Akademik becerileri çok yüksek olan çocuklar sosyal hayatta da her zaman başarılı oluyor mu? Zekâ dediğimiz kavram sadece bilişsel becerileri mi içeriyor? Gardner’ın “çoklu zekâ” teorisi (1983) ve Salovey & Mayer’in (1990) “emotional intelligence” terimini ilk ortaya atmasıyla zekâya bakış değişime uğramıştır. Kişinin sosyal becerilerinin hayattaki başarısında daha önemli bir yere sahip olduğu vurgulanmıştır. İşte bu sosyal becerileri “duygusal zekâ” olarak tanımlayan Salovey ve Mayer, duygusal zekânın tanımını “duyguları anlama, duyguları düşünceye yardımcı olacak şekilde üretme ve çoğaltma, duygusal bilgiyi anlama, duyguları, duygusal ve zihinsel büyümeyi sağlayacak şekilde reflektif olarak düzenleyebilme yeteneğidir” şeklinde yapmıştır. Salovey ve Mayer duygusal zekâyı, doğuştan gelen bir zekâ türü olarak tanımlarken; büyük etkiye yol açan Duygusal Zekâ kitabının yazarı Daniel Goleman, insan beyninin yapısı dolayısıyla, çocuklukta alınan duygusal derslerin, yaşam boyunca davranış tarzını belirlediğini ifade etmiştir. Peki nedir bu duygusal zekâ ve sosyal hayatta ve iş yaşamında neden bu kadar önemli?
Duygusal Zekânın Günlük Hayattaki Yansıması
Dört yaşlarında iki çocuk düşünelim. İkisi de arkadaşının elindeki oyuncağı merak ediyor ve almak istiyor. Birisi avazı çıktığı kadar bağırıyor ve yaşadığı problemin annesi tarafından çözülmesini bekliyor. Diğer çocuk ise arkadaşına kendi elindeki oyuncağın çok güzel olduğunu ve oyuncakları değiştirmeyi teklif ediyor. İşte duygusal zekâ tam da budur. Bu, kişinin doğuştan getirdiği bir özellik olabileceği gibi, ilk çocuğa annesinin “Ayşe, sanırım arkadaşındaki oyuncağı istiyorsun, onu nasıl isteyebileceğini düşünelim” gibi bir yol göstermeyle problem çözme becerisi geliştirmesi de sağlanabilir. Tabii doğuştan problem çözmeye meyilli bir çocukla aynı kolaylıkta bu beceri gelişmez. Benzer durumlarda ebeveynlerin çocuklarının problemini çözmesine “sabır” göstermesi ve yol göstermesi gerekir. Ebeveynlerin sabır göstermesinin altını çiziyorum, çünkü ebeveynlerin çocuğun ağlamasına, problem çözme esnasında oluşan gergin ortama sabır gösterebilmesi yani dayanabilmesi işin temelini oluşturuyor.
Zaten çocuklar, beynin plastisite özelliği ve taklit etme becerisinin temeli olan “ayna nöronlar” aracılığıyla davranış öğrenmeye oldukça meyillidir. Bir çocuğun küçük yaşta farklı dilleri ana dili gibi kullanmayı öğrenmesi ya da bir müzik aleti çalma becerisi geliştirmesinin daha kolay olması, çocuk beyninin yapısı sayesindedir. Ebeveynler genellikle çocuklara bilgi öğretmeye daha isteklidir ve çok fazla bilgi bilen küçük çocuklar “üstün zekâlı” addedilir. Hâlbuki sosyal hayatta öncelikli gerekli olan sosyal beceriler ve problem çözme becerileridir.
Okul ve Sosyal Beceriler
Bunun gerçek bir delili, ilkokula başlayan öğrencilerdir. Okula gelmeden önce her problemi annesi tarafından çözülen çocuklar, okula geldiklerinde annelerinden ayrılmaya büyük tepki gösterirler ve bir problem yaşadıklarında yine annelerinin çözmesini beklerler. Okul bu nedenle aslında akademik bilgileri öğrenme yerinden daha ziyade sosyal beceriler edinme yeridir. Yine bu yıllarda da ebeveynin tutumu büyük önem arz eder. Çocuk her problem yaşadığında okula gelip öğretmen veya diğer veliler aracılığıyla problemi çocuğu yerine çözmeye devam ederse, öğrenci duygusal zekâsını geliştirme imkânı bulamaz. Buradan hareketle duygusal zekâ, doğuştan getirilen ama geliştirilebilen bir özelliktir.
Duygusal Zekânın Bilimsel Temelleri
Duygusal zekâ kavramı açıklanırken bazı alt bileşenler üzerinden tanımlanmıştır. Bunlar; içsel beceriler, kişilerarası beceriler, uyum becerileri, stres yönetimi becerileri ve genel ruh hali olarak belirtilmiştir. Bu becerilere detaylı bakacak olursak:
1. İçsel Beceriler
Kişinin kendi iç dünyasını tanıma ve yönetme becerisidir.
- Öz-farkındalık: Kendi duygularını tanıyabilme.
- Duygularını ifade edebilme: Ne hissettiğini açıkça ve doğru şekilde dile getirebilme.
- Kendine güven: İçsel gücünü fark etme ve kendini kabul etme.
2. Kişilerarası Beceriler
Başkalarıyla sağlıklı ilişkiler kurma ve sürdürebilme becerisidir.
- Empati: Kişinin kendisini karşısındakinin yerine koyarak duygu ve düşüncelerini anlayabilme.
- Sosyal sorumluluk: Diğerlerini önemseme, toplumsal farkındalık.
- İletişim yeteneği: Açık, saygılı ve etkili iletişim kurma.
3. Uyum Becerileri
Zor veya yeni durumlara esnek ve yaratıcı şekilde uyum sağlama yeteneğidir.
- Gerçekçilik: Olayları olduğu gibi değerlendirebilme.
- Esneklik: Değişime açık olma.
- Sorun çözme: Karşılaşılan sorunlara yapıcı çözümler geliştirme.
4. Stres Yönetim Becerileri
Zorlayıcı durumlarla baş etme ve duygusal dengeyi koruma becerisidir.
- Duygusal denetim: Ani öfke, kaygı gibi duyguları kontrol edebilme.
- Stres toleransı: Baskı altında soğukkanlı kalabilme.
5. Genel Ruh Hali
Kişinin genel duygusal durumu, hayata bakışı ve içsel motivasyonudur.
- İyimserlik: Zorluklara rağmen umutlu olma.
- Mutluluk: Hayattan keyif alma ve olumlu duyguları deneyimleme.
Bu beceriler ve kişisel özelliklerin, özellikle erken çocukluk döneminde geliştirilebilmesi oldukça mümkündür.
Duygusal Zekâ ve Genetik
Peki, duygusal zekâ bağlamında genetik ne kadar etkili? Duygusal zekâ ile doğrudan ilişkili bir gen olmamakla birlikte, literatürde birkaç genin ilişkilendirildiği araştırmalar mevcut. Bunlara fazla bilimsel olması nedeniyle girmeyeceğim. Fakat dikkat çekici bir örnek üzerinden duygusal zekânın genetik yönüne vurgu yapmak isterim.
Serotonin, beynimizde ruh halini ve duygusal tepkileri etkileyen önemli bir kimyasaldır. Bu kimyasalın beyindeki etkinliği, serotonin taşıyıcısını kodlayan SLC6A4 genine bağlıdır. Bu genin çalışmasını belirleyen 5-HTTLPR adlı bir genetik varyant, bireylerde kısa (S) ya da uzun (L) formda bulunabilir. Kısa formu iki kez taşıyan bireylerde -yani hem anneden hem babadan- (S/S), serotonin taşıyıcısı daha az üretilir ve bu durum daha hassas bir duygusal yapı, stres karşısında artmış duyarlılık ve anksiyete eğilimiyle ilişkilendirilir. Uzun formu iki kez taşıyanlarda (L/L) ise taşıyıcı üretimi fazladır; bu bireyler duygusal açıdan daha dengeli olabilir ve stresle başa çıkmada daha avantajlıdır. S/L kombinasyonu ise genellikle orta düzeyde duyarlılık ve dengeli tepkilerle ilişkilidir. Yani anlaşılacağı üzere, iyimser olmaya meylimizin anne ve babamızdan aldığımız genetik varyantlarla doğrudan ilintisi vardır. Bu bağlamda duygusal zekâmızın yüksek olmasında genetik faktörler etkin olmakla birlikte, anne babamızın öğretisiyle bu becerileri geliştirmek gayet mümkündür.