Pazartesi, Ekim 20, 2025

Haftanın En Çok Okunanları

Son Yazılar

Erkeklerin Zihni Nasıl Çalışır? Aşk, Korku ve Kaçışın Psikolojisi

“Neden bir anda uzaklaştı?”
“İlişki iyi giderken neden hiçbir şey söylemeden çekildi?”
“Gerçekten meşgul müydü, yoksa bahane miydi?”

Bu sorular birçok kadının zihninde döner durur. Çünkü erkeklerin davranışları, özellikle romantik ilişkilerde, çoğu zaman karmaşık, tutarsız ve yorumsuz görünebilir. Ama bu davranışlar gerçekten rastgele mi? Yoksa bir yapısı, bir sistemi, hatta kökeni var mı?

Bu yazıda erkek zihninin ilişkilere dair işleyişini psikolojik bir yerden ele alacağız. Amacımız suçlamak değil, anlamak. Çünkü anlamadığımız şeyi dönüştüremeyiz.

Bağlanma Stilleri: Erkeklerin Çocukluktan Getirdiği Harita

Bağlanma kuramı, insanların ilişkilerde nasıl davrandığını anlamak için güçlü bir teorik altyapı sunar. Çocuklukta bakım verenlerle kurulan ilişkiler, kişinin yetişkinlikteki romantik ilişkilerine dair bir “şablon” oluşturur.

Birçok erkek, duygusal olarak mesafeli ya da kaçıngan bağlanma stiline sahiptir. Bunun nedeni çoğunlukla çocukken duygularına yeterince yer verilmemesi, ihtiyaçlarının küçümsenmesi veya “güçlü ol” mesajıyla büyümüş olmalarıdır.

Kaçıngan bağlanma stiline sahip erkekler, yakınlık arttıkça huzursuz olur. Bir kadınla duygusal bağ güçlendikçe geri çekilmeleri, kaçmaları ya da “yoğunum” gibi bahaneler üretmeleri, aslında bu yakınlığa dair kaygılarının bir yansımasıdır.

Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Sessiz Etkisi

Toplum, erkekleri “duygularını bastırmaya” yönlendirir. Ağlamak, korkmak, ihtiyaç duymak gibi insani deneyimler, erkeklik normları içinde zayıflık olarak kodlanır. Bu yüzden birçok erkek kendini bile duygusal anlamda tanımadan büyür. Duygularını adlandıramayan biri, onları nasıl paylaşabilir?

Bir ilişkide kadın “konuşmak, yakın olmak, duygularını paylaşmak” isterken erkek bu talebi anlamakta ve karşılık vermekte zorlanır. Çünkü duygusal ifade, onun repertuarında kısıtlıdır.

Bu noktada da devreye savunma mekanizmaları girer: kaçmak, uzaklaşmak, bahaneye sığınmak.

İlişkide Kontrolü Kaybetme Korkusu

Erkeklerin zihninde, bir ilişkiye duygusal yatırım yapmak bazen “kontrolü kaybetmek” anlamına gelir. Bu, bireysel bir korkudan çok erkeksi gücün toplumsal tanımıyla ilgilidir.

Güçlü erkek, duygularının kontrolündedir. Ama birine bağlanmak, sevilmek ve sevmek, bu kontrol hissini zedeleyebilir.

Bu nedenle erkek bazen duygularını inkar eder, bazen de onları görmezden gelmek için çeşitli meşguliyetler icat eder. Kariyere sığınmak, “yoğunum” demek ya da “sana layık değilim” gibi cümlelerle geri çekilmek aslında kontrolü kaybetme korkusunun kılık değiştirmiş halidir.

Duygusal Okuryazarlık Eksikliği

Birçok erkek, ne hissettiğini bilmiyor. Çünkü hiç sorulmadı. Çünkü kimse o duyguları isimlendirmeyi öğretmedi. Duygusal okuryazarlık, çocuklukta gelişir. Ama “erkek çocuklar ağlamaz” ile büyüyen bireyler, öfke dışında duygularını tanımakta ve ifade etmekte zorlanır.

Bu da onları ilişki içinde sıkışmış, anlaşılmamış, hatta yetersiz hissettirebilir. Bu duyguları ifade edemeyen erkek ise genellikle geri çekilir. Çünkü ilişkiyi sürdürmek, duygusal emek, açıklık ve karşılıklılık gerektirir. Duygusal donanımı yeterli olmayan biri için bu süreç yorucudur.

Kadınların Anlama Çabası ve Döngüsel Dinamikler

Kadınların anlama çabası sadece partnerini çözmek değil aynı zamanda ilişkinin yönünü şekillendirme isteğidir. Bu noktada anlamak için sormak, dinlemek ve gördüğünü hemen yargılamadan önce anlamlandırmaya çalışmak çok kıymetlidir. Çünkü her “bahane”nin ardında, çoğu zaman dile gelmemiş bir ihtiyaç, ifade edilmemiş bir korku ya da geçmişten taşınan bir deneyim vardır. Kadın, bu katmanları görmeye niyet ettiğinde, karşısındaki erkek de savunma duvarlarını yavaş yavaş indirebilir.

Elbette kadın, “Benim de problemlerim var, neden hep ben çözmeye çalışan taraf oluyorum?” diye düşünebilir. Bu çok haklı bir sorgulamadır. Sağlıklı bir ilişkide, anlama çabası tek taraflı olmamalıdır. Partnerlerden biri sürekli yükü taşıyorsa, bu yorgunluk zamanla sevgi bağını aşındırır. Burada kilit nokta, yalnızca anlamak değil karşılıklı olarak anlaşılma hakkını talep etmektir. Kadın, kendi sınırlarını koruyarak ve ihtiyaçlarını açıkça dile getirerek bu dengeyi sağlayabilir. Çünkü bazen en güçlü anlama biçimi, karşı tarafa “Benim de görülmeye, anlaşılmaya ihtiyacım var” diyebilmektir.

Peki ya karşı taraf, tüm açıklamalara rağmen görmüyor ve anlamıyorsa? İşte o zaman mesele, “nasıl anlatırım?”dan çok “anlamak istemeyen birine daha ne kadar anlatmalıyım?” sorusuna gelir. Çünkü anlamak, sadece duymakla değil niyetle ilgilidir. Eğer bir kişi, partnerinin hislerini görmezden gelmeyi seçiyorsa bu bir iletişim eksikliği değil, bir duygusal mesafe tercihidir. Ve o noktada kadın kendi değeri için şunu hatırlamalıdır; “Anlaşılmak bir lüks değil, ilişkide temel bir ihtiyaçtır. Ben de bu ihtiyacımı gözeterek yol almalıyım.”

Kadının kendi anlaşılma ihtiyacını gözetmesi, bazen ilişkide mesafeyi artırabilir. Çünkü bu, karşı tarafın alıştığı “her durumda anlayan ve tolere eden” rolün değişmesi demektir. Partner bu değişimi önce “soğuma” olarak algılayabilir. Oysa aslında olan, kadının kendini kaybetmeden ilişkiyi sürdürmeye çalışmasıdır. Sağlıklı bir bağ, iki tarafın da kendi ihtiyaçlarını koruyarak yakın kalabilmesinden doğar. Mesafe, kimi zaman kopuşun değil, yeniden yakınlaşmanın başlangıcıdır.

Gerçek Bir Örnek: “Sevgisini Sessizce Geri Çekti”

Eda ve Ozan, ilişkilerinin başında duygusal bir bağ kurmakta zorlansalar da zamanla bir denge yakalamışlardı. Ozan, işine düşkün, düzenli ama mesafeli biriydi. İlk zamanlarda Eda’ya küçük notlar bırakır, sürprizler yapardı. Ancak zamanla bu davranışlar azaldı.

Eda yakınlık kurdukça, Ozan uzaklaştı. “Zaten her şey yolunda, neden yetmiyor?” diyerek sorularını geçiştiriyor, duygusal ihtiyaçları ise ‘fazla beklenti’ olarak görüyordu. Eda yıllarca Ozan’ın içini anlamaya çalıştı, onu değiştirmek için çabaladı. Ama Ozan ne geçmişiyle yüzleşti ne de bağ kurmak için duygusal emeğe yöneldi.

Bir çift terapisi sürecinde Ozan’ın çocukluğunda anne-babasının duygusal anlamda hep mesafeli olduğunu, ‘kendi başının çaresine bakmayı’ küçük yaşta öğrendiğini fark ettiler.

Ozan ilk kez şunu söyledi:
“Biri bana yakınlaştığında, içimde bir panik başlıyor. Sanki beni kontrol edecek, özgürlüğümü alacak gibi… Belki bu yüzden seni gerçekten sevdiğim halde senden uzaklaştım.”

Bu cümle, birçok kadının duyduğu “bahane”lerin ardındaki gerçek korkuyu görünür kılıyor. Aynı zamanda bu vaka örneği bize, evlilikteki duygusal mesafelerin çoğu zaman bugünkü olaylardan çok geçmişin sessiz izlerinden kaynaklandığını hatırlatıyor (Bowen & Sparrow, 2019).

Sonuç: Anlamak, Bahaneleri Onaylamak Değildir

Erkek zihninin nasıl çalıştığını anlamak, yaşananları mazur göstermek için değil ilişkilerde daha net, daha güçlü ve daha gerçek bağlar kurmak için önemlidir.

Bahane, bir duygusal ifadenin eksik hali olabilir. Ama bu eksikliği tolere etmek kadınların görevi değildir.

Bir erkek “hazır değilim” diyorsa onu değiştirmeye çalışmak yerine, bu cevabın ilişki açısından ne anlama geldiğini sormak gerekir.

Çünkü bazıları için aşk, yüzleşmeyi değil kaçışı kolaylaştırır. Ama sağlıklı bağlanma, cesaret ister. Duygularla kalmayı, onları dile getirmeyi öğrenmeyi ve karşılıklı sorumluluk almayı gerektirir.

Erkek zihni karmaşık değil ama bastırılmıştır.
Ve bastırılmış olan her şey ilişki içinde en olmadık zamanda ortaya çıkar.

Son olarak, bir evlilikte yaşanan zorlukları tek tek bireylerin hataları olarak görmek, ilişkiye zarar verir. Çünkü evlilik, iki kişinin etkileşim içinde olduğu karmaşık bir sistemdir.
Suçlamalar yerine, bu sistemin nasıl işlediğini anlamak ve dinamiklerini birlikte keşfetmek, ilişkinin sağlıklı gelişimi için çok daha değerli bir yaklaşımdır.

Kaynakça:

Bowen, G. L., & Sparrow, C. (2019). Guide to Attachment in Romantic Relationships. Journal of Relationship Psychology, 12(3), 145–160.

Şeyma Nur Menekşe
Şeyma Nur Menekşe
Şeyma Menekşe, lisans ve tezli yüksek lisans eğitimini psikolojik danışmanlık ve rehberlik alanında tamamlamış bir uzmandır. Bireylerin ruhsal iyi oluşunu desteklemeye yönelik çalışmalarda yer almakta; yazılarında ise psikolojinin insan hayatındaki yerini derinlikli ve anlaşılır bir dille aktarmayı amaçlamaktadır. Yazarlık, onun için yalnızca bilgi aktarmak değil; insan ruhuna temas eden, güncel psikolojik konularla okuru düşündüren ve dönüştüren bir alan açma çabasıdır.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Popüler Yazılar