Çarşamba, Ekim 1, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Güven Duygusunun Psikofizyolojiye Etkisi – Hayatta Kal

Duygu, içsel süreci tarif eden, bir his olarak tanımlanmaktadır. Bireyin hislerini ortaya çıkaran bu içsel süreç fizyolojiyi, iletişimi ve güdüleyici yanı bir araya getirmektedir. Duygunun fizyolojik çalışma prensibi, oluşan hissin jest ve mimikler ile dışavurumunu sağlarken, iletişim kısmı mesajı veren – mesajı alan olmak üzere iletişim ağını oluşturarak, kişilerarası iletişimde duygu-düşünce-davranış sistemi hakkında bireye ipucu vermektedir. Duygunun, güdüleyici çalışma prensibinde ise bireyin geçmiş deneyimlerini referans alarak duygu-düşünce-davranış sisteminde revize sağlamasıdır; birey yaşadığı deneyimden ders çıkarak bu alanları düzenlemektedir (Mestci, 2021).

Duygu, aslında birbirine bağlı birçok yapıyı bir araya getiren, bireyi – özellikle sosyal bir canlı olmasının getirdiği yaşamsal bir sorumluluk ile – sosyal yaşam içerisinde düzenlemeye yönlendiren bir özelliğe sahiptir. Literatüre bakıldığında geniş kapsamlı duygu tanımlamasına rastlanırken, aksine modern yaşamın duyguyu ötelemeye çabaladığı, politik psikoloji düzleminde belki de onu bir kenara bırakıp, sadece düşünme üzerine (burada daha çok mantıksal düşünme ile prefrontal kortekse atıf yapılmaktadır) daha fazla ‘’mantıksal düşünme’’ ön plana alınarak, duyguları geri planda bırakma çabasına gidilen bir tarafı da olduğu gözlemlenmektedir. Oysa ki, bireyin temel duygusu, doğumu ile beraber önce bakım vereni tarafından üzerine çalışıldığı ve önemlisi hayatta kalmak için kritik bir öneme sahip olan güven duygusu sosyal ilişkilerde ön planda olmaktadır. Peki, neden? Duygulara kulak vermek, bireyin doğumundan – ölümüne gelişim serüveninin temelinin atıldığı – güven duygusuna kulak vermek neden önemli olmaktadır? Bu yazıda, duygu kavramının ve güven duygusu kavramının bireyin hem fizyolojik hem de psikolojik alt yapısındaki yeri ve yine bu alanlardaki etkilerinin polivagal teori bakışından bir incelemesi yapılacaktır.

Güven Duygusunun Gelişimi – Psikolojik Alt Yapı

Bireyin, gelişimi esnasında yerine getirmesi gereken kendine yönelik sorumlulukları olmaktadır. Ötekine; ben’in dışında bir dünyanın temsili olan bakım verenine güvenmek onun öğrenmesi ve geliştirmesi gereken ilk sorumluluğudur. Bebek için yalnızlık (somut anlamda bir bakım verenin olmayışı) ölüm ile aynı anlama gelmektedir ve yanında birinin olmayışı ile hayatta kalması imkansızlaşmaktadır. Muhtaç bir canlı olarak Dünya’ya gelen bireyin yaşam serüveni muhtaçlığının, bakım vereni tarafından giderilmesi aynı zamanda yaşamını düzenleyecek olan bir sistemin dışarıdan içeriye doğru aşamalı olarak dönüşümünü sağlamaktadır. Bebek beslenme, barınma, bakım, sevgi ve ilgi aldığı sürece güven duygusunu içselleştirmekte, doyum sağladıkça ötekine duyulan güven duygusunu bakım vereninin dışında, ötekilerle de deneyimlemeye çalışmaktadır.

Bebeklik döneminde gelişen güvenmeyi öğrenme kısmı bir psiko-sosyal gelişim sorumluluğu olmaktadır. İhtiyacı karşılanan bebek kendini içsel olarak iyi hisseder; rahatlık ve huzur duyar. İhtiyaçları karşılanamayan bebek ise isteklerinin çoğunun gerçekleşemeyeceğine dair bir huzursuzluk ve güvensizlik hissi yaşamaya başlar (Yavuzer, 2019). Basitçe, anne tarafından sağlanan güven, bebeğe yerleşerek, bebeğin diğerleri ile olan ilişkilerine de bu duyguyu taşımasını, onlarla da bunu sağlamaya çalışmasını içermektedir.

Dolayısıyla, bir duygu olan güvende hissetmenin psikolojik alt yapısında önce bireyin bebeklik sürecinde hayatta kalması için ihtiyaç duyduğu sürekli bir bakım verene sahip olması, daha sonra onunla güven duygusunu deneyimlemesi ve bunu içselleştirdikten sonra bu güven duygusunu hem kuracağı ilişkilerde hem de yaşayacağı zorlu olaylarda yanındaki koruyucu kalkanı olarak deneyimlemesidir.

Güvende Hissetme İhtiyacı – Fizyolojik Alt Yapı (Polivagal Teori)

Güven duygusunun fizyolojik alt yapısı ise güven duygusunun fizyolojisini sinir sistemi ile ilişkilendiren ve aslında bireyin biyo-psiko-sosyal canlı olmasının fizyolojik alt yapısına vurgu ve açıklama getirmek için geliştirilen bir teori üzerinden değerlendirilecektir. Stephen W. Porges (1994) tarafından geliştirilen Polivagal teori, özellikle çalışma grubu olarak travmatik deneyim geçirmiş olan bireylerin psikofizyoloji yapısını inceleyen bir çalışmayı içermektedir. Travma deneyimi yaşamış olan bireylerin, travma sonrası gelişen psikolojik semptomlarını bir hayatta kalma refleksi olarak görmelerini, onları adeta yaşamda tutmak için geliştirilen bir bariyer olarak düşünmelerini ve bu reflekslerini kutlamalarını sağlayarak; bedensel tepkilerin hayatta kalma çabasının bir ürünü olduğunu ve aslında güvende hissetme ihtiyacı ile doğrudan ilişkisinin olduğu adeta psikofizyolojik bir savunma mekanizması olarak görmektedir (Porges, 2023). Bireyin güven ihtiyacının fizyolojik alt yapısı yani uyarılmış haldeki sinir sistemi, onun aynı zamanda psikolojik alt yapısı ile de ilişkilidir ve bu iki yapı birbirini beslemektedir. Sinir sistemi hayatta kalmak için mesaj verirken, psikolojik düzlemde güven hissetme ihtiyacı ile eş zamanlı hareket etmektedir. Peki, hem fiziksel hem de psikolojik alt yapısı ile güvende hissetme ihtiyacına yönelik sinyaller nereden alınabilir?

Güven Duygusunun Psikofizyolojiye Etkisi – Hayatta Kal

Uyku, iştah ve libido. Bu üç sistem, bireyin psiko-fizyolojik alt yapısındaki işleyişi ifade etmektedir. Yani bu üç sistem de hem fizyolojik hem de psikolojik sağlığın bir arada incelendiği bir işleyişe işaret etmektedir. Bireyin uyku düzeyinin artması ya da azalması ve yine iştahın artması ya da azalması ve libidonun artması veya azalması, bireye fiziksel ve psikolojik sağlığındaki işleyişi hakkında ipucu vermektedir. Psikiyatrik değerlendirmede ele alınan bu üç sistemde, bireyin yaşamında deneyimlediği zorlu olaylara/durumlara karşı gelişen duygu ve düşüncelerinin çıktılarını bedenindeki semptomlarda görmek mümkün olmaktadır.

Özetle, bir gün, sarsıcı bir olay yaşandığı düşünüldüğünde; o an mideye kramplar girebilir, mide bulantısı, soğuk terleme ya da vücuda bir anda yayılan ani sıcaklık hissi olabilir ya da tiksinme ile birlikte mideden dışarı atılan besinler… Bunlar psikolojik olarak o an gelişen olayın/durumun henüz sindirilemiyor oluşunun ani bedensel olarak ifadesi olabilmektedir. Yani, beden ve psikoloji; ‘’beni gör, kendimi güvende hissetmiyorum ve benim için güvenli bir alan sağla’’ diyor olabilir. Bu noktada, bunun uzun vadede bedensel işaretleri özellikle uyku, iştah ve libido düzeyinde takip edilebilmektedir. Eğer birey kendi sorumluluğunu alıp, bedenine ve psikolojik sağlığına kulak vermeye, ona alan açmaya gönüllü ise sağaltım için süreç kolaylaşacaktır. Bu da, kendine önce şefkat ile yaklaşmak; yani kendini koşulsuz dinlemek, bedensel olarak duyumsamak, zorlayan duygular ya da düşünceler üzerine çalışmak (bunun için belki de psikolojik destek almaya da gönüllü olmak) ve kabullenmek ile fiziksel ve psikolojik sağlık için ilk adımları atmak, kendi sorumluluğunu almak olmaktadır.

Kaynakça

Mestci, S. (2021). Çocuklarda duygu düzenleme becerisi. Ankara: Nobel Akademik Yayıncılık.
Porges, S. W. (2023). Polivagal teori rehberi – Güvende hissetmenin dönüştürücü gücü. İstanbul: Psikonet Yayıncılık.
Yavuzer, H. (2019). Çocuk psikolojisi. İstanbul: Remzi Kitabevi.

Laçin Sevin
Laçin Sevin
Laçin Sevin, uzman psikolog ve yazar olarak çocuk-ergen bireysel danışmanlık, özel gereksinimli bireylerle psiko-sosyal çalışmalar, ebeveyn danışmanlığı ve psiko-onkoloji alanlarında deneyime sahiptir. Psikoloji lisansını Onur Derecesi ile bitiren, pedagojik formasyona sahip ve yüksek lisans tezini psiko-onkoloji alanında yapmış olan Sevin’ in çalıştığı alanlar özellikle çocuk-ergen psikolojisi, çocuklarda bilişsel-davranışçı terapi, ebeveyn danışmanlığı ve psiko-onkolojidir. Bunun yanı sıra, ağırlıklı olarak yine çocuk-ergen psikolojisi ve ebeveyn danışmanlığı alanlarında, dijital ortamda, bilimsel temelli blog yazıları gönüllüpsikolog.org ve çocuğumneden.com’ da istikrarlı bir biçimde yaklaşık 3 sene boyunca yayınlanmıştır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar