Perşembe, Ekim 16, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Her Yarayı Travma Sandık: Bir Kavramın Psikolojiden Popüler Kültüre Uzanan Yolculuğu

Travma kavramı son yıllarda hayatımızda daha sık karşımıza çıkıyor. Özellikle genç kuşak arasında, arkadaş sohbetlerinde, sosyal medyada ya da günlük yaşamda herhangi bir durumu anlatırken “bu çok travmatik”, “resmen travma oldum” gibi ifadeler sıkça duyuluyor.

Öyle ki bazen insanlar, kendi yaşadıkları olayları ya da küçük aksilikleri mizahi bir şekilde “travma” olarak nitelendiriyor; sosyal medyada paylaşımlar yaparken veya arkadaş ortamlarında esprili bir dille kendi travmalarından bahsediyorlar.

Bu kullanım, bir yandan yaşadıkları deneyimlerle baş etmenin bir yolu olurken, diğer yandan travma kavramının gündelik hayatımıza ne kadar rahat girdiğini gösteriyor.

Peki, travma gerçekten nedir? Her yaşadığımız durum bizi travmatize eder mi?
Bu yazımızda travmanın ne olduğunu, hangi deneyimlerin gerçekten psikolojik etkiler yaratabileceğini ve günümüzde travma kavramının nasıl kullanıldığını birlikte keşfedeceğiz.

Travma Nedir ve Tarihsel Yolculuğu

Tarihin tozlu sayfalarını araladığımızda, “travma” kavramını uzun yıllar boyunca yalnızca fiziksel darbeler ve yaralanmalarla ilişkilendirilmiş bir terim olarak görmekteyiz (Herman, 1997; akt. Özen, Y., 2019).

Ancak zaman içinde yaşanan toplumsal olaylar ve bireysel deneyimler, bu kavramın psikolojik bir boyut kazanmasına zemin hazırlamıştır.
Bireylerin maruz veya mahrum bırakıldığı çeşitli zorlukların birey üzerinde kalıcı etkiler bıraktığı ve bu durumların “travmatik olay” olarak değerlendirilmeye başlandığı görülmektedir.

Travmatik olayların belirlenmesinde temel ölçüt, bireyin yaşamına veya bütünlüğüne yönelik tehdit içermesi ve bunun sonucunda bedensel ya da ruhsal düzeyde önemli yaralanma belirtilerinin ortaya çıkmasıdır (Mum, 2011; Sargın & Akdan, 2016; akt. Akcan, 2018).

Travmanın Psikolojik Boyutunun Evrimi

Tarihsel süreçte travma kavramının psikolojik olarak ele alınmasına neden olan olaylar incelendiğinde, bazı olayların kolektif bir yıkıma yol açtığı, bazılarının ise bireysel düzeyde etkiler yarattığı görülmektedir.

Kolektif nitelikteki olaylara depremler, seller ve savaşlar örnek verilebilirken; bireysel düzeyde etkileyen olaylar arasında fiziksel veya cinsel saldırılar, işkence, çocukluk dönemi istismarları, ihmaller, trafik kazaları, ölümcül hastalık tanıları ve tehlikeli bir olaya tanık olma gibi bireyin başa çıkma kapasitesini zorlayan durumlar yer almaktadır (Öztürk, 2017; akt. Akcan, G. 2018).

Travma kavramının tarihsel süreci incelendiğinde, her ne kadar uzun yıllar boyunca psikolojik boyutu göz ardı edilmiş olsa da bu, travmanın psikolojik yönünün belirli bir dönemde ortaya çıktığı anlamına gelmez.

Travmanın psikolojik yönü her zaman vardı; yaşamın bir parçasıydı. Ancak birçok olguda olduğu gibi, konuşulmadığı ve incelenmediği sürece tarih sahnesinde yerini almak için beklemiştir.

Bu durumu açıklayıcı biçimde Özen (2018) şu sözlerle aktarır:

“İnsanoğlunun yeryüzünde var olduğu günden beri tabiatın yıkıcılığı, insanın vahşete ve saldırganlığa olan meyli ve ne yazık ki ölümün kaçınılmazlığı, travma yaşantısını insanlık tarihi kadar eski kılar.
Kötü haber, travmanın hayatın bir gerçeği olmasıdır; iyi haber ise insanın psikolojik direncinin de hayatın bir gerçeği olmasıdır.”

Bir Kavramın Psikolojiden Popüler Kültüre Uzanan Yolculuğu

Günümüzde sosyal çevrelerimizi, sosyal medyayı ve hatta mizah anlayışımızı düşündüğümüzde, “travma” kelimesinin artık yalnızca psikoloji alanında değil, günlük konuşmalarda da sıkça kullanıldığını fark ediyoruz.

Artık hemen her olumsuz deneyim “travma yaşadım” ifadesiyle anlatılıyor.
Oysa bu kavram, psikoloji literatüründe kişinin ruhsal dengesini sarsan, başa çıkma gücünü zorlayan ve derin etkiler bırakan yaşantıları tanımlar.

Peki nasıl oldu da bu kadar derin ve kapsamlı bir kavram, günlük konuşmaların ve mizahın kolayca tüketilen bir sözcüğüne dönüştü?
Bu durum, psikolojiye artan ilginin doğal bir sonucu mu, yoksa bazı psikolojik kavramların anlamını yitirmesine ve yüzeyselleşmesine neden olan bir sürecin yansıması mı?

Popüler Kültür ve Bilgi Kirliliği

Travma kavramının bugün bu kadar sık kullanılıyor olmasının temel nedenlerinden biri, kavramın gerçek anlamının tam olarak bilinmemesi olabilir.
Türkiye’de psikolojiye olan ilgi özellikle COVID-19 sonrasında belirgin biçimde arttı.

Bu artışla birlikte psikolojik kavramlar daha çok duyulmaya, konuşulmaya, hatta günlük dilin bir parçası haline gelmeye başladı.
Ancak bu yoğun ilgi, beraberinde bilgi kirliliğini de getirdi.
İnsanlar çoğu zaman travma kavramını, altında yatan derin anlamı bilmeden kullanmaya başladı.

Bu durumun bir diğer nedeni ise sosyal medya.
Sosyal medyada “akım” haline gelen içeriklerde travma kelimesi, ilgi çeken başlıkların ve mizahi videoların merkezine yerleşti.
Kavram, izlenme oranlarını artıran bir araç haline gelince, giderek daha fazla kullanıldı ve sonunda mizah ile sosyal medya trendlerinin bir parçasına dönüştü.

Böylece travma kavramı, hem daha çok bilinir hale geldi hem de kendi anlamını popüler kültürün yüklediği yüzeysel anlamlara bıraktı.

Travmayı Mizahla Anlatmak: Bir Toplumsal Baş Etme Biçimi

Ama bana kalırsa bu sadece yanlış bir kullanım meselesi değil; aynı zamanda toplumsal bir başa çıkma biçiminin yansıması.
Türkiye toplumunun en yaygın savunma mekanizması nedir diye sorsalar, hiç düşünmeden “mizah” derim.

Çünkü biz çoğu zaman acımızı, kırgınlığımızı, hatta öfkemizi bile gülerek anlatmayı seçeriz.
Bugünse insanlar yaşadıkları zorlukları, aksilikleri, kırılmaları “travma” diyerek ifade ediyor.

Bu durum, hem popüler bir kavram üzerinden kendilerini daha rahat anlatmalarını sağlıyor hem de deneyimlerini başkalarıyla paylaşmanın bir yolu haline geliyor.

Belki de bu, duygularla baş etmenin yeni bir biçimi.
İnsanlar hissettiklerini adlandırmak, görünür kılmak istiyor.
Travma kavramı da bu noktada bir ifade aracı, bir duygusal dil haline geliyor.

Eskiden bastırılan, konuşulmayan, dile getirilmeyen duygular artık mizah, sosyal medya ve “travma” kavramı üzerinden konuşulur hale geldi.
Böylece travma kavramı, bir yandan anlamını yitirirken bir yandan da insanlara kendini ifade etmenin yeni bir yolunu sunuyor.

Peki, hayatımızdaki olumsuzlukları ve hayal kırıklıklarını mizah veya popüler kültürün sunduğu kavramlarla ifade etmek gerçekten bir iyileşme sağlıyor mu?
Yoksa bu yalnızca duygularımızı geçici olarak hafifleten bir süreç mi?

Kullanılan Kaynaklar

  • Akcan, G. (2018). Travma sonrası büyüme: Bir gözden geçirme. Bartın Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, 3(3), 61–70.

  • Özen, Y. (2019). Psikolojik travmanın insanlık kadar eski tarihi. The Journal of Social Science, 3(5), 362–375.

Zeynep Esen
Zeynep Esen
Zeynep Esen, Mudanya Üniversitesi Psikoloji lisans programının son sınıf öğrencisidir. Özellikle klinik psikoloji, sosyal psikoloji ve nöropsikoloji alanlarına ilgi duymaktadır. Öğrencilik sürecinde çeşitli topluluk çalışmaları ve etkinliklerle deneyim kazanmış; insanlarla etkileşim kurmayı ve bilgiyi paylaşmayı önemsemiştir. İnsan davranışlarını çok boyutlu bir bakış açısıyla ele almayı benimseyen Esen, psikoloji bilgisini yalnızca akademik bir alanla sınırlı tutmayıp günlük yaşamın içinde de anlamlandırmaya çalışmaktadır. Psychology Times Türkiye’de kaleme aldığı yazılarında, bireylerin ruhsal dünyalarına ışık tutarken aynı zamanda psikolojiyi erişilebilir ve düşündürücü bir dille aktarmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar