındaki karakterleri ve olayları yükler.

Örneğin:

  • Boşanma sürecinden geçen bir çocuk, öfkeli bir oyuncak hayvanı sürekli cezalandırarak ya da kum havuzunda bir aile figürünü diğerinden uzaklaştırarak bilinçdışı kaygılarını dışa vurabilir.

  • Bağlanma problemleri yaşayan bir çocuk, sevdiği bir oyuncağı sürekli saklayıp “kaybolduğunu” hayal ederek tekrar tekrar bulmaya çalışabilir; bu da kayıp ve ayrılık korkusunun sembolik bir ifadesidir.

  • Akran zorbalığına maruz kalan bir çocuk, savaş oyunlarında sürekli bir karakteri diğerine saldırtarak ya da kendine saldıran canavarları yenerek yaşadığı korku ve çaresizliği kontrol altına alabilir.

  • Kardeş kıskançlığı yaşayan bir çocuk, figürleri birbirine rakip olarak yerleştirip çatıştırarak gerçek hayattaki rekabet duygusunu oyunla yeniden sahneleyebilir.

Bu örnekler, çocuğun oyun aracılığıyla hem kendi duygusal deneyimlerini işlemlemesine, hem de travmatik, kaygı verici veya çatışmalı yaşantılarını güvenli bir mesafeden tekrar canlandırmasına olanak tanır.

Bu süreç çocukta rahatlama ve içsel düzen sağlar.
Terapist, yargılayıcı olmayan empatik bir tutumla çocuğun kendi çözümünü bulmasına destek olur.
Çocuk çözüm buldukça özgüveni güçlenir, duygusal farkındalığı artar (VanFleet, Sywulak & Sniscak, 2018).

Oyun, bu yönüyle çocuğun kontrolü yeniden ele alma pratiğidir; duygularını düzenleme ve anlamlandırma sürecinin doğal bir aracıdır.

Oyun Terapisinin Uygulama Alanları ve Terapistin Rolü

Oyun terapisi, geniş bir uygulama alanına sahiptir:

  • Kaygı bozuklukları

  • Travmatik yaşantılar

  • Sosyal beceri eksiklikleri

  • Uyum problemleri

Bunun yanı sıra, özgüven geliştirme, duygusal düzenleme, aile içi çatışmaların yansıtılması ve iletişim becerilerinin desteklenmesi gibi alanlarda da etkili bir psikoterapötik yöntemdir.

Terapistin rolü ise çocuğun oyun arkadaşı değil, sessiz ama güvenli bir yol arkadaşı olmaktır.
Fred Rogers’ın (1995) yaklaşımında olduğu gibi, terapist çocuğa koşulsuz kabul sunar; duygularını yansıtarak (“Oyuncağının çok kızgın olduğunu görüyorum.”) çocuğun kendini anlaşılmış hissetmesini sağlar.

Ancak bu kabul, oyun odasındaki güvenlik ve sınırların korunmasıyla desteklenir.
Bu net ve tutarlı sınırlar, çocuğa dış dünyadaki kurallar hakkında güvenilir bir çerçeve sunar ve içindeki kaosla başa çıkma becerisini öğretir.

Sonuç: Küçük Eller, Büyük Duygular

Oyun terapisi, küçük ellerin taşıdığı büyük duyguları görünür kılan bir köprüdür.
Çocuklar, kelimelerin sınırlı kaldığı yerde blokları, kuklaları, resimleri ve kum tanelerini kullanarak bize iç dünyalarını anlatırlar.

Bu dilin duyulabilmesi için terapist, çocuğa güvenli bir alan ve koşulsuz kabul sunar.
Böylelikle çocuk, kendi içsel yolculuğuna çıkarak duygularını tanır, yeniden düzenler ve iyileşme sürecine adım atar.

Oyun odası çocuk için yalnızca bir oyun alanı değil; duygularını ifade ettiği bir sahne, hatta “gerçek hayatın provası” gibidir.

Sonuç olarak oyun terapisi bize şunu hatırlatır:

“Çocukların duygularını anlamanın en etkili yolu, onların oyunlarına kulak vermektir.
Çünkü bazen bir kuklanın dansı, bir bloğun yıkılışı ya da kumda bırakılan bir iz, küçük bir çocuğun kalbinden yükselen en derin fısıltıdır.”

Kaynakça

  • Axline, V. M. (2020). Oyun terapisi: Benliğini arayan çocuğun yazarından (M. Baydoğan, Çev.). Panama Yayıncılık.

  • Rogers, F. (1995). Mister Rogers’ Playful Approach to Child Development. HarperCollins.

  • VanFleet, R., Sywulak, A. E., & Sniscak, C. C. (2018). Çocuk merkezli oyun terapisi (H. U. Kural, Çev.). Apamer Yayınları.

Ayşegül Yayla
Ayşegül Yayla
Ayşegül Yayla, Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik alanında uzman bir danışmandır. Lisans eğitimi süresince okul ve kurumlarda uygulamalı deneyimler kazanmış, mezuniyetinin ardından çocuk merkezli oyun terapisi uygulamaları gerçekleştirmiştir. Aile danışmanlığı ve dikkat testleri alanındaki eğitimleriyle danışma süreçlerini zenginleştiren Yayla, Bilişsel Davranışçı Terapi tekniklerini bütüncül bir yaklaşımla birleştirir. Çocuk ve ergen gelişimi, aile ve ilişki dinamikleri ile travma çalışmaları temel ilgi alanlarını oluşturur. Psychology Times yazarı olarak, psikolojiyi anlaşılır ve erişilebilir bir dille paylaşmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar