Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Güvenebilmek Mümkün mü?

Hayali Sığınaklardan Gerçek Güvene

Stresten korunmanın en temel yollarından biri, güven ihtiyacımızın karşılanmasıdır. Bu ihtiyaç karşılanmadığında hayatın sunduğu olayları ve insanları birer tehdit olarak algılarız. Böyle bir algı ise bireysel olarak taşıyabileceğimizin çok ötesinde bir yük haline gelir. Bu noktada insan, ya koşulsuz güvenmeye razı olur ya da kendine bazen gerçek, bazen yalnızca hayali bir güvenlik alanı inşa eder. İşte bu yüzden “güvende hissetmek” çoğu zaman kurgusaldır. Üstelik kişinin kendi yargılarına gereğinden fazla inanmasına yol açan bilişsel sapmalar ile gerçekten güvenebilmek arasındaki çizgi son derece incedir. Peki, biz, o çizginin tam olarak neresindeyiz?

Günlük hayatımızda güven ile yanılsama arasındaki o ince çizgiyi bazen farkında olmadan geçeriz. Direksiyon başında “ben dikkatliyim, bana bir şey olmaz” diyerek hız sınırını aşmak, bir ilişkide koşulsuz sadakati varsaymak ya da yatırım kararlarını kendi öngörülerimize fazla güvenerek almak… Tüm bu durumlarda, gerçekte olmayan bir güvenlik algısına tutunuruz.

Ama bunun tam tersi de aynı derecede yıpratıcıdır. Bazı insanlar, geçmişte kırıldıkları için kimseye yaklaşamaz; iş yerinde işbirliği yapmaktan çekinir, ilişkilerde sürekli kuşku duyar, hatta en yakın çevresine bile mesafe koyar. Bu kez de hayatın sunduğu her şeyi tehdit gibi görür, olumsuz deneyimleri aşırı genelleriz. Uzun süredir iyileşme yaşamayan birinin, zamanla uzmanların yaklaşımına dair güveninin sarsılması, daha önce aldatılan birinin başka ilişkilerde karşı tarafa şüpheyle yaklaşması gibi durumlar olağandır.

Sonuçta, aşırı güven ile hiç güvenememek arasında gelgitler yaşarız. Ve belki de asıl mesele, güvenin mümkün olup olmadığından çok, güven kavramıyla kurduğumuz ilişkinin niteliğidir.

Bireysel ve Toplumsal Güven Arasındaki Gelgitler

Aşırı güven ile hiç güvenememek arasında yaşadığımız gelgitler yalnızca bireysel değil, toplumsal düzeyde de kendini gösteriyor. Birlikte yaşama pratiklerimizde, siyasal kutuplaşmalarda, hatta sosyal medyada bile, “ya tamamen inanmak” ya da “hiç güvenmemek” arasında gidip geliyoruz. Bu uçlaşmaların yarattığı belirsizlik, aslında hepimizin en temel ihtiyacını tehdit ediyor: güvende hissetme ihtiyacını.

Güven duygusunu, katmanlardan oluşan bir çatı sistemi gibi düşünebiliriz. Bu sistemde en büyük çatımız yaşadığımız dünyadır. Ancak günümüz dünyası, koruyucu bir “büyük çatı” olmaktan çok, çatlaklarla dolu ve sınırları sürekli değişen bir yapı formunda. Bu büyük çatının altında ülkeler yer alır; ülkelerin çatısı altında ise bireylerin kendi küçük çatısı bulunur. Oysa bu katmanların birbirini tamamlaması gerekirken, çoğu zaman birbirini tehdit eder hale geliyor.

Dünya düzenine baktığımızda bir toplumun ya da insanın güvende oluşunu, borderline kişilik yapısına benzetmek mümkün. Borderline yapıda güven algısı da uçlarda seyreder: ya idealize edilen mutlak güven, ya da değersizleştirilen, tümden reddedilen bir güven ilişkisi. Tıpkı dünya düzeninde olduğu gibi; ya “her şey kontrol altında” yanılsaması, ya da “hiçbir şey güvenilir değil” çaresizliği… Bu da bireyde olduğu kadar toplumlarda da istikrarsız bir güven hissi yaratıyor.

Küçük Çatı ve Büyük Çatı: Bireysel ile Toplumsal Güven Dengesi

Sınırlar değişiyor, dün değer verdiğimiz şey bugün anlamsızlaşabiliyor. Böyle bir ortamda güven ya aşırı yüceltiliyor ya da bir anda bütünüyle kayboluyor. Bu siyah-beyaz bakış açısı, sahte bir güven hissi yaratıyor: kimi zaman kendimizi hayali bir sığınakta sanıyoruz, kimi zamansa bütün dünyanın bize karşı olduğu duygusuna kapılıyoruz. Her iki uç da gerçeklikle bağımızı zayıflatıyor, güven hissini bir yanılsama hâline getiriyor.

İşte bu noktada çatı imgesi yeniden devreye giriyor. Küçük çatı, bizim bireysel alanımız; kendi hayatımızda huzur ve düzen bulduğumuz içsel sığınak. Büyük çatılar ise ülkeler, toplumlar, hatta küresel düzen… Bu büyük çatılar sağlam olmadığında, bireysel çatı ne kadar sağlam olursa olsun fırtınaya karşı savunmasız kalabiliyor.

Sağlıklı bir güven inşa etmek, hem kendi küçük çatımızı hem de paylaştığımız büyük çatıyı gözden geçirmek demek. Hayali sığınakları ayıklamak, sınırları belirlemek ve dayanıklı alanlar oluşturmak gerekiyor. Ne tamamen teslim olmak ne de herkesi tehdit görmek çözüm; güveni, hem bireysel hem toplumsal olarak, gri tonlarda yeniden tanımak gerekiyor.

Gerçekçi Güven: Farkındalık ve Dayanıklı Bağlar

Güven, basit bir histen çok daha fazlasıdır. Bilişsel bir değerlendirme olarak başlasa da, sosyal bağlarımız, ilişkilerimiz ve paylaştığımız değerlerle birleşerek karmaşık bir ağ oluşturur. Bireysel iç dünyamızda güveni sağlamak, kendi yargılarımızla, deneyimlerimizle ve duygusal sınırlarımızla kurduğumuz bir düzeni gerektirir.

Ama bu düzen yalnızca bireysel kalamaz; güven, paylaştığımız toplumsal çerçevede de doğrulanmalı, beslenmeli ve sürdürülebilir olmalıdır. Küçük çatı olarak kendi iç dünyamız, büyük çatı olarak toplum ve küresel düzen bu ağı birbirine bağlar.

Her iki düzeyde de çatlaklar, sahte güven algıları veya uçlara kayan gelgitler, tüm sistemin istikrarını sarsabilir.

Sonuç: Güvenmek İçin Gerçekçilik ve Farkındalık

Bu karmaşık ağı somutlaştırmak için birkaç örnek düşünelim: Bireysel düzeyde, geçmişte güveni kırılmış bir kişi, ilişkilerde sürekli kuşku duyar veya işbirliklerinden çekinir. Toplumsal düzeyde ise, ülkeler arası güven eksikliği, ekonomik krizler veya politik istikrarsızlık, bireylerin kendi küçük çatılarında da güvensizlik hissetmelerine yol açar.

Böylece küçük ve büyük çatılar birbirine etki eden bir sistem hâline gelir: biri sallandığında diğeri de sallanır. Aslında güven, bireysel ve toplumsal düzeyde, sınırları belirlenmiş, dayanıklı ve gerçekçi alanlar inşa etmekle mümkündür.

Güvenin özü, onu oluşturmak için kurduğumuz bağlar ve çevremizle ilişkimizi nasıl algıladığımızdan geçer. Yani güven, sadece başkalarının davranışlarına ya da dış koşullara bağımlı değildir; bizim algılarımız, beklentilerimiz ve sınırlarımızla birlikte şekillenir.

Bu bakış açısı, güveni yeniden inşa ederken iki temel ilkeye işaret eder: gerçekçilik ve farkındalık.

Farkındalıkla oluşan güven kavramında gerçekçi bir yaklaşım, hem kendimizi hem çevremizi olduğundan farklı görmeyi bırakmayı gerektirir. İnsanlar kusurludur, ilişkiler sorunsuz işlemez, dünya düzeni istikrarsızdır. Bu durumu kabul etmek, sahte sığınaklar kurmak yerine, mevcut durumu olduğu gibi görmek iyi bir başlangıcın ilk adımıdır.

Bağları güçlendirmek, güveni sadece bireysel bir his olmaktan çıkarıp, paylaşılan bir alan hâline getirir. Küçük çatımızda kendimize koyduğumuz sınırlar ve açık iletişim, ilişkilerde ve toplumsal bağlarda güveni destekler. Aynı şekilde büyük çatılarda toplum ve küresel düzeyde şeffaflık, istikrar ve işbirliği mekanizmaları güvenin sürdürülebilirliğini artırır.

Kendi Güvenini Sorgulama Zamanı

Şimdi arkanıza yaslanıp kendinize sorabilirsiniz: Ben nasıl güveniyorum?
Aşırı mı güveniyorum, yoksa yeterince güvenemiyor muyum?

Bu sorgulama, belki de gerçek güveni keşfetmenin ilk ve en değerli adımıdır.

Elif Hazal Gevrek
Elif Hazal Gevrek
Elif Hazal Gevrek, klinik psikolog ve yazardır. Lisans ve yüksek lisans eğitimini burslu olarak tamamlamış; sağlık sistemini güçlendirme ve afet-deprem projeleri kapsamında aktif olarak görev almıştır. Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) ekolüyle çalışmakta; anksiyete bozuklukları, panik atak, depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, bağımlılıklar ve aile terapileri gibi birçok klinik alanda bireysel terapi hizmeti sunmaktadır. Mesleki birikimini ve içgörülerini yazıya taşıyan Gevrek, geçmişte çeşitli kültür, sanat ve edebiyat dergilerinde deneme yazarlığı yapmıştır. Psikoloji alanındaki yazılarında ise insani deneyimleri ruhsal çözümlemelerle buluşturur. "Nereden Düştük Bu Aşka" (Nemesis Kitap) adlı ortak kitapta “Terk Edilme ile Baş Etme” başlıklı bölümüyle yer almış; ayrıca, bireyi tanıma tekniklerinde yapay zeka destekli yöntemler üzerine bir akademik yayına katkı sunmuştur. Psikoloji dergisindeki köşesinde, hem klinik gözlem hem edebi sezgiyle şekillenen yazılarıyla okurla derinlikli bir temas kurmayı amaçlamaktadır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar