“Bazen gerçeği öğrenmek değil, ne kadar zamandır saklandığını fark etmek sarsar insanı…”
İnsan ilişkilerinde güven, çoğu zaman açıkça dile getirilmeyen ama sessizce örülen bir dokudur. Bu dokunun en önemli ipliklerinden biri dürüstlük, yani gerçeğin paylaşımıdır. Ancak birçok ilişkide insanlar, karşısındakini korumak bahanesiyle ya da çoğunlukla kendi konfor alanlarını bozmamak için hakikati saklamayı seçerler. Bu durum, ilişkide güven temelini zedeleyen bir davranış biçimidir.
Gerçek Saklamak Bir Yalan mı?
Psikoloji literatüründe bu durum, bypass honesty (dürüstlüğü baypas etme) olarak geçer. Yani kişi, doğrudan yalan söylemeden ama gerçeği de paylaşmayarak manipülatif bir dürüstlük biçimi sergiler.
Amerikan Psikoloji Derneği’ne göre, insanların %61’i hayatlarında en az bir önemli bilgiyi partnerlerinden bilinçli olarak saklamıştır (APA, 2022). Bu “yarı gizli” gerçekler, özellikle birey tarafından sonradan öğrenildiğinde, ilişkideki güvenin temelini ciddi biçimde sarsar. Bu noktada gizlenen bilgi, bir gizli gerçek haline dönüşür.
İtiraf, Öğrendikten Sonra Geldiyse…
Saklanan bir gerçek ortaya çıktıktan sonra gelen itirafın bir anlamı kalmaz çoğu zaman. Çünkü artık ortada sadece saklanan bilgi değil, saklama niyeti de vardır. Bu niyet, çoğu zaman kişinin karşısındakini kaybetme korkusundan çok, mevcut statüsünü, konumunu, hatta imajını yitirme korkusuyla ilgilidir.
Psikanalist Stephen Grosz, “İnsanlar yalan söylemez sadece; çoğu zaman gerçeği geri çekerler.” der. Bu çekilme, hem ilişkisel hem duygusal bir manipülasyon biçimidir. Başka bir ifadeyle bu durum, açık bir duygusal manipülasyon örneğidir.
Güvenin Nöropsikolojisi
Beyinde güvenle ilişkili temel merkezlerden biri oksitosin sistemidir. Güven ihlali olduğunda, beyinde stres hormonu kortizol yükselir ve prefrontal kortekste (karar verme, analiz, ilişkiyi değerlendirme merkezi) aktivite artar. Yani kişi sadece hayal kırıklığı değil, aynı zamanda bilişsel bir alarm hali yaşar:
“Beni kandırdı mı?”
“Yine saklar mı?”
“Ben ne kadarını bilmiyorum?”
Bu bilişsel alarm, ilişkide artık otomatik olarak bir şüphe penceresi açar. Her bakışın, her suskunluğun altı sorgulanır.
“İtiraf” mı, “Zorunlu Açıklama” mı?
Gerçek, kişinin kendiliğinden değil de ancak yakalandığında ya da öğrenildiğinde açıklanıyorsa, bu bir “itiraf” değil, bir tür mecburi açıklamadır. Ve bu fark, ilişkideki eşitliği ve samimiyeti kökten etkiler. Çünkü kişi, artık sadece yapılanla değil, saklanış biçimiyle de yaralanmıştır.
Çift terapilerinde en çok karşılaşılan cümlelerden biri budur:
“Keşke bana en başta söyleseydi. Öğrenmeseydim, söylemeyecekti bile…”
Bu cümle, bir ilişkinin kriz noktasına geldiğini gösterir. Zira artık sorun sadece içerikte değil, karakterde bir güven problemidir.
Neden Saklanır Gerçek?
İnsanlar bazen “karşı tarafı üzmemek” gibi iyi niyetli sebeplerle, bazen de ilişkiyi kaybetmemek için gerçeği sakladıklarını iddia ederler. Ancak araştırmalar, en yaygın motivasyonun, kişinin kendi içsel konforunu ve imajını koruma arzusu olduğunu ortaya koyuyor.
2019’da yapılan bir çalışma, kişilerin %74’ünün “gerçek ortaya çıkarsa hakkımda kötü düşünülür” endişesiyle dürüstlükten saptığını gösterdi (Levine, 2019, Journal of Personality and Social Psychology).
İlişkisel Travma: Saklanan Gerçeklerin Bedeli
Gizlenen her gerçek, öğrenildiğinde bir tür mikro-travma yaratır. Özellikle uzun süredir devam eden bir gizlilik, kişi için geçmişi baştan sorgulatabilir:
“O zaman şu anladığım da mı doğru değil?”
“Ne zamandır böyle?”
“Beni gerçekten önemsiyor muydu?”
Bu sorgulama, sadece ilişkiye değil, bireyin kendine ve geçmiş kararlarına olan güvenini de sarsar. Bu nedenle travmanın etkisi geniş bir alanı kapsar: kendilik algısı, ilişki belleği ve geleceğe duyulan umut.
Güven, sadece doğruyu söylemekle değil, gerçeği zamanında paylaşmakla kurulur.
Bir kişinin gerçeği saklayarak sürdürdüğü ilişki, aslında bir zaman bombasıdır. O bilgi bir gün ortaya çıktığında sadece bir sır değil, o sırla birlikte bastırılmış duygular, suskunluklar ve hayal kırıklıkları da patlar.
Ve çoğu zaman, bu patlamanın ardından ne özür, ne açıklama, ne de geç gelen “itiraf” güveni geri getirmeye yetmez.


