Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Karanlıktan Geçerken Umudu Kaybetmek: İnsan Olmanın Sessiz Hikayesi

Umudunu kaybettiğinde, her şeyin bittiğini düşündüğünde insan oradan nasıl çıkar? Neden hep kötü şeyler üst üste gelir? Ve biz, bu hayat mücadelesinde nasıl ayakta kalabiliriz? Bu sorular, zaman zaman hepimizin içinde yankılanır. Hayat sanki bizi sınamak istercesine, en kırılgan anlarımızda daha da ağırlaşır. Sanki kötü haberler sıraya girmiştir. Tam birinden çıkmışken öbürü kapıyı çalar. Ve biz, bütün bu yaşananların ortasında, küçücük bir umut ararız. Bir nefes, bir ışık, bir sebep…

Hayat bazen hiçbir açıklama yapmadan üzerimize gelir. İç dünyamızda kopan fırtınalarla baş başa kalırız. Sessizce ağladığımız geceler, kimseye anlatamadığımız endişeler, içimizde büyüyen o tarifsiz boşluk… İşte tam da o anlarda, “Buradan nasıl çıkacağım?” sorusu en çok yankılanan olur zihnimizde. Ve o sorunun cevabı yok gibidir.

Ama işin ilginç yanı şu ki; insan umudunu tamamen kaybettiğini düşündüğünde bile, içinde çok derinlerde bir ses kalır: “Dayan.” Belki duyulmayan, belki bastırılmış ama oradadır. Hayatın ağırlığı altında ezilirken bile içimizde hâlâ bir şeylerin değişebileceğine, düzelebileceğine dair inatçı bir his kalır. Ve bazen yalnızca bu his yeterlidir; ayağa kalkmamıza değil belki ama en azından ayakta kalmamıza…

Kimi zaman yaşadıklarımız birikmişliği yüzümüze vurur. “Neden hep kötü şeyler beni buluyor?” sorusu, aslında bir çığlık gibidir. Hayatın adil olmadığına dair kırgın bir sitemdir. Ama hayat bir terazi değildir. İyilik ve kötülüğü eşit dağıtmaz. Bazen iyi insanlar daha çok sınanır, sessizler daha çok acı çeker, güçlü görünenler içten içe tükenir. Çünkü insan dışarıdan nasıl görünürse görünsün, herkesin kendi içinde taşıdığı bir yük, bir hikâyesi vardır.

Ve işte tam da bu noktada mücadele başlar. İnsan olmak, sadece neşeyle değil; karanlıkla da barışmayı öğrenmektir. Karanlık hep vardır çünkü. Ama önemli olan, onun içinde ışığı bulmaktır. O ışık bazen bir dostun sesi olur, bazen bir şarkı, bazen bir dua… Ve bazen de sadece kendimiz… Çünkü en çok kendimize tutunuruz biz. Dışarıda her şey yıkıldığında, içimizde ayakta kalan o son parça bizi taşır.

Mücadele, her zaman büyük adımlarla olmaz. Bazen sadece yatağından kalkabilmektir. Bazen “bugün de geçti” diyebilmektir. Ve en önemlisi, hiçbir şey değişmese bile, değişeceğine dair inancı taşımaktır. Çünkü umut dediğimiz şey, güzel günlerin garantisi değil; kötü şeylerin biteceğine olan sessiz inançtır.

Bu yüzden neye tutunmalı insan? Bir hayale, bir sevgiye, bir insana mı? Evet, belki… Ama en çok kendine. Çünkü kimse bizim içimizdeki savaşları tam anlamıyla göremez. Kimse bizim gibi taşıyamaz o yükü. En büyük dayanma gücü, içimizde saklıdır. Bunu fark ettiğimizde, yalnızlığımız bile bize güç verir.

Unutmamak gerekir: En karanlık an, sabaha en yakın andır. Ve bazen insanın en güçlü hali, en kırıldığı yerden sonra başlar. Bu yüzden yıkıldığında, bitmiş hissettiğinde bile, içinde bir şey yeniden kurulur. Her kötü şey, belki seni sen yapacak bir basamaktır. Acının içinden geçerken, gelecekteki kendini inşa ediyorsundur. Şu an fark etmesen bile…

Ve eğer bu satırları okuyorsan, hâlâ buradasın demektir. Bu bile başlı başına bir zaferdir. Çünkü her şeyin bittiğini düşündüğün bir anda bile içinde bir ses seni buraya getirdi. O sesi asla küçümseme. O senin en gerçek, en güçlü tarafın. O seni taşıyan, yeniden doğuran, yeniden inşa eden yanın.

Hayat bazen çok zor. Ama unutma: Sen daha güçlü olasın diye değil, daha gerçek olasın diye sınanıyorsun. Ve gerçek olan hiçbir şey kaybolmaz. Sen de kaybolmazsın. Yeter ki kendine bir kez daha sarılmayı seç.

Ve unutma… Bir gün dönüp bugünlere baktığında, “O zamanlar bile kendimden vazgeçmedim,” diyeceksin. Çünkü sen, karanlığın içinden geçen ama içindeki ışığı söndürmeyenlerdensin.

Bu satırlar, umudunu yitirdiğini düşünen ama hâlâ içten içe tutunacak bir neden arayan herkes için yazıldı. Belki seni tanımıyorum ama seni anlıyorum. Çünkü bu hayat mücadelesinde herkesin bir karanlığı, bir savaşı, bir yeniden başlama hikâyesi var. Ve sen, bu hikâyenin kahramanısın. Ne zaman yorulursan, bir dur… ama asla kendinden vazgeçme.

Merve Dolaş
Merve Dolaş
Merve Dolaş, Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji bölümünden mezun olduktan sonra, çocuk, ergen ve yetişkin psikolojisi üzerine çeşitli eğitimler alarak mesleki gelişimini sürdürmüştür. Şu anda bir rehabilitasyon merkezinde görev almakta ve psikoloji alanında makaleler ve yazılar yazmaktadır. Merve’nin yazıları özellikle çift terapisi, çocuk ve ergen psikolojisi, ergenlik dönemi sorunları, kişisel gelişim ve motivasyon, öz saygı ve öz güven gelişimi, anksiyete ve stres yönetimi gibi konulara odaklanmaktadır. Bilimsel verileri anlaşılır bir dille sunarak, okuyucuların kendilerini keşfetmelerine ve psikolojik iyi oluşlarını desteklemelerine yardımcı olmayı amaçlamaktadır. Psikoloji alanında akademik bilgisini sahada edindiği deneyimlerle birleştiren Merve, daha önce Özel Neşerberk kurumunda ve Adıyaman Adliyesi’nde staj yapmıştır. Ayrıca, deprem sonrası Adıyaman’da Kızılay gönüllüsü olarak psikososyal destek çalışmalarına katılmış ve topluma katkı sağlamaya devam etmektedir. Bilgiye ve gelişime olan tutkusu sayesinde, psikoloji alanında yazılar yazarak bireylere rehberlik etmeyi amaçlayan Merve Dolaş, okuyucularına güvenilir ve faydalı içerikler sunmaya devam etmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar