Salı, Ekim 21, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Her Kaygı Anksiyete midir?

Herkes zaman zaman kendini huzursuz, tedirgin ya da sıkıntılı hisseder. Ama bu duyguların adını koymak her zaman kolay değildir. “Korkuyorum” mu demeliyiz, “kaygılıyım” mı yoksa “anksiyetem var” mı? Kulağa benzer gelse de bu duygular aslında birbirinden oldukça farklıdır.

İnsanların duygularını tanımlamakta zorlanmaları çok yaygındır. Bu, sadece günlük konuşmalarda değil, terapi odalarında da sıkça karşımıza çıkar. Ne hissettiğimizi tam olarak bilememek, kendimizi ifade etmemizi ve destek almamızı da zorlaştırır. Bu yazıda, endişe, korku, kaygı ve anksiyete arasındaki farkları basit ama etkili bir dille açıklamaya çalışacağız. Çünkü duygularımızı doğru tanımak, onlarla daha sağlıklı bir ilişki kurmamızı sağlar.

Belirsizliğin Gölgeleri

Önce korkudan başlayalım. Korku, doğuştan getirdiğimiz temel bir duygudur. Bizi tehlikelerden korur. Eğer tehdit karşımızda net bir şekilde duruyorsa, örneğin üzerimize doğru hızla gelen bir araba varsa, beynimiz otomatik olarak alarm verir. Bu alarm, vücudu “savaş ya da kaç” durumuna geçirir. Kaslarımız gerilir, kalbimiz hızlanır, dikkatimiz keskinleşir. Çünkü ortada somut ve gerçek bir tehlike vardır.

Kaygı ise biraz daha farklıdır. Henüz ortada gerçekleşmiş bir olay yoktur ama olabilir ihtimali vardır. Bu ihtimal bile zihnimizde tehdit algısı yaratır. Örneğin “Ya iş görüşmem kötü geçerse?” ya da “Çocuğuma bir şey olursa?” gibi düşünceler, bizi kaygılandırır. Vücudumuz yine alarma geçer, ama bu sefer ortada net bir tehlike yoktur, sadece olasılıklar vardır.

Kaygı, aslında tam olarak da olumsuz bir duygu değildir. Aksine, hayatımızı düzenlememize yardımcı olur. Bizi hazırlıklı olmaya, önlem almaya iter. Ancak dozunda kalması gerekir. Eğer kaygı çok sık, çok yoğun ya da kontrolümüz dışında ortaya çıkıyorsa, bu sefer bizi zorlamaya başlar.

İşte bu noktada karşımıza anksiyete çıkar. Anksiyete, kaygının bir üst boyutudur. Klinik bir düzeye ulaşmıştır. Artık sadece “tedbir” değil, günlük yaşamı sekteye uğratan bir sorun haline gelmiştir. Kişi sürekli huzursuz hisseder, odaklanmakta zorlanır, kalp çarpıntısı, terleme, mide ağrısı gibi bedensel belirtiler yaşar.

Peki, Ne Oluyor da Kaygı Bu Kadar Büyüyor?

Aslında yanıt belirsizlikte gizli. Belirsizliğe tahammülsüzlük, kaygının ve anksiyetenin temel besin kaynağıdır. Ne zaman ne olacağını bilememek, olayları kontrol edememek insan zihni için zorlayıcıdır. Belirsizliğe tahammülsüzlük, hem kaygının hem de anksiyetenin temelini oluşturur.

İnsan zihni için bilinemeyen, tahmin edilemeyen durumlar oldukça rahatsız edicidir. Çünkü ne zaman ne olacağını bilememek, olayları kontrol edememek insanı içsel bir huzursuzluk haline sürükler.

Sorguladığımızda, hayatta en büyük belirsizlik nedir?

Düşünelim… Kesin olduğunu bildiğimiz ama henüz gerçekleşmemiş tek bir tehdit var. Herkes bu tehdidin farkında, herkes onun bir gün yaşanacağını biliyor ama yine de çoğumuz bu konudan uzak durmaya çalışıyoruz. Cevabı muhtemelen tahmin ettiniz: ölüm.

Ölüm, yaşamın belki de en kaçınılmaz ama bir o kadar da belirsiz gerçeğidir. Ne zaman olacağını bilmiyoruz. Kiminle, nasıl karşılaşacağımızı da bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey, er ya da geç hepimizin yüzleşeceği. Ama bu kadar açık ve kesin olmasına rağmen, ölümle ilgili hissettiklerimiz çoğu zaman belirsizlikle harmanlanır. İşte bu nedenle ölüm, bazı insanlar için derin ve süreklilik taşıyan bir kaygının kaynağı olabilir.

Endişe Döngüsü

Bir olay gerçekleşmeden bile biz onu tekrar tekrar düşünüp, “ya olursa?” diyerek endişeye kapılabiliriz. Bu da bizi eylemsizliğe ve tükenmişliğe sürükleyebilir. Endişe, burada devreye girer. Endişe, zihinsel bir döngüdür. Kafamızda olumsuz bir senaryoyu defalarca çevirmek, çözüm üretmeden tekrar tekrar düşünmek endişe halidir. Eğer bu düşünceler eyleme dönüşmüyorsa, sadece zihnimizi yorar. Sürekli aynı şeyleri düşünmek ama hiçbir adım atmamak, kaygıyı daha da besler.

Bu Noktada Bir Farkındalık Geliştirirsek Hayatımızı Değiştirebiliriz:

  • Her şeyi kontrol edemeyiz.

  • Hayatta belirsizlikler vardır.

  • Ama bu belirsizliklere rağmen yaşayabilir, gelişebilir ve duygularımızla baş edebiliriz.

Hissettiklerimizi Anlamak

Korku, kaygı ve anksiyete, üçü de farklı ama birbiriyle bağlantılı duygular. Korku, somut ve yakın tehditlere karşı verdiğimiz doğal tepkidir. Kaygı, olası tehditlere karşı hazırlıklı olmamızı sağlar. Anksiyete ise bu hazırlığın aşırıya kaçtığı, artık yaşam kalitemizi düşüren bir düzeye ulaştığı durumdur.

Bu duyguların farkına varmak, onları adlandırmak ve anlamlandırmak hayat kalitemizi artırır. Özellikle belirsizlik karşısındaki tavrımız, bu duyguların yönetiminde büyük rol oynar.

Hayat her zaman planladığımız gibi gitmez. Ama duygularımızı tanımayı ve onlarla baş etmeyi öğrenmek, kontrol edemediğimiz durumlar karşısında bize içsel bir güç kazandırır.

Unutmayalım: Duygular düşman değil, yol arkadaşlarımızdır. Ne kadar iyi tanırsak, o kadar sağlıklı yol alırız.

Leyla Abdullayeva
Leyla Abdullayeva
Leyla Abdullayeva, klinik psikoloji alanında derinlemesine bilgi ve deneyime sahip bir psikolog ve psikoterapisttir. Hazar Üniversitesi'nden yüksek onur derecesiyle mezun olduktan sonra, Bursa Teknik Üniversitesi'nde genel psikoloji yüksek lisans eğitimini sürdürmektedir. Psikoterapi alanında çeşitli terapi ekollerinde eğitim almış ve bunları pratiğinde uygulamaktadır. Özellikle EMDR, Şema Terapisi, Bilişsel Davranışçı Terapi (CBT) ve Rasyonel Duygucu Davranış Terapisi (REBT) yöntemleri konusunda uzmanlaşmıştır. Klinik deneyimlerini devlet hastaneleri ve psikolojik sağlık merkezlerinde kazanan Abdullayeva, kişilik bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve çeşitli psikopatolojiler üzerinde çalışmaktadır. Hem bireysel terapi hem de grup terapisi uygulamalarında edindiği tecrübeler, onun geniş bir yelpazede psikolojik sorunları ele alabilmesini sağlamaktadır. Güncel psikolojik araştırmaları takip eden Abdullayeva, akademik kongrelerde aktif olarak yer almakta ve bu kongrelerde çeşitli psikoterapi yaklaşımları, kişilik bozuklukları, duygu durum bozuklukları ve klinik psikoloji alanındaki güncel gelişmeler üzerine yazılar kaleme almaktadır. Bu yazılar, hem akademik camiaya hem de psikoterapi sürecine ilgi duyan bireylere rehberlik etmeyi amaçlamaktadır. Leyla Abdullayeva, psikoterapötik çalışmaları ve akademik katkılarıyla psikoloji alanında kendini geliştiren ve sürekli olarak yeni bilgiler edinmeye çalışan bir uzmandır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar