Duygular, sadece düşüncelerin değişmesiyle ortaya çıkan sonuçlar olarak düşünülmemelidir; daha ziyade özellikle ulaşılması ve dönüştürülmesi gereken ham maddeler olarak düşünülmelidir. Çift terapisinin merkezinde bağlanma, kimlik ve beğeni olarak isimlendirilen 3 temel motivasyonla ilişkili olarak duygu düzenlemesinin önemine de odaklanılmaktadır.
Bağlanma ve yakınlık: Çoğu çiftte temel meselelerin arkasında yattığına inansak da bu bağı, bir sevgi veya etkileşim biçimi olarak görmektense kişide duygusal bir yükselmeyle birlikte yakınlık veya uzaklık davranışlarına neden olan temel bir duygu düzenleme formu olduğunu düşünmekteyiz.
Kimlik: Kimliğin oluşumu ve sürdürülmesindeki duygusal süreç ve baskınlık-boyun eğme döngüsünün anlaşılması ve aynı şekilde etkileme, güç ve kontrol gibi meseleler üzerinde çalışılması, çiftler arasındaki çatışmayı çözecek olan bulmacanın kritik bir parçasıdır. Kimlikle ilişkili bir zorlukta temel mesele, kimin ‘kendilik’ ve gerçeklik tanımlamasının doğru olduğudur. Neyin doğru olduğuna kimin karar verdiği ve kimin ihtiyaçlarının daha önemli olduğu meselesi söz konusudur.
Bu gibi bir çatışmada eşler, kendilerine doğru gelen kimliklerine uygun gelen gerçeklik anlayışını savunma için tartışmaya girerler. Kendi gerçeklik anlayışlarının kabul edilmemesi veya yanlış bulunmasıyla ilgili hissettikleri aşağılanma duygularına karşı kendilerini savunmaya girişirler. Çünkü bu onlara kendilerini değersiz, yetersiz, kusurluveya beceriksiz hissettirir.
Beğeni ve çekicilik: Eşler birbirlerine ilgi duyduğunda, beğendiklerinde ve birbirlerine çekici geldiklerinde üretilen olumlu duygular, aralarındaki yakın bağın güçlenmesini sağlar. Eşlerin birbirlerinden keyif alması, heyecan duyması, birlikte kalmalarını sağlar.
Bağlanma ve kimlikle ilişkili temel süreçlere odaklanma ve bu süreçlerin değiştirilmesi yoluyla çiftler daha sağlıklı ilişkiler kurmaktadır. Bu sayede hem kendilerini hem de ilişki kurdukları kişiyi yatıştırabilme kapasitesi geliştirirler. Terapi süreci hem bireyin kendisinin deneyimlediği hem de çiftler arasında deneyimlenen öfke, üzüntü, korku ve utanç gibi acı veren duyguların aynı şekilde sevgi gibi bireye olumlu gelen duyguların düzenlenebilmesi üzerinde çalışılır.
Buna göre duyguların kontrol edilmesi, duyguların düzenlendiği anlamına gelmez. Duygu düzenleme süreci, daha çok bireyin istediği ve istemediği duygulara sahip olması anlamına gelir. Ayrıca, terapide yetişkin ilişkilerde bir takım duygusal tepkiler olarak ortaya çıkan çocuklukta karşılanmamış acı veren ihtiyaçlar, yetişkinlikte yakınlık ve onaylanma gibi ihtiyaçlarını ifade edilmesine dönüştürülmesi üzerinde çalışılır. Bu da çift terapisi yaklaşımının en karakteristik özelliğini oluşturmaktadır.
Evlilikle ilişkili çatışmaların merkezinde yatan bu üç temel ilişkisel ihtiyaçla ilgili olarak terapide üç temel duygu seti üzerine çalışılmaktadır. Bu duygular (korku-kaygı-utanç, güçsüzlük ve keyif sevgi) duygularıdır; ek olarak bu duygulara yanıt olan (yatıştırma-rahhatlama-empati-onaylama ve ilgi-muhabbet) duygularına ulaşılmaya çalışılır.
Sonuç olarak bu yaklaşımda eşler, öncelikle yetişkinlikte karşılanmayan bağlanma ve kimlikle ilişkili hislerine önce ulaşır, ifade eder ve sonrasında neye ihtiyaçları olduğunu dile getirir.