Daha önce hiç elde ulaşamayacağınız birinden hoşlandınız mı? Belki halihazırda başka biriyle ilişkide olan bir insandan, veya daha kötüsü, varlığınızdan bile haberi olmayan birinden? Çoğumuz bu durumu yaşamışızdır, yaşamadıysak da en azından bu durumu yaşamış birini tanıyoruzdur. Peki neden sıklıkla sahip olamayacağımız şeyleri arzularız ki? Hep erişimimizin dışında kalanları istememiz arzunun yapısı hakkında bize ne söylüyor?
Psikolojiye “ayna dönemi” ile en bilinen katkısını yapan Lacan, kariyerinin büyük bir kısmını bu sorularla uğraşarak geçirdi. Lacan’ın ünlü sözü “İnsanın arzusu daima Başkasının arzusudur.” bize karşılıksız aşkı anlamak için uygun bir mercek sunuyor (Lacan, 2006/1966, s. 690). Devamında bu merceği kullanarak yapacağımız analiz pekala yüzeysel olacak fakat yine de Lacan’ın arzu hakkındaki fikirlerinin bize karşılık veremeyen (ya da vermek istemeyen) birine duyulan özlemin acısını anlamamıza nasıl rehberlik edebileceğini açıklamaya çalışacağım.
Lacan’ın Objet Petit a’sı
Burada odaklanmak istediğim temel kavram Lacan‘ın objet petit a’sıdır (küçük a nesnesi). Genellikle “arzunun nesne-nedeni” olarak çevrilen bu terim dikkatli bir açıklama gerektirir çünkü objet petit a bilinçli olarak arzuladığımız nesne değil, arzumuzu harekete geçiren şeydir (Žižek, 2008, s. 53). Bunu daha basit terimlerle ifade etmek gerekirse, birisi ulaşılamaz bir kişiye tutulduğunda, o kişinin kendisi objet petit a değildir. Bunun yerine, objet petit a tatmin sözü veren ancak her zaman yakalanması zor olan, tanımlanamaz niteliktir.
Jouissance’tan Eksikliğe
Objet petit a’nın nasıl geliştiğini görmek için bir adım geri atmamız gerekir. Lacan, öznenin (çocuğun) hayata aracısız bir zevk ve tatmine yönelik kısıtlanmamış dürtü olarak tanımlanan bir jouissance durumunda başladığını savunur. Bu erken evrede, annenin bedeni bir tokluk (tamamlanmışlık) hissi sağlar. Burada annenin bedeni Lacan tarafından Das Ding (Şey) olarak tanımlanır. Ancak bu “tokluk” halinin kendisinin geriye dönük bir fantezi olduğunu anlamak çok önemlidir. Böyle bir bütünlüğü hiç deneyimlemeyiz, ancak mevcut eksikliğimizi anlamlandırmak için bu miti kurarız.
Annenin bedenine aracısız erişim ve jouissance durumu, çocuğun “Name-of-the-Father”ın yasağıyla, yani babanın “Hayır”ıyla karşılaşmasıyla kesilir. Buradaki baba sembolik bir figürdür ve çocuğun üzerine ensest tabusunu koyarak Das Ding’e erişimi kısıtlayan yasaklayıcı bir işlevi vardır. Bu “hayır” çocuğu dil, yasa ve toplumsal düzen alanına sokar. Bu simgesel düzene girmenin bedeli o jouissance’ın kaybıdır.
Bu andan itibaren özne, yalnızca ne olduğu değil, ondan neyin eksik olduğu ile de tanımlanır. Kayıp Şey (Das Ding) hiçbir zaman geri kazanılamaz, ancak onun yerinde bu temel eksikliği hem örten hem de açığa çıkaran, aynı zamanda sonraki tüm arzuları yapılandıran artık olan objet petit a ortaya çıkar.
Arzunun Ardındaki Gerçek
Bu kuramsal çerçeve, karşılıksız aşkın paradoks içeren mantığını açıklamaya yardımcı olur. Objet petit a ulaşılamaz kişi değil, ulaşılmaz kişinin elde edilmesinin imkansızlığının ta kendisidir. Bu kişilerin yokluğunun yarattığı ve sürdürdüğü boşluktur. Arzu eksik olanla beslenir ve arzu edilen nesne elde edilmeye çok yaklaştığında, Lacan’a göre kaygı ortaya çıkar çünkü sürdürücü fantezi çökmeye başlar.
Žižek bu paradoksu The Pervert’s Guide to Ideology filminde etkileyici bir şekilde ifade eder: “Bir arzu hiçbir zaman sadece belirli bir şeye yönelik arzu değildir. Aynı zamanda her zaman arzunun kendisine yönelik bir arzudur. Arzulamaya devam etme arzusu. Belki de bir arzunun nihai dehşeti — tamamen doldurulması, karşılanması, böylece artık arzu duyulmamasıdır. Nihai melankolik deneyim, arzunun kendisinin kaybı deneyimidir.”
Ulaşılamaz insanlar bu nedenle objet petit a’yı destekleme işlevine hizmet etmek için özellikle uygundur: onların erişilemezlikleri, yarattıkları arzunun güvenli bir şekilde canlı kalabileceğini garanti eder. Evli iş arkadaşları, ünlüler, size sadece platonik olarak yaklaşan kimseler… Bu figürler arzumuzu sürdürülebilir kılarlar çünkü onu yerine getiremezler.
Bu perspektiften, karşılıksız aşk sadece kişisel bir kusur ya da psikolojik zayıflık değildir. Arzunun temelde nasıl yapılandığının mantıklı sonucunu temsil eder. Sahip olamayacağımız birine bağlanmak, arzuyu canlı tutan bir fanteziyle meşgul olmak, aynı zamanda gerçekten istediğimizi düşündüğümüz şeyle yüzleşmenin kaygısından bizi korumaktır.
Kaynaklar
Jancsó, L. (Director). (2012). The pervert’s guide to ideology [Film]. Zeitgeist Films.
Lacan, J. (2006). Écrits: The first complete edition in English (B. Fink, Trans.). W.W. Norton & Company. (Original work published 1966)
Žižek, S. (2008). The plague of fantasies. Verso. (Original work published 1997)