Işık Tutanlar da Gölgeyle Tanışır
Psikologlar, başkalarının karanlıklarına ışık tutan profesyonellerdir. Danışanların en kırılgan anlarına eşlik eder, acılarına tanıklık eder, umutla eşlik ederler. Ancak bu süreç, sanıldığı gibi yalnızca karşı tarafı değil; zaman zaman psikoloğun kendisini de dönüştürür, hatta zorlar. Çünkü her terapötik temas, psikoloğun kendi iç dünyasını da harekete geçirebilir.
Bu yazıda, psikologların sıklıkla dile getiremediği ya da fark etmeden yaşadığı görünmeyen tetikleyiciler, “gizli yaralar” ele alınmaktadır. Mesleğin duygusal yükünü taşırken, psikoloğun kendi hikâyesiyle nasıl karşılaştığına dair farkındalık yaratmak hedeflenmektedir.
Psikolog da Bir İnsan: “Mesafeli Kalmak” Gerçekten Mümkün mü?
Psikologlar eğitimleri süresince; yargılamadan dinlemek, tarafsız kalmak ve danışan odaklı olmak gibi mesleki becerileri öğrenirler. Ancak unutmamak gerekir ki, psikologlar da insan. Duygularını tamamen devre dışı bırakabilen, her duruma karşı nötr kalabilen kişiler değillerdir. Bazı danışan öyküleri, terapistin kendi geçmişine, bastırdığı duygulara ya da yaşadığı kayıplara dokunabilir.
Mesela, ailesinde bağımlılıkla ilgili zorluklar yaşamış bir psikolog, alkol bağımlılığı olan bir danışanla çalışırken yoğun duygular hissedebilir. Bu hisler yalnızca teknik bilgiyle kontrol altına alınamayabilir. O anlarda, farkında olunmayan duygusal tetikleyiciler devreye girer.
Karşıaktarımın Ötesinde: Sessizce Yaralanmak
Psikoterapi literatüründe karşıaktarım, terapötik ilişkinin doğal bir yönü olarak ele alınır. Ancak her karşıaktarımı yalnızca profesyonel çerçevede değerlendirmek kolay değildir. Bazı danışan hikâyeleri psikoloğun iç dünyasında yalnızca profesyonel bir mesele olarak kalmaz; kişisel bir sarsıntıya dönüşebilir.
Bir istismar öyküsü, terapistin kendi çocukluk travmasını hatırlatabilir. Yalnızlık temalı bir seans, terapistin kendi içsel yalnızlığını harekete geçirebilir. Bu tür duygular, bazen terapistin rüyalarına girer, bazen seans sonrası yaşanan açıklanamayan bir yorgunluk olarak belirir. Dışarıdan bakıldığında profesyonellik korunuyormuş gibi görünse de, içeride bambaşka bir süreç yaşanıyor olabilir.
“Bu Hikâye Benim de Olabilirdi”
Psikoloğun içsel dünyasında en çok zorlayan durumlar, “ayna etkisi” ile ortaya çıkar. Danışanın anlattığı bir yaşam öyküsü, psikoloğa kendi olasılıkla yaşanabilecek hayatını hatırlatır.
“Bu benim başıma gelseydi ne olurdu?”
“Ben de benzer bir yanlışa düşebilirdim.”
Bu gibi içsel yankılar empatiyi derinleştirirken, aynı zamanda terapistin sınırlarını zorlayabilir. Bu duygular bastırıldığında motivasyon kaybı, kaçınma ve tükenmişlik gibi problemler ortaya çıkabilir. Bu nedenle duygularla yüzleşmek yalnızca bir etik zorunluluk değil, aynı zamanda ruh sağlığı açısından bir ihtiyaçtır.
Kırılganlık: Hem Güç Hem Risk
Psikolog olmak, her şeye karşı bağışıklık kazanmak demek değildir. Aksine, kırılganlık bu mesleğin bir parçasıdır. Terapi, sadece bilgiyle değil; kalpten kalbe kurulan bir ilişkiyle yürür.
Ancak bu kırılganlık eğer desteklenmezse, zamanla psikoloğu yıpratabilir. Kendi kişisel terapisini almayan, süpervizyon desteği almayan ya da meslektaş desteğinden yoksun kalan bir uzman, bu duygusal yükü tek başına taşıdığında mesleki tükenmişlik riskiyle karşı karşıya kalabilir.
Kendini Korumak: Farkına Var, Kabullen, İşle
Duygusal tetikleyiciler ile başa çıkmak üç aşamada mümkündür:
-
Farkına Var: Seni zorlayan hikâyeleri ve etkileyen danışanları belirle. Bu farkındalık ilk adımdır.
-
Kabullen: Duygusal tepki vermek bir zayıflık değil, insan olmanın bir parçasıdır. Duyguları bastırmak yerine kabul etmek, içsel gücü artırır.
-
İşle: Duygularla yüzleşmek yeterli değildir, bu duygular üzerinde çalışmak gerekir. Kendi terapisini sürdürmek, süpervizyon desteği almak, güvenli meslektaş ortamlarında paylaşımda bulunmak, yazmak ve konuşmak bu sürecin parçasıdır.
Sonuç: Görünmeyen Yaralara Alan Açmak
Psikologlar da zaman zaman yara alır. Bu yaralar dışarıdan fark edilmese de iç dünyada derin izler bırakabilir. Terapi süreci yalnızca danışanı değil, psikoloğu da dönüştürür.
Bu görünmeyen yaralara alan tanımak, terapistin kendi iç yolculuğunu anlamasını sağlar ve ona kendine şefkatle yaklaşma fırsatı verir.
Psikolojik dayanıklılık, duyguları bastırmakla değil; onları tanımak ve işlemekle gelişir. Bu yaklaşım yalnızca psikoloğun kendi iyiliği için değil, danışanlarının iyileşme süreci için de son derece önemlidir.